Kültür elçilerinden “Yerel Lezzetler”
Kültürün bir miras olarak gelecek kuşaklara taşınmasının büyük bir değeri var. Bu mirasın pek çok dallarından biri de yemek. Bir toplumun yemek kültüründen o toplumla ilgili bilgi almak mümkün. Bu anlamda yapılan projeler de mirasın taşınması açısından önem taşıyor.
Zuhal Aytolun/CumhuriyetKültür, kuşaktan kuşağa aktarılan ve öz değerlerin korunduğu toplumsal bir mirastır. Elbette bu mirası koruyabilmek için her birey sorumluluk üstlenmeli. Bu kültür o kadar geniş kapsamlı ki, yapılacak her proje, atılacak her adımın bir önemi var. Eti ve Çekül Vakfı'nın, Türkiye'nin yerel kültürel değerlerini korumak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla 2008 yılında hayata geçirdiği “ETİ ÇEKÜL Kültür Elçileri” sosyal sorumluluk projesi de bunlardan biri. Beşinci ve son yılını tamamlayan projenin ise etki alanı büyük. Türkiye'nin 77 kentinde ilköğretim 6. sınıf öğrencisi 18 bine yakın kültür elçisi yetiştirdi proje. Bu dalga ise yayılarak sürmeye devam ediyor. Her yıl farklı bir konseptte yapılan projenin son ayağı ise “Yerel Lezzetler” temasıyla Gaziantep'te gerçekleşti. Türk mutfağının çeşitliliğini ve eşsiz lezzetini gelecek nesillere taşımayı amaçlayan “Yerel Lezzetler” temasıyla düzenlenen etkinlikte, konuklara farklı bölgelere ait yöresel yemekler ikram edildi. ETİ Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Gülden Kanatlı Derbil, Gaziantep buluşmasında, ETİ olarak hayata geçirdikleri sosyal sorumluluk projelerinin sürdürülebilir olmasına önem verdiklerinden bahsetti: “Her bölgesi hatta her yöresi birbirinden özgün özellikler taşıyan, oldukça zengin kültürel mozaiğe sahip bir coğrafyada yaşıyoruz. Ancak günümüzde maalesef geçmişten gelen değerlerimiz birer birer kayboluyor, özümüzü oluşturan birçok değerimizi yoğun şehirleşme ve göç nedeniyle yitiriyoruz. O yüzden kültür elçileri projesiyle, tüm bu değerleri ayakta tutmayı hedefledik.”
Kültür Elçileri, Türkiye genelinde bin 200 ilköğretim sınıfı gezerek öğrendiklerini kültür elçisi olmaya aday arkadaşlarına anlattı. Projede 231 gönüllü öğretmen yaklaşık 2 bin 800 eğitim saati süresince görev aldı. Böylece, proje kendi içinde sürdürülebilir misyonunu kurmuş oldu. Proje, bu yıl bitse de, bu kültür sürdürülerek, tekrar dilden dile, çocuktan çocuğa yayılmaya devam edecek. Biz de projenin son ayağının gerçekleştiği Gaziantep'teydik. Hem Gaziantep'in yerel yemeklerini hem de proje kapsamında yapılan farklı yörelerden farklı lezzetleri tatma fırsatı bulduk. Bu gezinin bir sürprizi de Gaziantep Emine Göğüş Mutfak Müzesi oldu. Elbette bir yörenin mutfağı, mutfağındaki malzemeleri, yemek pişirme biçimleri o kültürle ilgili bize bilgiler verir. Bu anlamda, mutfak müzesi de ilgi çekici bir yapıya sahip. Kethüaczade Göğüş İbrahim Efendi Konağı olarak adlandırılan konak 1905 yapımı. 2005 yılında Ali İhsan Göğüş tarafından Gaziattep Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis edilen konak, 2008 yılından bu yana müze olarak hizmet veriyor. Gaziantep'in geleneksel mutfak kültürünün tanıtıldığı bu konakta mutfak malzemeleri sergilenirken, Antep mutfak kültürünün önemli bir örneği olan yuvarlama yemeğinin yapılması, kış gecelerinde eskiden tandır başında bastık, sucuk, ceviz yenilmesi ve içecek kültürünün tanıtılması amacıyla kahve-mırra pişirilmesi ve içilmesi konuları, Antep yöresine özgü kıyafetler giymiş mankenler yardımıyla canlandırılıyor. Mutfak diyip geçmeyin, her evin mutfağı, her toplumun mutfak kültürü sürdürülebilir bir yaşam örneğidir. Gerek müzeler, gerek bireyler, gerek kurumların yaptığı sosyal sorumluluk projeleri bugünden yarına kalan miraslardır. O yüzden kültüre sahip çıkmak önemli. Zaten Arthur Koestler de dememiş mi: “Nasıl iki yarım gerçek bir gerçek etmezse, iki yarım kültür de bir kültür etmez.” Gerçek anlamda kültürü oluşturan değerlere sahip çıkılması, yarınlara taşınması için herkesin bir sorumluluğu olduğunu hatırlamak gerek!