Küllerinden doğdu

Kadıköy Sineması’nın işletmesini geri alan ve salonun fuayesini yenileyen Funda Kocadağ, ‘Burada gişe filmleri oynatmayacağız’ diyor.

ORHUN ATMIŞ

İstanbul, Kadıköy’de Bahariye Caddesi’nde Süreyya Operası’nın hemen yakınlarında, aslında uzun süredir orada duran ama birçok kişinin varlığından haberdar olmadığı Kadıköy Sineması, tabiri caizse küllerinden doğuyor. Erol Kocadağ tarafından Kadıköylülere 1967 yılında kapılarını açan sinema, 1988 yılından bu yana kiracılar tarafından işletiliyordu. 2018 yılıyla beraber ise mekânın işletmesini Kocadağ’ın kızı Funda Kocadağ geri aldı. Funda Kocadağ, esas mesleği avukatlık olan oğlu Erol Yusuf ile birlikte şimdilerde kendi projelerini geliştirmek ve 37. İstanbul Film Festivali’ne tamamen hazır olmak için çalışıyorlar.

“İKSV’den kalabalık bir grup geldi. Salonu görünce çok beğendiler, hemen akabinde Başka Sinema, Kadıköy merkezi yapmak için çok hevesli davranınca, bizim de zaten düşüncemiz ‘gişe filmi’ oynamak değildi, festival filmleriydi. O yüzden çok özverili bir biçimde geceden gündüze imalatta çalışarak hazırlandık. Şimdi mesela duvarlar hazırlanıyor, tuvaletler kaplandı.” Projelerinden ve ödüllü salondan da bahseden Kocadağ, “Şimdi duvarlar hazır hale gelecek, fotoğraf ve resim sergisine uygun hale gelecek. Burası biraz da sinema, kitap kulübü gibi kültür sanat merkezine dönüşecek. Mario Levi mesela, henüz sözleşme imzalanmadı, ama sinema eleştirmenleriyle birlikte kitap ve sinema üzerine burada bir takım sohbetler olacak. Salon hakikaten çok özel bir salon. 50 sene önce İtalya’dan tasarım ödülü almış” şeklinde konuşuyor.

- Salonu tekrar ailenin işletmeye başlama hikâyesi nasıl gelişti?

Belki 800-1000 kişilik sinemalardan değil ama Anadolu Yakası’nın en yüksek hasılatını yapan sinemaydı rahmetli babamın işlettiği yıllarda. Herkesin bildiği, sükse yapan bir referansı var. Ama kirada olduğu yıllarda bana göre eksikler olmuş. O yüzden ayaklar unutmuş burayı.

- Siz nasıl karar verdiniz bu işe girmeye?

Biraz ihtimam gerektiğini fark ettik artık. Çünkü benim kendi arkadaşlarım, yakınlarım bile “Aa, duruyor mu, orada mı, film oynatılıyor mu, hâlâ sinema mı” diye sormaya başlayınca tehlike çanları çalıyor burası için diye düşündük. Onun için hak ettiği yere gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. İstanbul’da bunlardan zaten kalmadı gibi. Belki 2 taneler. Kadıköy, Bahariye’de hiç kalmadı. Orijinalliği korunan sinema kalmadı. Bir tane daha film gösteren sinema var ama o da bölündü.

‘Babamın duruşu vardı’

- Bu sinema hakkında ‘daha çok para getirecek’ projeler var mıydı?

Yıllar içinde çok teklifler geldi tabii. Bu Bahariye Caddesi adım başı sinema doluydu. Çok fazla sinema salonu ticari kaygılar nedeniyle mağazalara, kafelere, restoranlara dönüştü. Bu konuda rahmetli babamın hiç değişmez, sağlam bir duruşu vardı. Sinemaya, tiyatroya, kültür sanata gönül vermişti. Onun zaten, “Ben sağken bu şekilde korunsun, daha sonra siz nasıl arzu ediyorsanız o şekilde kullanırsınız” diye bir söylemi vardı hep. Ama biz de aynı şekilde, sinemaseverler olarak, kültür sanata katkı olması için koruduk.

- Siz de sinemasever misiniz?

Kesinlikle. Mülk olarak bize geçtiğinde ben 4 yaşındaydım. Hatırladığım zaten o ilk 25 senede babam var. Tüm çocukluğum ve genç kızlığımda sinema vardı. Hatta tiyatro vardı. O seneler yazları da tiyatro oluyordu ve en büyük tiyatro grupları dönüşümlü olarak geliyordu. Zaten öyle bir ortamda yetiştik. Oğlum da çok seviyor. Hakiki bir sinemasever. Her hafta en az 3 akşamını sinemalarda geçirir.

‘Keşke herkes tanışsa’

- Bu dönemde biraz cesaret işi bu sanki. Üstelik “festival filmleri, bağımsız filmler oynatacağız” diyorsunuz. Gişe filmleri hiç mi olmayacak?

Hiç olmayacak. Bu bir tarz, bir seçim. Şöyle de bir sebebi var. Gişe filmi diye konuşursak sinemacılıkta, sektörde bu AVM’lerin açılıp içinde Amerikan tarzı çoklu salonların gelmesi film sektörünü tamamen değiştirdi. Şöyle ki film şirketleri o filmleri vermek için 5-6 hafta oynama şartı koşuyorlar. Bu tabii, 12-14 tane salon olursa idare edilebilir bir şey oluyor. Bizim eskiden anladığımız sinemacılıkta her hafta film pazartesi günü değişirdi. Bu böyle tek ya da ikili salonlarda çok büyük sorun yaratıyor, bir filmin 5-6 hafta oynatılacak diye diretilmesi. Bu değerli salonları yaşayamaz hale getiriyor.

Bu sanat ve festival filmlerinin kendine özgü seyircisi, meraklısı var. Gerçekten de çok çok iyi filmler, keşke herkes tanışsa. Hele ki böyle çok özel, az sayıda kalmış salonlarda büyük perdelerde izleseler başka bir deneyim olur. Biz biraz o küçük perdelerde, küçük salonlarda film izlemeye alıştık. Ben şimdi buraya gelip giden seyirciden duyuyorum, “Bu başka bir deneyim, başka bir şey” diyorlar.

- Kadıköy’e yönelen bir kültür sanat kitlesi de var gibi gözüküyor.

Evet. Burası o anlamda bir buluşma yerine dönüşüyor. Çok entelektüel, büyük bir kitle var burada.

Büyük destek

Funda Kocadağ, sinemanın fuaye alanında çalışmaların hâlâ sürdüğünü belirtirken, bu süre zarfında da ilginin yüksek olduğuna değindi. Üsküdar Amerikan Lisesi Mezunlar Derneği ve Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nin gönüllü olarak çok destek olduğunu dile getiren Kocadağ, derneklerin sosyal medyada yaptığı paylaşımların binlerce kişiye ulaştığını ifade etti. Öte yandan Kocadağ, dijital makinelerin yanı sıra 35 mm’lik filmler için de makinenin olduğunu ve gelecekteki projelerinin eski filmleri de aynı salonda oynatabilmek olduğunu söyledi.