Küçük Derya Baykal'ım
Ferhan Şensoy ve Derya Baykal'ın kızı Derya Şensoy, ATV'de yayınlanan yönetmen Birol Güven'in 'Doksanlar' dizisiyle ilk kez izleyici karşısına çıktı. Genç oyuncu, babası Ferhan Şensoy ile sahneye çıkmaktan gurur duyacağını söylerken birçok konuda 'Küçük Derya Baykal'ım' diyor.
cumhuriyet.com.trTürkiye’de tiyatro deyince akla gelen ilk isimlerden Ferhan Şensoy ve Derya Baykal’ın kızı Derya Şensoy, “Doksanlar” dizisiyle ilk kez izleyici karşısına çıktı. Derya Şensoy aslında küçüklükten beri oyunculukla iç içeymiş. Anne babası sahnedeyken kuliste onları taklit edip ezber yapıyormuş ve yıllardır oyunculuk için doğru projeyi beklemiş. Görünen o ki, doğru projeyi de bulmuş. Genç oyuncu çocukluğunu, ailesini, oyunculuğu ve hedeflerini anlattı.
- 90’lı yılları hatırlıyor musunuz? Hatırladıklarınızdan bir şeyler anlatır mısınız?
- 90’lı yılları çok net hatırlamıyorum. Benim için o zamanlar fotoğraflara baktıkça hatırladığım yıllar.
- 90’lı yıllarda da anne ve babanız tanınmış insanlardı. Onların yaşantılarından neler hatırlıyorsunuz?
- Çocukken, özellikle de okula gidene kadar bunun çok da farkında değildim. Biz öyle yetiştirilmedik, ayrı ya da farklı bir hayat sürmedik. Nasıl birilerinin anne ve babaları bankacı, avukat, öğretmense benim annem babam da tiyatrocuydu. Dolayısıyla da biz tiyatroda büyüdük. Küçükken onların yaşantıları bana hep çok renkli, eğlenceli ve büyülü gelirdi. Büyüdükçe zorluklarını, stresini ve verilen emeği gördükçe de zor olduğunu anlamaya başlıyorsunuz hayatlarının. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda hep renkli ve eğlenceli anılar kalmış aklımda.
- Tanınmış bir anne ve babanın çocuğu olmak sizin için avantaj mı dezavantaj mı? Ünlü bir ailenin çocuğu olmak size nasıl hissettirdi?
- Güzel bir çocukluk yaşadım. Fotoğraflarda da hep çok eğlenceli kareler var çocukluğuma ait. Bu biraz da anne-baba mesleğinden kaynaklanıyor. Çocukluk fotoğraflarımda hep bir kostümlü, suratım boyalı hallerim var. Ne görürsen ona özeniyorsun tabii, tiyatroda kulislerde vakit geçirmekten kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Annemin en çok anlattıkları eve gelen misafirlere gösteriler yaparmışız sürekli annemin kıyafetlerini giyip o dönemin şarkılarında dans edermişiz. Her kız gibi bende o zaman bir Spice Girls hayranıydım. Sarışın olduğum için kendimi Emma zannederdim, o öyle topluyor diye ben de sürekli saçlarımı iki yandan toplardım.
- Oyunculuk yapmaya nasıl karar verdiniz?
- Beni gören herkes şaşkınlıkla soruyor: “Oyunculuk nerden çıktı Derya?” diye. Onu cevaplayarak başlamak en doğrusu olacak galiba. Açıkçası bir yerden çıkmadı hep vardı. Ben bankacı bir babayla avukat bir annenin çocuğu değilim ki. Ben bunun içine doğdum tiyatroda büyüdüm. Herkes evcilik oynarken Ferhan ve ben kuliste oyuncuları izler, taklitlerini yapmaya çalışır hatta zaman zaman sahnede oynanan oyunu ezberler kuliste aramızda oynardık. Ses Tiyatrosu çok büyüleyici bir ortam, orada büyüyüp de oyunculuk düşünmemek mümkün mü? Fakat işin bir de şu tarafı var: Ne kadar çok bilirseniz işi, o kadar ciddiye alıyor ve o kadar korkup kaçıyorsunuz bundan. Bizimkisi de öyle oldu, kaçtık biraz ama çok uzağına düşmedik. Ablam sinema televizyon okudu, ben sanat okuluna gittim tasarım okudum resim çiziyorum. Ferhan o cesareti gösterdi bu sene babamla ikinci kez sahneye çıktı, yeni oyunda oynuyor, bende dekor ve giysi tasarımı yaparak bir yerinden bulaştım yine tiyatroya. İşte tam o sıralarda gelişti bu proje. Doğru insanlar, doğru proje olunca da “Neden olmasın” diye düşündüm. Şu an denemezsem bir daha ne zaman deneyeceğim, üstelikte bir daha gelebilecek herhangi bir projenin beni heyecanlandırıp heyecanlandırmayacağını da bilemiyorum ki.
- “Doksanlar”ın kadrosuna nasıl dahil oldunuz?
- Birol Güven ile şubat ayında görüştük. Çok sıcak ve samimi bir ortamı var MinT ekibinin, güzel enerjileri size de geçiyor hemen. Diziden, rolümden ve 90’lı yıllardan konuştuk. O ilk görüşme bile beni projeyle ilgili çok heyecanlandırdı. Doğru proje ve doğru insanlar olduğunu anladığım o gün “Doksanlar” dizisine dahil oldum.
- Özellikle oynamak istediğiniz bir rol var mı?
- Sanırım yok. Dönem işlerini seviyorum, bu işi kabul etmemdeki en büyük etkenlerden biridir. Bir de tabii beni küçüklüğümden beri oyunculuk konusunda çok heyecanlandıran iki oyun var. Biri Ortaoyuncular’ın “Köhne Bizans Operası” ve orada annemin canlandırdığı “Teodora” beni çok etkilemiştir hep. Diğeri de yine babamın sahneye koymadığı annemin tek kişilik bir oyunu “Şu Gogol Delisi”. Bir gün Derya Baykal kadar yetenekli bir oyuncu olur da, Ferhan Şensoy’la çalışacak kadar şanslı olursam öyle bir karakter canlandırmak isterim.
- Oyunculuk için bundan sonraki hedefleriniz nedir?
- Oyunculuk adına çok büyük hayallerim ve kariyer planım yok. Daha yolun başındayım ve şu anda tek dileğim elimde olan işin hakkını verip en iyi şekilde yapmak. Doksanlar’da başarılı olursam ve severek yaparsam bu işi, o zaman kendime yeni hedefler koyarım. Ama küçük bir parantez de açmak isterim, babamla ve annemle tiyatro sahnesine yeniden çıkmayı isterim benim için bambaşka bir tecrübe, farklı bir heyecan ve anlam taşıyor.
- Annenize olan benzerliğiniz söz konusu bu konuda annenizle aranızda nasıl bir bağ var?
- Annem benim en yakın arkadaşım. Küçük Derya Baykal’ım aslında birçok konuda. Çok benziyorum anneme ve bu çok hoşuma gidiyor. Fiziksel benzerliğin dışında, insanların beni anneme benzetiyor olması ayrı bir mutluluk veriyor bana. Dilerim bende büyüdüğümde onun gibi bir insan, bir anne, dost, yetenek olabilirim. Bu çok güzel bir benzetme.
- “Gezi Direnişi”yle ilgili neler söylersiniz? Aktif olarak katıldınız mı? 90 kuşağının ağırlıklı olduğu bir direniş, bu kuşağın böyle işler yapmasını bekliyor muydunuz? Siz kendinizi bu kuşağa ait hissediyor musunuz?
- Tepkilerin demokratik ölçüler içinde ifade edilmesini doğal ve gerekli buluyorum. İnsanların ayrıştırılması da hoşuma gitmiyor ve ben kendimi özellikle bir kuşağa ait hissetmiyorum.
Babamın zekâsına hayranım
- İlerisi için sizi ailece bir film, dizi veya tiyatroda görebilir miyiz?
- Neden olmasın, bunu zaman gösterecek.
- Anne ve babanızın muhalif bir yanı var. Bildiğiniz gibi bu yanlarını sergileyenler işlerinden olabiliyorlar. Sizin böyle bir kaygınız var mı?
- Ben işimi doğru yapmaya çalışıyorum benim şu an tek kaygım; daha iyisini nasıl yaparım.
- Babanızın tiyatrosunda neden rol almıyorsunuz? Babanızla oynamak size nasıl hissettirir?
- Annem ve babamla küçükken “Sahibinden Satılık Birinci El Ortaoyunu” ile sahneye çıktım. Heyecan verici tabii. Ancak büyüyünce daha ürkütücü geliyor tiyatro sahnesi, açıkçası korktum. Ama çok isterim. Benim için bu sene “Masal Müfettişi”nin dekor ve kostümlerini yapmış olmak bile gurur verici. Önümüzdeki senelerde belki hem sahne arkasında hem de önünde görürsünüz beni. Babamla sahneye çıkmak tabii çok heyecanlı olur ama ben Ferhan Şensoy’a, zekâsına ve duruşuna çok hayranım birçok insan gibi. Onunla sahneye çıkmak heyecandan öte gurur verici.
New York, New York her şey var da İstanbul yok
- 18 yaşında eğitim için New York’a gittiniz. Okul bittikten sonra orda kalmayı düşünmediniz mi?
- New York’ta okumuş olmak kendi adıma hayatta elime geçen en güzel fırsatlardan biridir. New York’u da okulumu da çok seviyordum. Çok kapsamlı ve iyi bir eğitim aldım ama orada kalmayı hiç düşünmedim. Ben ailemden uzak kalabilen bir insan değilim. New York’tayken de sık sık telefonla görüşürdük ama bir süre sonra çok üstünüze geliyor mesafeler. New York’a her zaman dönebilirim fakat burada ailemle geçirmek istediğim güzel günler var, onları geri getiremem. Çok zor bir karar olmadı o yüzden dönmek. İstanbul’u da çok seviyorum, karmaşası ve koşturması bana iyi geliyor. İlhan Şeşen bir şarkısında şöyle diyor: “New York, New York her şey var da İstanbul yok.” Tam hislerimi anlatıyor bu sözler.
- İllüstrasyon eğitimi aldınız. Bu ilginizi hobi olarak mı sürdürüyorsunuz?
- Hobi olarak kalmayacak. Benim bir tasarımcı ve çizer kimliğim var, asla vazgeçemeyeceğim. Bu konuda da yeni projeler tüm hızıyla devam ediyor. Fakat takdir edersiniz ki dizi çok vaktimizi alıyor zor ve ağır bir iş dolayısıyla da şu an diğer işler biraz yavaş ilerliyor ama çok severek yapıyorum.