Krizin işaretleri 2010’da başladı
AKP iktidarının Türkiye ekonomisini teknoloji ve bilgi bazlı bir yeni yapıya taşıyamayacağı 2010’da belli olmuştu ama Türkiye hikâyesinin ciddi biçimde bozulması 2013’te başladı. Fed Başkanı’nın parasal genişleme programını sona erdirmekten söz etmesi Yükselen Pazar ülkelerinden sermaye kaçışının başlamasına yetti.
Osman UlagayIMF’nin önceki gün açıklanan Küresel Finansal İstikrar Raporu, Yükselen Pazar ülkeleri için zorluklarla ve risklerle dolu bir döneme girildiğini bir kez daha vurguluyor. Raporda, özellikle ağır borç yükü altına girmiş bulunan Yükselen Pazar şirketlerinin zor durumda kalabileceği ve banka sisteminin buna hazırlıklı olması gerektiği belirtiliyor.
IMF’nin bu raporunun da gösterdiği gibi, öncelikle Yükselen Pazar ülkelerinin mercek altına alındığı ve bu ülkelerden sermaye kaçışının hızlandığı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Böyle dönemlerde mercek altına alınan ülkelerin, finansal piyasaların gözüne nasıl göründüğü, piyasaların gözünde nasıl bir hikâyeye sahip bulunduğu büyük önem kazanıyor. Bir şirket, bir ülke ya da ülkeler grubu hakkında finans piyasalarında oluşan kanaat olumlu ise ve yazılan hikâye inandırıcı ise o şirketin, ülkenin ya da ülkeler grubunun başarı kazanma şansı artıyor.
Yatırımcı uzak durur
Bugünlerde küresel finans piyasaların Türkiye ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmenin ve yazdığı hikâyenin farkında olan bir yatırımcı her halde Türkiye’ye gelmeyi değil Türkiye’den uzak durmayı düşünür. Türkiye’nin dış dünyadaki hikâyesinin çok bozulmuş olmasının Türkiye’yi önümüzdeki dönemde ciddi risklerle karşı karşıya getirmesi hiç de uzak bir olasılık değil. Türkiye’nin içinde yer aldığı Yükselen Pazar ülkelerinin hikâyesinin de giderek bozulması ve bu ülkelerden sermaye kaçışının hızlanmış bulunması da Türkiye’nin işini zorlaştırıyor. Türkiye’nin bu döneme, oluşumu tartışmalı bir hükümetle ve siyasi istikrarın bozulduğu, savaş tehditlerinin arttığı bir ortamda girmesi kaygıları daha da artırıyor.
Oysa finans piyasalarının Türkiye ilgili olarak yazdığı hikâye, AKP iktidara geldiği 2002’den sonra olumlu bir görünüm kazanmaya başlamıştı. AKP iktidarının önceki iktidardan devraldığı IMF desteğindeki programı uygulamaya özen göstermesi, mali disipline önem vermesi, Avrupa Birliği açılımı bu olumlu hikâyeye katkıda bulunan faktörlerdi. Yükselen Pazar hikâyesinin aynı dönemde yükselişe geçmesi de Türkiye’nin işine yaradı. 2008 krizinden sonra da, Türkiye’nin diğer Yükselen Pazar ülkeleriyle birlikte ucuz ve bol dış kaynak girişinden yararlanarak ekonomisini hızlı büyütmeyi başarması olumlu hikâyenin ömrünü uzattı.
BOZULAN HİKÂYENİN BEDELİ AĞIR Yükselen Pazar ülkeleriyle ilgili hemen her değerlendirmede hikâyelerindeki bozulmadan en olumsuz ülkeler sıralanırken Türkiye’nin adı, Brezilya ile beraber ilk sırada geçiyor. Yükselen Pazar ülkelerinden sermaye çıkışının hızlandığı ve ABD’nin faiz artırımının gündemde kalmaya devam ettiği bir dönemde, finans piyasalarındaki Türkiye algısının bu kadar bozulmuş olması ciddiye alınması gereken bir tehdit. Öte yandan Türkiye’den ciddi boyutta bir sermaye çıkışı olması halinde döviz rezervlerinin yetersiz kalacağı da bilinen bir gerçek. Bunun uzantısında “Dolar kaça çıkacak?” muhabbetinin yeniden yaygınlaşması da kaçınılmaz olacak. Türkiye bu çok olumsuz algıyı değiştirmek için kısa sürede bir şeyler yapamazsa, dünyaya bakışını değiştirip daha inandırıcı bir yaklaşım ortaya koyamazsa beklemediği ve her şeye rağmen hakketmediği bir krizi kapısında bulabilir. |
Ekonomide performans düştü
Aslında AKP iktidarının Türkiye ekonomisini teknoloji ve bilgi bazlı bir yeni yapıya taşıyamayacağı 2010’da belli olmuştu ama Türkiye hikâyesinin ciddi biçimde bozulması 2013’te başladı. Bir yandan ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Bernanke’nin parasal genişleme programını sona erdirmekten söz etmesi Yükselen Pazar ülkelerinden sermaye kaçışının başlamasına yetti.
Algı bozuldu
Diğer yandan Türkiye’de iktidarın Gezi direnişinin sorumlusu olarak “faiz lobisi”ni göstermesi ve “dış sermaye çevrelerini” düşman ilan etmesi finans piyasalarında çok olumsuz yansımalar yaptı. Türkiye algısını asıl bozan şey ise tabii ki ekonominin düşen performansı oldu, Türkiye’nin adı sürekli olarak en riskli Yükselen Pazar ülkeleri arasında yer almaya başladı.
Bunun örnekleri çok ama ben son haftalarda gözüme takılan birkaç örneğe değinerek dış dünyada Türkiye’ye hangi gözle bakıldığını göstermek istiyorum.
Çıkışlar artacak
* 6 Ekim tarihinde Bloomberg Business sitesinde yer alan haberde Templeton Fonu’nun yatırım uzmanı Michael Hasentab’ın görüşlerine yer verilmiş. Yükselen Pazar uzmanı olan Hasentab, Türkiye, Rusya ve Güney Afrika’dan ise uzak durmak gerektiğini belirtiyor.
* The Economist’in son sayısında yer alan başyazıda, ABD’nin faiz yükseltmesi halinde, yabancıların, devlet tahvili piyasasında önemli pay sahibi olduğu Endonezya, Meksika, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkelerden çıkabileceği ileri sürülüyor.
* IMF’nin Yükselen Pazar şirketlerinin tehlikeli borçlanmasını irdeleyen 29 Eylül’deki raporunda yer alan grafikte en fazla borçlanan şirketlerin başında Çin ve Türk şirketlerinin geldiği görülüyor.
* Uluslararası Finans Enstitüsü 1 Ekim’deki haftalık değerlendirme notunda “Yükselen Pazar ülkelerindeki türbülanstan en fazla zarar görecek olanlar, cari açıkları büyük olan, makro politikaları tartışılan, şirketleri aşırı borçlanmış olan ve siyasi belirsizlik içinde bulunan Brezilya ve Türkiye gibi ülkeler olabilir.”
* Financial Times gazetesi 5 Ekim tarihli başyazısında, paraları en çok değer kaybeden Brezilya, Türkiye ve Malezya’nın aynı zamanda siyasi istikrarsızlık yaşayan ülkeler olduğuna dikkat çekiyor.
YARIN: Küresel resesyon tehlikesi var mı?