Krizde ikinci raunt

DDK'nin raporundaki kamu görevlilerine ilişkin bazı tespitler, MİT Yasası'na yönelik eleştiriler ile örtüşünce cemaat yazarları hükümeti buradan vurmayı hedefledi. Taraf yazarı Emre Uslu ise son krizde cemaatin değil MİT ve hükümetin kaybettiğini öne sürdü.

cumhuriyet.com.tr

Kamuoyunu bir aydır meşgul eden MİT krizi, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın kesin tavrı ve MİT yöneticilerinin ifadeye çağrılmasını önleyecek yasanın yürürlüğü girmesi ile cemaat ile hükümet arasındaki kavganın bir süreliğine durduğu düşünülürken Devlet Denetleme Kurulu’nun Hrant Dink raporu ikinci raundu beklenenden erken başlattı.

DDK’nin raporunun açıklanması ile birlikte “cemaat medyası”ndaki kalemler, iki günden beri ağırlıklı olarak bu konuyu işlemeye başladı. Zaman gazetesinin dünkü sayısında neredeyse bütün yazarlar, rapora ilişkin değerlendirmelerde bulunarak MİT yöneticilerini adli soruşturmalardan koruyan yasanın çıkarılmasını eleştirdi.

Söz konusu raporda yer alan “Memurları korumak amacıyla yapılan düzenlemeler pratikteki uygulamasıyla toplumdaki adalet duygusunu zedeleyerek devlete olan güvenin sarsılmasına neden olmuştur” cümlesi, hükümetin MİT yöneticilerini yargının elinden kurtaran yasaya da bir gönderme niteliğinde. Raporun dikkate değer bir başka yönü de Dink suikastında soruşturulması istenenler arasında Hrant Dink’i İstanbul Valiliği’nde tehdit eden MİT görevlisinin de bulunması. Mahkemenin o MİT görevlisi ile ilgili soruşturma talep etmesine karşın Başbakan’ın soruşturma izni vermediği de raporda belirtiliyor.

Cemaat yazarlarının yazılarında dikkati çeken nokta, raporda MİT ve jandarmayı suçlayıcı cümleleri cımbızla çekip alırken Emniyet’in kusur ve ihmalini görmezden gelmeleri.

Zaman gazetesinde Hüseyin Gülerce, Mustafa Ünal ve A. Turan Alkan, dün köşelerini DDK’nin raporuna ayırmışlardı. Bu üç yazarın yazısında da ortak nokta, rapordan alıntılarla hükümet tarafından çıkarılan son yasanın yanlışlığına vurgu yapılmasıydı.

Son krizde hükümetin yanında yer alan Star gazetesinden Mehmet Ocaktan ise, cemaat yazarlarından farklı okuyor. Ocaktan’a göre, kusurlu olan yargıdır. Çünkü mahkemenin önünde jandarma ve poliste ihmali olanların yargılanmasına mani hiçbir engel yoktu. Başbakanlık, yargılama talebi için yapılan bütün başvurulara izin vermiş ancak idare mahkemesi bu izni iptal etmiştir.

Yeni Şafak’tan Ali Bayramoğlu da yazısında DDK raporunaki kamu görevlilerinin soruşturulmasına neden olan etkenleri sıralayarak davanın sil baştan görüleceğine vurgu yapıyor.

Cemaat-hükümet arasındaki kavganın kolay kolay bitmeyeceğini gösteren en ilginç yazı, cemaate yakınlığı ile bilinen Taraf yazarı Emre Uslu’dan geldi. Uslu, dünkü yazısında DDK raporuna hiç değinmiyor. Ancak son krizde kaybedinin yargı ve Emniyet değil, AKP ve MİT olduğu iddiasında.

Son krizi de yargı ve Emniyet’in başlatmadığını, tam tersine Oslo müzakerelerinin devamının önkoşulu olarak KCK’lileri serbest bırakmak isteyen hükümetin başlattığını öne süren Emre Uslu, Yargıtay’ın pazartesi günü KCK’nin terör örgütü olduğunu onaylaması ile müzakerecilerin büyük bir gol yediğini belirtti. Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan ile Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi’nin yazılarındaki değişikliğin Başbakan’ın frene basması sonucu gerçekleştiğini yazan Emre Uslu, bu süreçte hükümet kanadınca sık sık dile getirilen “seçilmiş iktidara karşı Emniyet ve yargı vesayeti” söylemini de operasyonun bir parçası olarak değerlendirdi. Uslu’ya göre en güçlü Emniyet müdürünün koltuğunun bile bir bakanın iki dudağı arasındayken Emniyet vesayetinden, Deniz Feneri savcılarının başlarına gelenler henüz hafızalarda iken de yargı vesayetinden söz etmek mümkün olamaz.

Uslu’nun satır aralarında dikkati çeken bir önemli nokta da KCK operasyonlarını destekleyen Emniyet ve cemaatin pozisyonunu zayıflatmak için MİT’in hukuksuz fişlemeler yapması ve fişlenen bürokratlardan oluşan bir “bürokrat havuzu” oluşturmasına değinmesiydi.

Farklı bir pencereden olsa da Yeni Şafak yazarı Ali Bayramoğlu da cemaat ile hükümet arasındaki kavganın küllenmeyeceği görüşüne dikkat çekti. Bayramoğlu önceki günkü yazısında, iki grup arasındaki kavganın bir tortu bıraktığına dikkat çekerek hükümetin bundan böyle kendi alanına yönelik herhangi bir müdahaleye izin vermeyeceğini ve bugüne kadar iktidarı paylaşan gruplar arasındaki aktif işbirliğinin artık mümkün görülmediğini belirtti.