Köşkün perileri geri döndü

Oyuncak Müzesi her pazar ve pazartesi “Helikon” adlı oyuna ev sahipliği yapıyor. Oyunda köşkün farklı odalarında 9 ayrı hikâye anlatılıyor.

Öznur Oğraş Çolak

 

Tarihi bir köşk, önünde kurşun askerler, köşkün bulunduğu sokak Zürafa Sokak. Köşkün sokağında ve önünde zürafa heykelleri var. Bu beyaz üç katlı köşk 2005 yılından bu yana Oyuncak Müzesi. Sunay Akın’ın kurduğu bu müze aslında tarihe bir yolculuk.

Bu perili köşkte bu aralar müze kapandıktan sonra saat tam 21.00’de periler dolaşıyor. Bunlar ilham perileri... Ne mi yapıyorlar? bizlere tam dokuz tane hikâye anlatıyorlar. 9 odalı köşkün sekiz odasında anlatılan hikayelerin toplamının adı “Helikon”... Son olarak dinlediğimiz öykü ise Sunay Akın’ın sesinden... Helikon, Yunan mitolojisinde sanat ve ışık tanrısı Apollon’un yaşadığı dağın ismi. Apollon, Musalar denilen, Zeus’un 9 güzel kızıyla birlikte yaşıyor. Bunlar sanatın 9 farklı disiplinini temsil ediyorlar. Bu dokuz ilham perisi: Kleio (tarih), Erato (aşk şiirleri), Kalliope (epik şiir), Polymnia (Pandomim), Euterpe (müzik), Thalia (Komedya), Melpomene (tragedya), Urania (yıldızlar bilimi-Astroloji), Terpsikhore (dans).

9 oyun 9 öykü...

Her oyunda içeriye sadece 50 seyirci alanabiliyor. Bir oyun süresince dokuz oyunu görmek mümkün değil. O nedenle çabuk karar verip mümkün olduğunca hızlı hareket etmek gerekiyor. En azından 6 oyun görebilmek için. Dokuz oyunuda görmek istiyorum derseniz müzeyi tekrar ziyaret etmeniz gerekiyor.

Dokuz periden esinlenen “Helikon” adlı oyunun yönetmeni Ali Ozan Akın, oyunu Mehmet Erbil ile birlikte kaleme almışlar.

Akın, “Helikon”un oluşum sürecini şöyle anlatıyor; “İlk kez mekân tiyatrosuyla New York’ta karşılaştım. 2012’de bir oyun gördüm ve orada çok etkilendim, bir mekânın komple tiyatro mekânına dönüştürme fikri ve orada seyircinin performansın bir parçası oluşu çok etkiledi beni.”
Sunay Akın ile Ayhan Doğan’ın Oyuncak Müzesi’ni birlikte tasarladıklarını söyleyen Ozan Akın, “müze kurulurken ziyaretçiler kendilerini tiyatro sahnesinde hissetsin istemişler. Biz de o sahnelere hak ettikleri performansları verdik. Yani sahne dekor hazır, bir tek oyuncu eksikti oyuncuyu koyduk içine” diyor.

İlk aşk ve kırmızı ceket

Müzeye daha önce gitmiş olanlar hemen hatırlayacaktır, girişte bir terzi dükkânı ve vitrinde kırmızı bir ceket durur, işte ilk oyun bunun üzerine yani Sunay Akın’ın annesi ve babasının aşkının başladığı o kırmızı ceket ile ilgili. Dans adındaki gösteride, isminden de anlaşılacağı üzere dans eden iki oyuncu yer alıyor. Aşkın doğuşunu bizlere dans ederek anlatıyorlar.

Sonrasında köşkün diğer odasında bir İstanbul oyuncakçısı çıkıyor karşımıza, benim çok beğendiğim ve oyunculuğuna, bedenine olan hâkimiyetine tek kelimeyle hayran kaldığım Mehmet Erbil... Erbil’i izlediğimiz “Pandomim” adlı öyküde, yaşlı Agah Efendi adlı bir Eyüp oyuncakçısını canlandırıyor. Agah Efendi, seyirciyle sohbet ediyor, konuşuyor ve yönlendiriyor. Karşınızda yaşlı bir adam var ve onun özlemlerine babasına olan hasretine tanıklık ediyorsunuz. Bizim oyuncak tarihimizin en önemli oyun kahramları Karagöz ve Hacivat’ı canlandırdığı bölümde Erbil’in müzik ile olan uyumu tek kelimeyle mükemmel. Pandomim’i iki gün üst üste seyrettim ve bu kadar genç bir oyuncunun yaşlı bir adamı bu kadar başarılı candırdığı başka bir oyuncu bugüne kadar görmedim. Ses ve beden uyumu dikkat çekiciydi. Kısacası büyü hiç bozulmadı.

Burada bir sahne ve koltuklar yok, seyirciler her odaya girdiklerinde oyuncuya yakın bir şekilde ayakta duruyor, bazen de oyunlara katılıyorlar. Asıl zor olan seyirciyle bire bir temasta olan oyuncuların performansları.

“Komedya”... Adından çok güleceksiniz izlenimine kapılmayın. Eğlenceli diye adlandırabileceğimiz oyunda oyuncu seyirci ile birebir temasta. Hiç konuşmayan sadece el ve kol hareketleriyle seyirci ile temas kuran oyuncu seyirciler arasından birini seçiyor ve oyun onun üzerine ilerliyor. Bu oyunun sonunda ise seyirciye bir hatıra kalıyor. Trabzon’da çekilen imzalı bir fotoğraf...

Deprem...

“Müzik” adlı oyunda bir depreme tanıklık ediyorsunuz. Elinde bebeği olan ve enkaz altında kalan bir kız çocuğu...

Bir sonraki odaya girdiğinizde bir şair çıkıyor karşınıza. “Epik Şiir”, burası bir tren kompartımanı elinde kâğıt gemiyle yolculuk eden bir şair. “Tragedya”, Naziler... Hitler’in çocukları nasıl oyuncuklarla kandırdığını ve nasıl cepheye sürdüğünü görüyoruz. İki oyuncu yer alıyor oyunda. Biri Nazi subayı ve bir kız çocuğu ve her oyunda olduğu gibi bir oyuncak, küçük bir top... Nazi subayını canlandıran Yağız Şanal’ın tırmanan öfke geçişleri etkileyici.  Tüm performans sırasında seyirciyle birebir yakın temas kuran oyuncu karakterin dışına hiç çıkmıyor. Bu oyunda konuşma yok, ama etkisi çok diyebiliriz.
Yıldızlara bakmanın tarihi ilk uzay oyuncağı... “Astroloji” adlı oyunda bir uzay oyuncağı ile uzayı fetheden bir çocuk görüyoruz.

‘Tarih’...

Sonra, başka bir odada denizaltı Dumlupınar’ın hüzünlü öyküsüne tanıklık ediyorsunuz. “Tarih” adlı bu performansta batmak üzere olan denizaltı tek başına kalan askerin soluksuz performansı... Bir oyuncağın öyküsü burada da çıkıyor karşımıza. Çocuğunun oyuncak tavşanını sefer boyunca yanında taşıyan asker, seyirciye bir kâğıt ve bir oyuncak tavşan veriyor. Notta şu yazıyor: “Oyuncak tavşanımıza iyi bak”...

Çatı katında da yani köşkün en üst katında neler oluyor? İşte bu sürpriz. Oyun her pazar ve pazartesi Oyuncak Müzesi’nde saat 21.00’de başlıyor. Sunay Akın’ın da dediği gibi “Müzeler ilham perilerin mekânıdır. Bir toplumun ne kadar çok müzesi varsa geleceğini aydınlatacak güzelleştirecek o kadar çok ilham perisi var demektir. Zaman ilham perilerinin müzelerden dışarı çıkıp insanlarla buluşma, ülkemizin geleceğini aydınlatma zamanıdır”...

Pazar ve pazartesi...

Oyunun koordinatörlüğünü Ege Ertez, sahne tasarımını Ayhan Doğan, dekor ve kostüm tasarımını Başak Cankeş, ışık ve ses tasarımını Ali Ozan Akın yapıyor. Oyunun perileri ise Buğra Agalday, Barkın Aydın, Kübra Balcan, Mehmet Erbil, İlkay Eren, Aycan Ersal, Ece Ertez, Uğurcan Günay, Onur Gürçay, Görkem Kasal, Yağız Şanal, Köksal Ünal ve Koray Can Yanaşık rol alıyor. Oyunun sahne asistanları ise Barış Akbaba, Agah Akbaş, Burcu Bilge, Emrecan Cömert, Samet Karahasanoğlu, Yaşarcan Kocaaslan, Bekir Öztürk, Eda Nur Pilav, Emre Tuğrul ve Melikcan Yenişen’den oluşuyor. Mihail Ceban’ın koreograflığını yaptığı oyunun, görsel tasarım ve posterinde ise Berkay Dağlar’ın imzası var. Oyunun sporsorluğunu ise DenizBank üstleniyor.