Koronavirüs, küresel jeopolitik dengelerde kalıcı izler bırakabilir mi?
Koronavirüs salgını, dünya ekonomisinin büyük merkezlerinde ekonomik büyüme yavaşlamaya başlarken ve küresel borç yükü özellikle gelişmekte olan ekonomilerde hızla artarken patlak verdi. İktisatçı Ergin Yıldızoğlu salgının jeopolitik dengeleri ne ölçüde etkileyebileceğini yazdı.
BBC TürkçeKoronavirüs salgını hız kesilecek gibi görünmüyor. 2003 yılında yine Çin'de patlak veren SARS salgını ile karşılaştırıldığında öldürücülük oranı çok daha düşük ancak bulaşma hızı çok daha yüksek görünen salgının daha ne kadar devam edeceği nerelere kadar yayılacağı ve sonunda yol açtığı can kaybının hangi boyutlarda olacağını şimdiden kestirmek olanaklı değil.
Virüsün yayılma hızına ilişkin henüz cevapları tam olarak bulunamamış soruların varlığından dolayı hızla yayılan komplo teorileri de belirsizliği ve korkuları besliyor, salgının ekonomik ve siyasi etkilerini büyütme potansiyeli taşıyor
SALGIN KÖTÜ ZAMANDA BAŞLADI
Koronavirüs salgını dünya ekonomisinin büyük merkezlerinde ekonomik büyüme yavaşlamaya başlar ve küresel borç yükü, özellikle gelişmekte olan ekonomilerde, IMF'nin son yorumlarında vurguladığı gibi bir "IV. Büyük Borç Krizine" doğru evrilmeye devam ederken patlak verdi.
Bu durumda, Koronavirüs salgınının olası etkilerine ilişkin ilk tartışmaların dünya ekonomisinde bir resesyon olasılığı üzerinde yoğunlaşması doğal.
Dünyanın ikinci büyük ekonomisi ve en büyük dış ticaret merkezi Çin, 33 ülke için en önemli ihracat pazarı ve 65 ülkenin en önemli ithalat kaynağı.
Buna ek olarak krizin başlangıç noktası Vuhan bölgesi, dünyanın en büyük 500 küresel şirketinin 300'üne ev sahipliği yapıyor. Son bir iki yıl içinde bölgeye giden teknoloji şirketleri küresel şirket sayısının 900'e çıkarmış.
Bir taraftan Çin devletinin koronavirüs salgınını önlemek için aldığı önlemler diğer taraftan salgının Çin ekonomisi üzerindeki yavaşlatıcı etkisi üç kanaldan dünya ekonomisinde resesyon olasılığını hızla arttırıyor.
Birincisi, koronavirüsün yayılmasını önlemeye yönelik önlemler son yıllarda Asya ve Avrupa ülkelerinde, özellikle de turizm ve lüks tüketim malları piyasalarında önem kazanan Çinli turist akımını durma noktasına getirdi; havayolu şirketlerini de vurdu.
İkincisi, Çin talebinin etkili olduğu temel metalar, mineral ve enerji piyasalarında fiyatlar ve buna bağlı olarak kimi ülkelerin döviz gelirleri düşüyor.
Üçüncüsü, gelişmiş ülkelerin küresel şirketlerinin, Çin'den özellikle de Vuhan bölgesinden geçen tedarik zincirleri kırılma tehlikesiyle yüz yüze geliyor, üretim aksıyor, yeni tedarikçi bulma çabaları maliyetleri arttırıyor.
Bu olumsuz gelişmeler, gelişmekte olan ülkelerin borsalarını, borçlanma kapasitelerini zayıflatarak ekonomik istikrarın hassas dengelerinin kırılganlığını arttırıyor.
EKONOMİDEN JEOPOLİTİĞE
Dikkatler başlangıçta olası ekonomik gelişmeler üzerinde yoğunlaşmıştı. Şimdi giderek bu ekonomik gelişmelerin uluslararası jeopolitik ve tek tek ülkelerin siyasi istikrarları üzerindeki olası etkilerine odaklanmaya başladı.
Çünkü SARS salgınından farklı olarak, Koronavirüs salgını tam da Çin, ABD karşısında dünya ekonomisinin yönetişim kurallarını sorgulamaya başlayan, farklı bir ekonomik model sunan güçlü bir rakip olarak yükselirken bu nedenle de ABD ile Çin arasında tırmanan bir ticaret savaşı ve teknolojik rekabet ortamıyla çakıştı.
Aynı esnada çeşitli ülkelerde seçmenin ekonomik koşullara, yöneticilerin ekonomik sosyal sorunlar karşısında yetersizliklerine karşı tepkileri, "popülizm" olarak tanımlanan kitlesel hareketlere yol açıyor, merkez partileri zayıflatıyor, radikal partilerin etkisini güçlendirerek siyasi dengeleri zorluyordu.
Koronavirüsün yukarda kısaca değindiğim ekonomik etkilerinin, hem küresel hem de bölgesel siyasi dengelerde uzun dönemli, kalıcı izler bırakma olasılığının giderek arttığı anlaşılıyor.
Bu bağlamda akla gelen sorulardan biri şu: Çin'de toplumun hemen her alanını yakından denetleme, eleştirileri mümkün olduğunca susturma eğilimindeki tek parti yönetimi ve bu devletin başındaki belki de Mao'dan bu yana en güçlü lider, "her şeyin başkanı" olarak da anılan Devlet Başkanı Şi Cinping, koronavirüs sınavından nasıl çıkacak?
Bu sorunun cevabı yalnızca Çin toplumunun geleceği açısından değil, uluslararası dengeler açısından da büyük bir önem taşıyor.
Şi, Uygur bölgesindeki sorunların dünyada yarattığı tepkilerini önleyemiyor, ABD ile ticaret savaşları alanında başarılı bir görüntü sunamıyordu. Toplumun her alanını denetleme arzusunun bir yan etkisi olarak patlak veren Hong Kong krizi bu görüntüyü daha da bozmuştu; Koronavirüs de aynı yönde etki yapıyor.
TEK PARTİ VE TEK LİDERİN İMAJI
Çin resmen bir tek parti sistemi, ancak bu tek partinin içinde farklı eğilimlerin hatta parti gibi davranabilen fraksiyonların ve liderlik mücadelelerinin olmadığı anlamına gelmiyor.
Bir yaklaşıma göre, Şi bu sınavlardan başarıyla çıkamazsa, bu farkların kaçınılmaz olarak yansıdığı parti merkez komitesinde ve büyük kongrede, yeni başkanlık arayışları ortaya çıkabilir.
Bir diğer görüşe göre ise Şi'nin etkisi son yıllarda derinleşti ve dizginleri elinden kaçırması söz konusu değil.
Her iki yaklaşımda da bir gerçeklik payı var. Ama yeni bir virüsün varlığının ayırdına vardığında susturulan Doktor Li Wenliang'ın ölmeden az önce bir Çin medya kuruluşuna verdiği söyleşideki "Sağlıklı bir ülkede birden fazla ses çıkabilmelidir" ifadelerine toplumdan gelen destek, Vuhan'da 10 profesörün "ifade özgürlüğü talep eden" mektubu, toplumsal huzursuzluğun, tek parti yönetiminin, ekonomik büyümeye dayalı toplumsal mutabakatını zorlayacak yönde arttığına işaret ediyor.
Bu bağlamda, koronavirüs salgınının etkisini 1989'daki Tiananmen Meydanı olayına, Vuhan bölgesinde, 1911'de patlak vererek Manchu hanedanının tüm zaaflarını gözler önüne serip Çin devrimini hızlandıran olaylara benzetenler olduğu gibi, salgın hastalıkların Antik Yunan'da Atina uygarlığı üzerindeki çürütücü etkilerini anımsatan tarihçiler de var.
Çin devletinin, koronavirüs salgını karşısında bir siyasi krizi içine düşmese bile, yetersizlik imajı sergilemesi, uluslararası alanda ABD karşısında alternatif bir çekim gücü, başarılı bir örnek sergileme, gelecekte bir hegemonya adayı olma hesaplarını da aksatabilir.
Çin 2008 krizinden bu yana elindeki büyük mali kaynaklara, piyasasının ithalat kapasitesine dayanarak, kredi ve ticaret yoluyla gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri üzerinde bağımlılık yaratıcı, jeopolitik ayrıcalıklar getiren ilişkiler kuruyor, ABD ve Batı karşısında, Afrika'da ve "tek yol tek kemer projesiyle" Asya'da alternatif nüfuz alanları yaratıyordu.
RUSYA-ÇİN-İRAN EKSENİ VE TÜRKİYE GİBİ ÜLKELERE ETKİSİ
Koronavirüs salgının yukarda değindiğim ekonomik etkileri, bu nüfuz alanlarındaki ülkelerin ihracat ve döviz gelirlerini azaltarak ekonomik istikrarını bozmak suretiyle Çin'in buralara ilişkin planlarını bozabilir.
Birçok siyasi analist koronavirüsün Çin liderliğinin imajını zayıflatıcı, enerji piyasalarında Rusya, İran gibi ülkelerin gelirlerini azaltıcı etkilerinin, Rusya-Çin-İran eksenini ve bu eksenin, ABD karşısında pazarlık gücünü zayıflatacağını, Türkiye gibi bu eksene yakınlaşan ülkelerin dış politikalarında manevra alanlarını daraltacağını düşününüyor.
Dünyanın birinci bakır ihracatçısı Şili, önemli petrol üreticilerinden Irak ve Cezayir, hatta Libya örneğinde olduğu gibi, daha koronavirüs ekonomik etkilerini göstermeden, kitlesel olaylara -Libya'da iç savaşa- yol açan toplumsal sorunlarla boğuşuyorlardı. Şimdi bu sorunların ağırlaşması kaçınılmaz görünüyor.
Bu sorunların ağırlaşması, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesindeki ekonomik toplumsal sorunların derinleşmesi de, Avrupa kıyılarına yeni bir göçmen dalgası olarak dayanmaya başlayabilir. Hem de ekonomiler yavaşlar, işsizlik ve gelir dağılımındaki bozulmalar, bölgesel eşitsizlikler, İngiltere'de, Almanya'da Fransa'da İtalya'da sağ popülist hareketlerin enerjisini beslerken.
Sonuç olarak diyebiliriz ki koronavirüs salgını hızla yayılıyor ve kısa sürede denetim altına alınacak gibi görünmüyor. Bu durumda dünya ekonomisinde ve jeopolitiğinde dengeleri etkileyerek kalıcı izler bırakma olasılığı da giderek artıyor.