Koronanın düşündürdükleri

Diyelim ki büyük yıkım akşam saat 8’de oldu, mesela 9’da dirilmiş olacak mıyız yoksa saatin 12 olmasını falan mı bekleyeceğiz? Ya da karar vericiler, “Ooofff şöyle bir hafta 10 gün dinlenelim şunlar olmadan, sonra diriltiriz” mi diyecek? Ki normaldir böyle demeleri de.

Alper İzbul / Aksak Dünya

 Belki size garip gelecek, belki de “Aaa ben de öyle” diyeceksiniz, bilemiyorum. Ama küçükken, yani 13-14 yaşlarımdayken kıyameti düşündüğümde “Böyle bir şey olacaksa umarım ben de görürüm” diye geçirirdim içimden. Hani tek başıma öleceğime “Hadi hep beraber, hobaa” diye ölmek de daha çekici geliyor gibi. Hâlâ da bu olacaksa görmeyi isterim de daha erken sanki. Ama galiba zaten çok da zamanımız kalmadı. Yani her an “sûr” üflenebilir gibi geliyor bana.

              ***

Peki, diyelim ki oldu bu... Yani evren, galaksi, dünya falan hepsi üflenen sûrla birlikte yok oldu. İşte ondan sonra ne olacak acaba? Sonuçta kıyamet aslında ayakta durmak anlamına geliyor. Yani olacak yıkımdan çok dirilişi anlatan bir kelime. 

Diyelim ki büyük yıkım akşam saat 8’de oldu, mesela 9’da dirilmiş olacak mıyız yoksa saatin 12 olmasını falan mı bekleyeceğiz? Ya da karar vericiler, “Ooofff şöyle bir hafta 10 gün dinlenelim şunlar olmadan, sonra diriltiriz” mi diyecek? Ki normaldir böyle demeleri de. Sonuçta binlerce yıldır en ilkelimizden en modernimize hepimizin derdi başka oldu ve hepsine şahit oldular, uğraşıp durdular. Biz şurada 3 kişiyle uğraşsak canımız çıkıyor, kim bilir nasıl yorgundur onlar da. Söz vermemiş olsalar hiç diriltmezler belki de. Neyse uzatmayayım, bence bir süre dinlenirler, sonra diriltirler. 

               ***

Peki, sonunda koptu kıyamet ve dirildik onların takdir ettiği bir saatte ya da günde. Tabii tarih boyunca sayısız kuşak yaşadığına göre milyarlarca insan dirilecek demektir. Düşünsene Sırat Köprüsü’nün önündeki kuyruğu. Gerçi bir kısmı muaftır sınavdan, köprüden geçişten belki diyeceğim de sonuçta bu konseptte başlangıç Âdem olarak belirlendiğine ve Âdem de peygamber olduğuna göre, kimse için Sırat’tan kaçış yok gibi görünüyor. 

Sanırım Âdem ilk “kandırılan” aynı zamanda. Kandırıldığı için de cennetten dünyaya sürülen. Yani Tanrı acımamış “kandırıldım” diyene, basmış anında cezayı.  Bak şimdi aklıma ne biçim şeyler geldi, neyse, dönelim Sırat Köprüsü’ne. Umarım sadece tek köprü değildir, en az birkaç köprü vardır. Yoksa bitmez o geçişler... Köprünün girişi, mesai günü tam iş çıkışında ani bastıran bir kar yağışının ardından Boğaz’daki köprülere giden yolu mumla aratır valla...

Sonuç olarak gün geldiğinde ortalık karışacak demektir ama ben yine de tüm sürece tanık olma taraftarıyım. Zaten insanlık bu hızla giderse, gelişmeler böyle devam ederse çok da uzak sayılmaz gibi geliyor bana.