Korku İmparatorluğu
TBMM 'Telekulak' komisyonu üyesi Seyhan "Araştırma komisyonu kurulsun, TİB kayıtları incelensin" dedi. TİB dışında bağımsız bir denetleme kurulu oluşturulmasını isteyen Seyhan, "Tüm e-mail'lerin ABD'de arşivlendiğini" vurguladı ve "Mail'ler haberimiz olmadan denetleniyor, kopyalanıyor, bazen değiştiriliyor" dedi.
cumhuriyet.com.trCHP Genel Sek-reteri Önder Sav’ın telefonlarının dinlendiği savları üzerine kurulan “Telekulak” araştırma komisyonu üyelerinden, CHP Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, “70 bin dinlemeden en az yarısının yasal olmayan dinlemelerden oluştuğunu” vurguladı.
Seyhan’ın bir süre önce yaptığı “300 milletvekili, 3 bin civarında hâkim ve 613 gazetecinin telefonları dinleniyor” açıklaması tartışmalara yol açmıştı. Seyhan, “Bizi yönetenlerin, biz de dinleniyoruz, nefretle kınıyoruz deme hakkı yok. Ulaştırma bakanı, Başbakan bunu diyorsa, biz o zaman demokratik bir ülkede değiliz demektir. Dinleniyorsanız görevinizi yapın” dedi.
TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulmasını isteyen Seyhan, “TİB’deki bütün dinleme kayıtlarını inceletsinler. 70 bin kayıt, diyorlardı. 70 bin kişinin içinde en az yarısı yasal olmayan dinlemeleri oluşturuyor. Bakalım, ilgili dinlemeyi isteyen kurumlar, bir insanın üzerinden birçok kişiyi gayri meşru olarak dinlemişler mi? Siyasi denetim organı olarak Meclis bunu yapabilir” görüşünü dile getirdi.
‘Medya dinlenmiş’
“300 milletvekili, 3 bin hâkim, 613 gazeteci rakamlarını neye dayanarak söylediniz” sorusuna da Seyhan, şu yanıtı verdi: “Bazı kaynaklarım var. Son üç yılı oranlayarak bu sonuca varıyorum. Medya için yapılan direkt dinlemeler var. Bazıları, birilerinin isimlerinin arkasına gizlenmiş. Bir şüpheli adı verilmiş, onun arkasından bir gazeteci, hâkim, telefonu izlenmiş. Bu izinlerin tamamının incelemeden geçirilmesi lazım. Cumhuriyet santralı dinleniyor, ama oradaki tüm gazeteciler TİB’deki kayıtlarda dinlenmiş sayılmıyor. Ben, kayda alınan herkesi dinlenmiş sayıyorum. Avrasya’nın, Başkent’in, Kanaltürk’ün, Kanal Biz’in de uzun süre santralı dinlenmiş. TİB kurulduğundan bu yana, son 3 yılda 300 milletvekili dinlenmiş. Bunu TİB yapmıştır, demiyorum, ama TİB’den istihbarat isteyen birimler var. ”
Cevap verilmeyen soru
Seyhan, TİB Başkanı Fethi Şimşek’in “Yargıtay’ı dinleyemedik” sözleriyle ilgili olarak “TİB Teknik Daire Başkanı Basri Aktepe, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümüyle ilgili olarak kurulan araştırma komisyonuna geldi. ‘Siz sabit telefonları dinlerken, kullanılan ev ya da işyerindeki santraldan mı, yoksa Telekom santralı üzerinden mi dinleme yapıyorsunuz’ diye sordum. Aktepe, ‘merkezden’ yanıtını verdi. ‘Merkeze gelen her sesi dinleyebilir misiniz’ diye sordum, evet, dedi. ‘Peki nasıl oluyor da çıkıp başkanınız Yargıtay’ın santralını dinleyemediğinizi açıkladı’ diye sorduğumda ise ‘Bu soruya cevap vermem’ dedi” açıklamasını yaptı.
Seyhan, “tüm e-mail’lerin ABD’de arşivlendiğini” vurgularken de “Mail’ler haberimiz olmadan denetleniyor, kopyalanıyor, bazen değiştiriliyor. Benim mail’lerimi 4. okuyan oluyorum” dedi. Seyhan, “TİB dışında, bağımsız bir denetleme kurulu oluşturulmalı. Yargı, Genelkurmay, istihbarat ve üniversiteden uzman yetkililerin de bulunduğu; görevleri, yetkileri tanımlanmış ve TİB’in yaptığı işlemlerin hepsini denetleyebilecek nitelikte olan, uydu aracılığıyla yapılan dinlemeler dahil, frekans yakalama yöntemiyle bunları tespit edebilecek teknik donanımı haiz bir yapılanma kurulmalı” görüşünü dile getirdi.
‘Suçlu yaratma yöntemi’
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) Genel Başkanı Prof. Dr. Aysel Çelikel, Türkiye’de ağır aksak yerleştirilmeye çalışılan hukuka bağlı devlet anlayışının son yıllarda hukuk dışı uygulamalarla ciddi yara aldığını belirtti.
ÇYDD Genel Başkanı Prof. Dr. Çelikel, Yargıtay’a dek uzanan telefon dinlemeleriyle yeniden gündeme gelen kurumlar ve kişiler üzerindeki siyasi baskıya ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulundu. Çelikel, telefon dinlemeleriyle ortaya çıkan tablonun buzdağının görünen yüzü olduğunu ifade etti.
“Buzdağının görünmeyen yüzü daha derinlerde” uyarısında bulunan Çelikel,“Telefon dinlemelerinin, çoğunluğu muhalif olan kişi ve kuruluşlara karşı bir baskı aracı olarak kullanıldığı açıktır. Kişi ve kuruluşları suçlamak için delil elde etmeye yönelik olan bu yöntem suçlu yaratma yöntemidir. Hâkim kararı ile yaklaşık 150 bin kişinin dinlendiği söyleniyorsa, buna hâkim kararı olmadan yapılanlar ve ortam dinlenmeleri de eklenince insanlar, özel hayatlarının denetim altında olduğu korkusu ile yaşamak zorunda kalıyorlar. Bu dinlemelerin kayıtlarının bazı basın organlarında yayımlanmasıyla, kişilerin özel hayatlarının teşhir edilmesi ve dava dosyalarına konulması olayın kişi özgürlüğüne aykırılığının açık kanıtıdır. Bu yolla, toplum mutsuz, umutsuz, korkak hale getiriliyor” dedi.
Yargının kişi özgürlüklerinin sınırlandırılmasındaki yetkilerinin, bağımsız ve tarafsız olmayan yargıç ve savcılarca siyasi baskı karşısında her zaman kötüye kullanılmaya açık olduğu uyarısında da bulunan Çelikel, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e kadar uzanan telefon dinlemelerini “Vahim ve umutsuz” olarak nitelendirdi.
“Demokratik rejimin güvencesi olan yargının dahi güvencesi ve güvenirliliği kalmamışsa sade vatandaşı kim koruyacaktır” eleştirisinde bulunan Çelikel, şunları kaydetti:
‘Yargı da TSK de herkese lazım’
“Başbakan’ın da dinlenmiş olması, ‘Acaba devlet içinde insan hakları ihlalleri yapan, Başbakan’ın dahi gücünün yetmediği, ikinci bir devlet mi var?’ düşüncesini akla getiriyor. Üniversite hocaları, medya, yargı, sivil toplum, ticaret, sanayi erbabı dinleniyorsa, sorunun ve çözüm yollarının yeri TBMM’dir. Hukuk dışı telefon dinleme yoluyla yargıyı ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma gayreti ve çalışması içinde olanlar yorulmadılarsa, biraz ara versinler, çünkü bir gün yargı da TSK de onlara lazım olabilir.”
‘Hukuk devletinden uzaklaşıyoruz’
İstanbul Barosu Başkanı Muammer Aydın, “Asıl olan hak ve özgürlüktür. Kısıtlama ise istisnadır. Bu kuralı tersine çevirmek, zor ve baskıcı rejimlerin yöntemleridir. Hukuk devletinde her iktidarın görevi, hukukun üstünlüğünü tüm topluma yaymaktır” dedi.
Aydın, Türkiye’de bir kavram kargaşası yaşandığını söyledi. İktidarların çıkardığı yasalar nedeniyle yasal olanın aynı zamanda hukuki olmayabileceğinin altını çizen Aydın, “Anayasaya, uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı yasalar, üst nitelikteki bir norma aykırı olmaları nedeniyle hukuki değillerdir. Bu durumdaki bir yasanın iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne götürülmemiş olması da sonucu değiştirmez” değerlendirmesini yaptı. Yasalar ve yönetmelikler çıkartılırken ilgili örgütler, üniversite ve diğer ilgililerden görüş alınmadığını, “yaptık oldu” anlayışı ile hareket edildiğini çeşitli kereler kamuoyuna açıkladıklarına dikkati çeken Aydın, meslek örgütü olarak kendilerinin yasaları Anayasa Mahkemesi’ne götürüp iptal talep ettirmelerinin mümkün olmadığını yalnızca yönetmeliklere karşı Danıştay’a dava açabildiklerini belirtti.
Aydın, “Üst normlarla verilen hak ve özgürlükler, alt normlarla daraltılmaktadır. Bugün yaşadığımız olaylar, bu gelişmelerin sonucudur. Hak ve özgürlükler asıl kabul edilmelidir. Mağduru kim olursa olsun, bu özgürlüklerin sınırlanması için anayasa ve uluslararası mevzuatın öngördüğü koşullara uyulması gerekir. Hakların sınırlanması için düşünceler zorlanmamalı, özgürlüklerin temini ve genişletilmesi için düşünceler zorlanmalıdır. Bunun yanına siyasi saik de eklenirse, artık hukuk egemenlerin oyuncağı haline gelir, hukuk teriminin içi boşaltılmış olur ve hukuka güven-saygı kalmaz” dedi.
Aydın, özetle şunları söyledi: “Anayasal hak ve hürriyetlerin sınırlama koşullarının oluşup oluşmamasına bağlı olmaksızın her an sınırlanabileceğine dair toplumda yaygın bir kanaat oluşmaktadır. Bu ise hukuk devletinden giderek uzaklaştığımız sonucunu doğuran emarelerdir. Düstur alınması gereken, hukukun üstünlüğüdür. Hukukun üstüne bir başka üstün gücün konulmaya çalışılması, onun üstüne de başkasının konulması sonucunu doğurur. Hukukun üstünlüğünü etkin kılma yükümlülüğü olan Barolar olarak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda Öngörülen Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Denetlenmesi, Gizli Soruşturmacı ve Teknik Araçlarla İzleme Tedbirlerinin Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin hak ve özgürlükleri üst normlara aykırı şekilde kısıtlayan kimi hükümlerinin iptali için Danıştay’da açtığımız davada, kimi maddelerin hukuka aykırı olduğu, hak ve özgürlükleri kısıtladığı gerekçesi ile yürütmelerinin durdurulmasına karar verilmiştir. Yargı üzerinde bu tür hukuka aykırılıkların yapılıyor olması, zaten sorun olan bir meselenin daha da vahim boyuta ulaşması, kuvvetler ayrılığı ilkesinin zedelenmesine yol açar.”
‘Ülkede telekulak cemaati var’
Eski Sağlık ve Devlet Bakanı Rifat Serdaroğlu, Türkiye’de “telekulak cemaati” olduğunu vurgulayarak laik demokrasiye inanan, onun geleceğinden endişe edenleri, TSK ve Türk yargısını yıpratmak, sindirmek isteyenlere karşı mücadeleye çağırdı. Serdaroğlu, “İrtica korkaktır. Atatürk’e ve laik Cumhuriyete, çağdaşlığa inananlar bir araya gelip ayağa kalktıklarında, irtica kaçacaktır” dedi.
Bergama Belediye Başkanlığı’nın yanı sıra 19., 20. ve 21. dönemde İzmir miletvekilliği, Sağlık ve Devlet bakanlıkları görevlerinde bulunan Serdaroğlu, gündemdeki “yargının savunma konumuna geçmesi” konusunu değerlendirdi.
Yargıya saldıran kesimlerin başında Adalet Bakanlığı’nın geldiğini vurgulayan Serdaroğlu, “Bakan Bey’in TBMM’de dokunulmazlığının kaldırılması için dosyası bulunmakta” dedi. Fethullah Gülen cemaatinin de tüm yayın organları, gazeteleri, dergileri, televizyonlarıyla Türk yargısını baskı altına almaya çalıştığına dikkat çeken Serdaroğlu, emniyetteki F tipi kadrolaşmanın buna en büyük desteği verdiğini söyledi. Serdaroğlu, “Bunlar sözüm ona Müslüman, sözüm ona dindar. Amerika’da refah ve zenginlik içinde yaşayan, halife özentisi hocalarına yaranmak için, hiç utanmadan haysiyet cellatlığı yapıyorlar, insanları karalıyorlar. Bunlar Kuranıkerim’in emrettiklerini yapmıyorlar, yaptıklarına Kuranıkerim’i uydurmaya gayret ediyorlar, Allah’tan korkmadan” yorumunu yaptı. Serdaroğlu, sözde demokrat ve liberal yazar, çizer, gazetecilerin de “askere vurma modasını” sürdürdüğünü, bölücüler, Kürtçülerle işbirliği yapmayı yeğlediğini anımsattı.
Yargıya saldıran tüm bu kesimlerin en büyük desteği AKP iktidarından aldığını, bunu Türk halkının görmesi için laik, sosyal hukuk devletine ve Atatürk Cumhuriyeti’ne inananlara önemli görevler düştüğünü vurgulayan Serdaroğlu, “Öncelikle Türkiye’nin en örgütlü sivil toplum örgütü baroları, avukat arkadaşlarımız aracılığı ile uyarmalıyız. Barolar şimdi konuşmayacak da ne zaman konuşacaklar? Gerekiyorsa, toplumun dikkatini çekmek için belli bir süre (7 Gün) davalara girmesinler. Bizler yapılanın yanlış olduğunu AKP’li milletvekillerine mesaj veya mektupla anlatalım, uyaralım. Bence en önemlisi yüksek yargıya kişisel desteğimizi yine ileti, mesaj veya mektupla iletelim. İrtica korkaktır. Atatürk’e ve laik Cumhuriyete, çağdaşlığa inananlar bir araya gelip ayağa kalktıklarında, irtica kaçacaktır. Tehlike varsa, bizde sıkıntıyı göze alıp bu tehlikeyi yok edeceğiz” dedi.