Korkmayın üstüne gidin
Uçak, böcek, karanlık ya da kapalı yerde kalma fobisi... Hemen hemen herkes bir şeylerden korkar. Fobiler, uzman yardımıyla kolayca aşılabilir.
SİBEL BAHÇETEPEKalabalık önünde konuşmak veya yeni biri ile iletişim kurmaktan korkmak, uçağa bindiğinizde ya da kapalı alanda kaldığınızda kalbinizde çarpıntı, terleme, baş dönmesi, mide bulantısı, ölecekmiş hissi korkularımızı yani fobileri oluşturuyor. Uzmanlar, kaygılı insanların daha fazla korkularının olduğunu belirterek “Kaygılar tedavi edildikçe korkular da azalır. Fobilerinizin üzerine gidin ve bir uzmandan yardım alın” dediler.
Psikiyatrist Prof. Dr. Özgür Öner, korku ve kaygı ilişkisine dikkat çekerek “Bu iki durum birbiriyle ilişkili ama farklı şeylerdir. Korku kısa süreli bir durum. Kaygı ise daha uzun süreli ve sebebini iyi tarif edemediğiniz bir şeydir” dedi.
Kaygılılarda korku artar
“Kaygılı insanlarda korku olma ihtimali artar” diyen Öner, fobilerin tedavisinin kaygıya göre daha kolay olduğunu kaydetti. Öner, şöyle devam etti:
“Korku ve kaygıya eşlik eden davranışa kaçınma deniliyor. Korktuğumuz şeyden kaçarız. Bu da hızla pekişir. Örneğin uçaktan korkan kişi uçağa binmez ve binmemek için elinden geleni yapar. Binmediğinizde korkunuz olmadığı için bu sizi rahatlatır. Sosyal fobi gibi durumlarda ise kişi karşısındaki ile konuştuğu zaman ‘rezil olacağım’, ‘beni beğenmeyecek’, ‘yerin dibine gireceğim’ gibi düşüncelere kapılır. Ve içine kapandıkça, kimse ile konuşmadıkça, davranıştan kaçındıkça bu kez de ‘zaten ne kadar berbat biri olduğumu biliyordum’ düşüncesi iyice pekişir. O zaman kaçınmayı ve korkuyu engellemenin üzerinde durmalıyız. Korkuyu engellemek için korkan kişinin, korktuğu anda nasıl tepki verdiğine bakarak ona göre tedavi uygulanır. Örneğin, korktuğu anda kalp çarpıntısı, terleme gibi reaksiyonlar varsa onu engellemeye yönelik ilaç tedavisi veririz. İkinci ihtimal duyguyu azaltacak bir ilaçtır. Üçüncü ihtimal de davranış üzerinden, yani kaçınmayı engellemektir. ”
Her yaşta farklı fobilerin görüldüğünü kaydeden Öner, “1-1,5 yaş arası çocuklar genellikle tanımadığı, yabancı kişilerden korkar. Daha sonra fiziksel olarak zarar görme, karanlıktan korkma, kaçırılma, anne babadan ayrı kalma gibi korkular başlar. Okul çocuklarında hastalık, başarısızlık korkusu ve sosyal fobiler görülmeye başlar. Ergenlik ve genç yetişkinlerde en çok sosyal fobiler görülür. Sosyal fobiler içinde performans kaygısı (test başarısı, topluluk önünde konuşma, yeni biriyle tanışma gibi) gelir. 35-40 yaşlarında ise daha çok yaygın anksiyete (kaygı) başlar” dedi.
Kaygı-depresyon arasındaki bağ
Kaygı bozukluğunun ise en sık beraber olduğu durumun depresyon olduğunu anımsatan Prof. Özgür Öner, tedavi edilmediği zaman ise alkol, uyuşturucu gibi madde bağımlılığına yatkınlığı olan kişilerin bu alışkanlıkları edinebileceğini anlattı. Öner “Kaygının esas sebebi, yetersizlik ve belirsizlik duygusudur. Kişi ne zaman kendini yetersiz hissederse, başa çıkamayacağını düşünürse o zaman kaygılı hisseder” dedi. Sürekli eleştiren ve hiçbir şeyden memnun olmayan anne- baba modeli ile çocuğuna her şeyi veren anne-baba modelinin kaygı bozukluğuna yol açabileceğini kaydeden Öner, “Çocukluktan itibaren çocuğa sorumluluk yüklemek önemli. Her yaşın kendine göre kaygısı var, bununla baş edebilmek için beceri kazanmak gerek. Kaygı, normal duygu olduğu için her kaygılandığında ‘ben şimdi ne yapacağım’ dişe düşünmemek gerek. Unutulmamalı ki kaygı depresyona, depresyonda kaygıya yol açabiliyor. İkisi kardeş gibi ilerler” değerlendirmesini yaptı.