‘Körfez’in bataklığında yeşeren umut...
Emre Yeksan, Venedik’te, “32. Eleştirmenlerin Haftası” seçkisinde yer alan “Körfez” adlı filmiyle ‘En İyi İlk Film Aslanı, Luiigi De Laurentiis Ödülü’ne aday. Katılımcı ve paylaşımcı ruhu yücelten, geleceğe umutla bakan başarılı özgün bir ilk film “Körfez”...
Mehmet BasutçuGenç Türk sinemasının yaklaşık on yıldan bu yana gözlemlenen güçlü soluğu, bir noktada, çelişkileri durmadan keskinleşen ülke gerçeklerinin doğurduğu kaygılarla düz orantılı olarak yükseliyor. Aslında, örnekleri bol olan klasik bir saptamadır bu: Siyasal ve toplumsal baskılar arttıkça; haksızlık, adaletsizlik ve yolsuzluk sıradanlaştıkça; korkunç iç ya da dış savaşlar yaşandıkça; sanatçıların yaratıcılığı önünde bulvarlar açılır...
İspanyol sinemasının en incelikli, en derinlikli politik sinema örneklerini Franco döneminde verdiğini unutmayalım. Halkların diktatörleri kurtarıcı olarak görme yanılgısından kurtulamadığı bunalımlı geçiş dönemlerinde bir sanatçı için işlenecek malzeme bol, eleştirilecek konu çoktur. Öfkeleri de kabına sığmaz tabii... Venedik’te, “32. Eleştirmenlerin Haftası” (Settimana İnternazionale della Critica) seçkisinde yer alan “Körfez” adlı filmiyle ‘En İyi İlk Film Aslanı, Luiigi De Laurentiis Ödülü’ne aday olan Emre Yeksan (1981) da, bol bol malzeme bulmuş önünde. Hem Türkiye, hem de dünya gerçeklerinin cömertliğini çok iyi değerlendirmiş.
Bıkıp usanmadan, yıllar boyunca kendini ve yakın çevresini gözlemleyerek malzeme toplamış, yoğurmuş, derlemiş... “Körfez”, bir zamanlar çok pis kokan İzmir Körfezi. Bu kez daha da pis kokuyor. Maskelerle dolaşmak zorunda kalan İzmirliler, yavaş yavaş terketmektedirler kenti. Bir tanker, alev alev aydınlatır geceyi. Herkes tedirgin ve kuşkucudur; kimse kimseye güvenmez... Bu boğucu atmosferde nefes almak zorlaşmaktadır... Pis kokular, burada güncel çürümüşlüğün metaforu değil sadece. Yolunu bulamayanları yutmaya hazır bataklık imajı da sanıldığı kadar beylik bir metafor değil... “Körfez”in senaryosunu Ahmet Büke ile kaleme alan Emre Yeksan, konusuna farklı açılardan yaklaşarak yerel boyutların ötesindeki evrensel akrabalıkların altını çizmeyi de başarıyor. Doğa kirliliğine ilişkin küresel kaygılar bu akrabalığın bel kemiğini oluşturmakta. “Körfez”in, geleceğini nasıl kurgulayacağını bilemeyen genç karakteri Selim (Ulaş Tuna Astepe), kimliğini ve geleceğini ararken, yavaş yavaş bireyselliği aşıp, çevresine açılır. Gerçek umudun, kitlesel eylemlerde olduğunu kavrar sonunda...
Yoksul balıkçı kulübelerinde yaşayanların sıcak insan kokusunu duyumsayabilen Selim; ormanların iç sesini kabukları soyulmuş agaç kütüklerine kulaklarını dayayarak dinleyen duyarlı kereste işçileriyle de yakın akrabalığı olduğunu keşfedecektir... Üstelik, bütün bunları yazıp sahneye koyarken, hiç te aşırı derecede öfkeli değil Emre Yeksan. Filmdeki alteregosu Selim karakteri gibi alabildiğine sakin ve mesafeli, düşünceli. Sonuçta, katılımcı ve paylaşımcı ruhu yücelten, geleceğe umutla bakan başarılı özgün bir ilk film “Körfez”...