Kore Yarımadası'nda barış baharı

Kore Yarımadasından iyi haberler var.

Hakan Okçal*

Kuzey Kore lideri Kim Jong Un ve Güney Kore Cumhurbaşkanı Moon Jae-in 27 Nisan’da iki ülkeyi ayıran ateşkes hattındaki Panmunjom “barış köyü”nde gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından yarımadayı nükleer silahlardan arındırmak ve iki ülke arasında Kore Savaşından bu yana teknik olarak devam eden savaş haline son vermek amacıyla bir barış anlaşması imzalama konusunda mutabakata vardıklarını açıkladılar.


Kore liderlerinin buluşmalarına Çin’den ve ABD’den olumlu tepkiler geldi, destek açıklamalarında
bulundular. ABD Başkanı Trump Kuzey Kore’ye uyguladığı baskı politikasının bu sonucun
alınmasında etkili olduğunu ileri sürerek sonuçtan şahsi pay dahi çıkardı. Güney Kore’yi çok
yakında ziyaret edecek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da pek çok dünya lideri gibi
memnuniyet ve destek açıklamasında bulundu.


Kim-Moon görüşmesi Mayıs ayı sonu-Haziran ayı başında gerçekleşmesi planlanan Trump-Kim
buluşmasının da önünü açtı. Fevri davranışlarıyla tanınan iki lider arasında kişisel kimya iyi
çalışırsa asıl sonuç buradan çıkacak.


Oysa daha dört ay öncesine kadar havada füzeler ve karşılıklı “vururum, yakarım, yok ederim”
tehditleri uçuşuyordu. Uzmanlar bir nükleer savaş tehlikesinin an meselesi olduğu konusunda
karamsar değerlendirmeler yapıyorlardı. Bu sonucun alınmasında elbette Güney Kore’nin,
gençliğinden beri demokratik haklar için mücadele vermiş, bu uğurda bedel ödemiş liberal
demokrat eğilimli (siz sosyal demokrat olarak anlayın) Cumhurbaşkanı Moon Jae-in’in, politik
öncüllerinden devralarak kararlılıkla izlediği, Kuzey Kore ile diyalog ve işbirliği yaparak barış ve
birleşmeye ulaşma tutumunun önemli bir payı var.


Ancak esas pay kuşkusuz Türk kamuoyunun özel saç stiliyle ve tehlikeli füze atışlarıyla tanıdığı
genç Kuzey Kore lideri Kim Jong Un’a ait. Kim yılbaşından itibaren yaptığı hamlelerle usta ve
kurnaz bir diplomatik oyuncu olduğunu kanıtladı. 2011 yılından bu yana ülkesini Kore İşçi Partisi
Genel Sekreteri ve Merkezi Askeri Komisyon Başkanı sıfatlarıyla demir yumrukla yöneten “sevgili
saygın yoldaş” Kim en yakın müttefiki Çin tarafından barışı tehdit eden kontrolsuz nükleer silah
denemeleri ve füze atışları nedeniyle dışlanıyordu. Kuzey Kore liderinin Çin’le arasını açan bir
başka mesele de 2013 yılında Çin taraftarı eniştesi Jang Song Thaek ve yandaşlarını idam
ettirerek tasviye etmesiydi. Kuzey Kore’den memnuniyetsizliğini gizlemeyen Çin Kuzey Kore
üzerindeki BM yaptırımlarını hep destekleye geldi. Kim’in Trump’la ilişkisi ise hepimizin bildiği
üzere yılbaşından önce “yakarım-yıkarım- yok ederim” tehditleri ve küfürleşme düzeyinde
seyrediyordu. Şimdi gelinen aşamada ise Çin lideri Xi Jing Ping’in göreve geldiğinden bu yana hiç
temas etmediği Kim Jong Un’la Beijing’de görüşerek resmin dışında kalmamaya çalışması dikkat
çekiyor. ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun ise CIA Başkanıyken Mart ayında gizlice
Pyongyang’ı gizlice ziyaret ederek Trump-Kim buluşmasının ayrıntılarını görüştüğü ortaya çıktı.
Pompeo’nun temaslarında halen Kuzey Kore’de tutuklu bulunan ABD vatandaşlarının akibetlerinin
ve bitkisel hayattayken teslim edilip ülkesinde ölen 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Otto
Warmbier’in durumunun ele alınmadığına ilişkin iddialar Trump’ın Kim’le görüşmesinden yüksek
beklentisi hakkında da ip ucu veriyor.


Nükleer silah ve balistik füze hedeflerine 2017 yılı sonu itibariyle ulaştığını ve yeni denemeler
yapmaya ihtiyacı kalmadığını ilan ederek bu denemelere son verdiğini açıklayan genç Kim Jong
Un’un bir taşla çok sayıda kuş vurduğu kuşkusuz. (Kuzey Kore’nin Kasım ayında başarıyla
denediği Hwasong-15 kıtalararası balistik füzesiyle New York ve Washington’u vurabilecek
kapasiteye ulaştığı iddia edilmektedir.) Kim herşeyden önce Trump’ın elinden saldırı tehdidi
silahını almış, çok zayıf bir ihtimal de olsa ülkesini olası bir ABD askeri müdahale tehlikesinden
uzaklaştırmıştır. Kim’in elde ettiği bir başka kazanım artık can acıtmaya başlayan, Çin’in de destek
verdiği BM yaptırımlarından ve diplomatik izolasyondan kurtulma yolunu açmış olmasıdır. Trump
görüşmesinden sonra muhtemelen yaptırımlar gevşetilecektir. Kim’in diğer bir kazanımı ise uluslararası alanda daha düne kadar parya muamelesi görürken şimdi Trump ve Xi’nin muhatap
aldığı birinci lig aktörü haline gelmiş olmasıdır.

Kim-Moon görüşmesi yarımadada umutları arttırmış olsa da barış ve nükleer silahsızlanma için
aşılması güç engebeler ortada durmaktadır. Barış anlaşması ve nükleer silahsızlanma iki Kore’nin
geçmiş liderleri tarafından daha önce hedef olarak benimsenmiş ancak kısa sürede çatışma
zeminine geri dönülmüştür.


Kore’de bir barış anlaşmasının tarafları bellidir. Bunlar 1953’de ateşkes anlaşmasını imzalayan
aynı taraflar ve Güney Kore olacaktır: Güney Kore o dönemde ateşkes anlaşmasını imzalamayı
reddettiği için imzacı olarak yer almamış olsa da barış anlaşmasında doğal taraftır. Diğer taraflar
ise ateşkes anlaşmasının imzacıları olan Kuzey Kore, Çin ve BM Komutanlığı adına ABD’dir. ABD
1953’de Güney Kore’yi dolaylı olarak temsil etmiştir. BM Komutanlığına Türkiye de dahil olduğundan dolaylı olarak biz de barış anlaşmasında taraf olacağız. Kuzey Kore’nin tutumu baştan itibaren bir barış anlaşması imzalandıktan sonra yarımadadan yabancı askeri güçlerin çekilmesi yönündedir. Çin de aynı tutumu benimsemiştir. Oysa Güney Kore’de 28.500 askeri bulunan ABD stratejik çıkarları gereği bu ülkeden ayrılmaya niyetli değildir. ABD’nin bu niyetinin en açık teyidi ülke dışındaki en büyük askeri üssü olan Camp Humphreys’i geçtiğimiz yıl inşa ederek birliklerinin çoğunu bu üsde toplamaya başlamış olmasıdır. 10,5 milyar dolara mal olan Camp Humphreys’in masraflarının büyük bir kısmının Güney Kore’ye ödetilmiş olması da işin ironik yönü. Barış anlaşması için ABD’nin Çin’le anlaşması ve Kuzey Kore’nin ikna edilmesi gerecektir.


Nükleer silahsızlanma konusu daha önceki barış girişimlerini yok eden daha da çetrefil bir mesele.
Kuzey Kore Kaddafi örneğini vererek nükleer silahları rejimin garantisi olarak görüyor ve kendisine
Hindistan ve Pakistan gibi nükleer silahlara sahip devlet statüsü tanınmasını istiyor. Kuzey Kore’nin
yaptırımların kaldırılması ve ekonomik yardım sözüyle bu tavrından vazgeçmesini beklemek
gerçekçi olmaz. Ayrıca yarımadanın nükleer silahlardan arındırılması anlaşması ABD için de
yükümlülük içerecek. ABD buna hazır olacak mı?


Konu çok karmaşık olsa da tüm taraflar açısından Yarımada’da barış ikliminin sürdürülmesi çok
önemli. Kuzey Kore’nin beklenti ve çıkarlarını yukarıda kısaca belirttik. Yarımada’da barış ve
işbirliğinin değerine içtenlikle inanmış ve siyasi kariyeri boyunca her zaman bu yönde çaba
harcamış olan Moon Jae-in için de başlatılan süreç çok önemli. İç politikada sıkışmış olan Trump’ın
hedefleri de çok yüksek. Herşeyden önce Trump’ın dışarıda bir başarı öyküsüne ihtiyacı var.
Ülkesine yönelik bir nükleer saldırı tehdidini bertaraf ettiği Kuzey Kore’yi “ehlileştirdiği” argümanı
Trump için kuşkusuz altın değerinde olacaktır.


Bu süreçte zaman önem kazanıyor. Çin dahil tarafların belirlenecek bir takvim dahilinde bir al-ver
ilişkisiyle sonuca varmaları pekala mümkün. Rasyonel düşünülürse kimsenin sonu nükleer bir
çatışmaya varacak yeni bir başarısızlığa izin vermemesi gerekir. Ancak başarısızlık ihtimalinin bu
aşamada daha baskın olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Önemli olan sakin ve rasyonel hareket
etmek. Özellikle Trump ve Kim bunu yapabilecek mi? Bekleyip göreceğiz. Yakalanan barış baharı
heba edilmemeli.


Son söz: Görüşmede Kim Jong Un, Kuzey Kore’deki kutsal Kumgang dağını ziyaret etmek isteyen
Moon Jae-in’e ülkesinin yollarının çok bozuk olduğunu samimiyetle ifade ederek Güney Kore
Cumhurbaşkanı’nın otomobil seyahatinde rahatsız olmasından endişe duyduğunu söylemiş, Güney
Kore’nin gelişmiş altyapısını övmüş. Sadece yollar ve altyapı mı? Güney Kore bugün güçler
ayrılığının işlediği, güçlünün ve makam sahibinin değil, hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu, ifade
ve toplanma özgürlüğünün son kertesine kadar hayata geçirilebildiği örnek bir demokrasidir. Güney
Kore 25-30 yıldır sadece ekonomide değil demokraside de çok yol aldı. Güçlü liderle değil, denge
denetim mekanizmalarının işlediği güçlü demokrasi ile ilerlenebileceğinin en güzel örneğini verdi.
Moon Jae-in’i iktidara taşıyan 2106 yılındaki “mum ışığı” kitlesel protestoları dünyaya demokrasi
dersi niteliğindedir. Sadece, insan hakları sicili acınası bir halde olan Kuzey Kore’nin değil, otoriter
çıkmazda ilerleyen tüm ülkelerin Güney Kore demokrasisinden alacakları çok ama çok dersler var.

*Emekli Büyükelçi. 2014-17 yılları arasında aynı zamanda Pyongyang’a da akredite Seul
Büyükelçisi olarak görev yapmıştır.