"Kontrolden çıkacak banka sayısını görmek istemiyoruz"
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, kontrolden çıkacak banka sayısını Türkiye'de görmek istemediklerini belirterek, ''Bir yandan oligopole karşıyız, rekabet istiyoruz ama bir yandan da denetim gözetim kapasitesini aşacak sayıda bankanın Türkiye'de oluşmasını istemiyoruz'' dedi.
cumhuriyet.com.trDevlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye Bankalar Birliği'nin (TBB) Genel Kurulunda yayımlanan görüntülü mesajında, yaklaşık 1 yıllık süre içerisinde genel anlamda dünya ekonomisinde bir miktar toparlama görüldüğünü, krizin derin, kasvetli havasının bir miktar dağılmış, küresel ekonominin tekrar büyüme trendine girmiş durumda olduğunu söyledi.
Özellikle devletlerin borçlarının daha çok sorun olarak anıldığı ve daha önce belki üzerinde durulmayan bazı ülkelerdeki finans kuruluşlarının üzerinde durulduğu günlerin yaşandığını belirten Babacan, geçen yıldan bu güne bakıldığında dünyada toparlanma olduğunu, ancak bunun riskleri içinde barındırdığını kaydetti.
Türkiye'nin ekonomi tarihinin krizlerle, acı tecrübelerle ve uygulanan acı reçetelerle dolu olduğunu ifade eden Babacan, geçmiş krizlerin hemen hemen hepsinde finans sektörünün hep olumsuz etkilendiğini, ağır yaralar aldığını, bedeller ödediğini anımsattı.
Krizlerin sonuçlarına da toplum olarak katlanıldığını, son 2001 krizinin bedelinin hala ödendiğini, bu yıldan ileriye doğru hala toplamda 20 milyar liralık kamu borcu olduğunu bildiren Babacan, ''Aradan neredeyse 10 yıl geçmiş hala bedel ödüyoruz'' dedi.
Bugüne kadar önemli mesafeler de kaydedildiğini dile getiren Babacan, bankacılıkla ilgili önemli reformları gerçekleştirdiklerini, yeni Bankacılık Yasası'nı çıkardıklarını, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ile ilgili düzenlemelerin yapıldığını, Mortgage ve Kredi Kartı Yasasını çıkardıklarını, bankaların denetim ve gözetim çerçevesini çok daha sıhhatli hale getirdiklerini anlattı.
"Problemli gördüğümüz bankaları uyarıyoruz"
Babacan, bankalara tek tek stres testleri uyguladıklarını anımsatarak, problemli gördükleri bankaları uyararak tedbirler almalarını sağladıklarını ve bu testler sonunda kriterleri de bir miktar değiştirdiklerini söyledi.
Finansal İstikrar Değerlendirme Programı çalışmasını Türkiye'nin o dönemde gönüllü olarak yaptırdığını hatırlatan Babacan, Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu'ndan gelen karma bir heyetin finans sisteminin bütünü detaylı değerlendirmeye aldığını ve tertemiz bir raporun çıktığını belirterek, ''2006 yılında biz biliyorduk ki artık sistem sağlam'' dedi.
Bunu bu noktaya getirmenin siyasi iradeyle olduğuna dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti:
''Problemlerin farkına yeni mi varıldı? Hayır. Hepsi aşağı yukarı herkesin bildiği sorunlardı. Fakat sorunlarla yaşamak ya da bu problemleri halının altına süpürmek de gelenek haline gelmişti. Herkesin bildiği fakat kimsenin kılını kıpırdatmadığı bir dönem yaşamıştı Türkiye. Biz bu konuya güçlü bir siyasi irade koyduk. Dedik ki; 'bu işi biz başaracağız, Türkiye'nin artık yeni bir bankacılık kriziyle karşı karşıya kalmaması için ne gerekiyorsa yapacağız.' Bu konuda gerçekten toplumdan da, halkımızdan da büyük bir destek bulduk. Çünkü halkımız 2001'de ödenen ağır bedelin çok iyi farkındaydı. Düzenlemeyle, denetimle ilgili hangi konuyu meclisimize götürsek çok geniş kabul gördü ve bunu hızlı bir şekilde yasalaştırdık. Çünkü bir yandan toplum, bir yandan milletvekillerimiz, meclisimiz gayet iyi biliyorlardı ki tedbir almak, adım atmak lazım ki yaşananlar acı hatıralar bir daha tekrarlanmasın.''
"Türkiye'de görmek istemiyoruz"
Bütün bunları bir yandan devlet olarak yaparken bir yandan da sektörün artık çok daha farklı bir yönetim anlayışını benimsediğini dile getiren Babacan, ''Daha sorumluluk sahibi, daha dikkatli, daha uluslararası iyi tecrübelerden örnek alan daha kurumsallaşmış bir bankacılık sektörünü biz artık Türkiye'de görüyoruz. Artık bu işin ciddiliğini sektörümüz de anladı ve gerçekten gayet profesyonel, ciddi düzgün bankacılık yapılıyor artık Türkiye'de. Ben bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Çünkü biliniyor ki bu işi iyi yapanlar kalacak, rahat edecek, geceleri rahat uyuyacak'' diye konuştu.
2001 öncesi anlayışıyla banka yönetenlerin artık Türkiye'de iş yapmasınını çok zor olduğunun altını çizen Babacan, ''Zaten bizim 2001 krizinden bu yana yeni bankacılık lisansı vermememizin altında da bu yatar'' dedi.
Bir süredir Türkiye'de yeni bankaya izin verilmediğini hatırlatan Babacan, şunları kaydetti:
''Mevcutlar el değiştiriyor, birleşiyor çünkü sayı konusunda da böyle kontrolden çıkacak bir banka sayısını da Türkiye'de pek de görmek istemiyoruz. Bir yandan oligopole karşıyız, rekabet istiyoruz ama bir yandan da denetim gözetim kapasitesini aşacak sayıda bankanın Türkiye'de oluşmasını istemiyoruz. Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumumuzun bir limiti var. Diyor ki; 300 milyon dolar getirmeyen Türkiye'de banka sahibi olamaz. 300 milyon doları getiren olur mu? Hayır, onun da bir sürü şartları var. 300 milyon dolarını cebine koyup gelen herkes Türkiye'de banka sahibi olabilir diye bir şey yok. Biz işi sıkı tutacağız, dikkatli olacağız ki sektör sıhhatli bir şekilde devam edebilsin. Ben özellikle bu geçtiğimiz 2008 ve 2009'da yaşadığımız ve belli ölçülerde hala yaşamakta olduğumuz bu uluslararası finans krizinde aslında Türk bankacılık sisteminin çok önemli sınav verdiğini düşünüyorum. Önemli bir testtir, sınavdır. Yani bütün dünya sarsılırken, gelişmiş ülkelerde dünyanın en büyük ekonomilerinde en büyük bankalar sallanırken bazıları batarken bazıları ancak devlet müdahaleleriyle zar zor ayakta tutunurken Türk bankacılık sisteminin sapasağlam ayakta kalması gerçekten büyük bir başarıdır.''
Ali Babacan, bu başarıda düzenleme ve denetleme çerçevesinin sağlam oluşunun, zamanında yapılan reformların önemli olduğuna dikkati çekerek, bankaların basiretli yönetimlerinin de yine önemli bir faktör olduğunu vurguladı. Babacan, bu kriz döneminde gösterdikleri yönetim ve basiret sebebiyle bankaları, bankacıları, banka yöneticilerini ve sahiplerini kutladı.