Komünist başkan Fatih Mehmet Maçoğlu: Devrimden kaçış yok

Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu ile memleket sevgisini, başarısının sırrını, hayatını ve hayallerini konuştuk. Maçoğlu en büyük düşünün “Güzel bir dünya” olduğunu söylüyor.

Hazal Ocak

İllüstrasyon: Zafer Temoçin

Türkiye’nin ilk komünist başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu son dönemde adından sıkça söz ettiriyor. Üretimden toplu sözleşmeye birçok konudaki her uygulaması gündem oluyor. Küçükken öğretmen olmak isteyen Maçoğlu yıllar sonra kendini belediye başkanı olarak bulmuş. “Aklımdan bile geçmiyordu’’ diyor. En büyük düşünün “Güzel bir dünya” olduğunu söylüyor.  Maçoğlu ile memleket sevgisini, başarısının sırrını, hayatını ve hayallerini konuştuk.

Çocukluğunuzla başlayalım mı? Nasıldı? O zamanlar aklınızda belediye başkanı olmak var mıydı?

Aklımdan bile geçmiyordu. Belediye başkanı kimdir, nasıl bir meslektir... Onu bile bilmiyordum ki. Köyde yaşıyordum. Biz 11 çocuklu bir aileyiz. Küçük yaştan itibaren yaşamımızın büyük bölümü tarlada, bağda, bahçede çalışarak geçiyordu. Yatılı bölge okullarında okuduk.

Bize “Büyüyünce ne olmak istersin” diye sorduklarında bildiğimiz tek bir şey vardı, o da öğretmen olmak. Onu da hayal edemiyorduk bile. Çünkü o yoksul ortamda, yaşayabilme ya da refahı biraz daha yükseltebilme adına çabalıyorduk. Ortaokula geçtikten sonra hayallerimiz başladı tabii ama milletvekili, belediye başkanı ya da bürokrat olma ihtimali aklıma bile gelmemişti. Öğretmen ya da sağlıkçı olurum diyordum. Sağlıkçı oldum.

HAYATIMDA 3 “D” VAR 

Türkiye’nin ilk komünist belediye başkanı oldunuz. Nasıl oldu belediye başkanlığına geçişiniz?

Dersimli olunca hayatınızda mecburen üç tane “D” oluyor. Dersim, devrimcilik, dernekçilik... Dersimliler anasından doğarken devrimci doğar. Anne babanız siyasetin parçası... Evde o tartışmalar sürerken sol, sosyalist gibi terimler kullanılıyor.

Sonra hangi siyasette, hangi örgütsel çalışmaları yürütüyorlarsa onu öğrenmeye başlıyorsunuz. Yani doğuştan o siyasetle başlıyorsunuz. Siyaseti ben aslında ortaokuldan önce de biliyordum ama birebir, örgütlü olarak 17 yaşında tanıştım ve örgütlendim. Tarihi de hiç unutmuyorum. 6 Haziran 1984’te örgütlendim. 37 yıldır Sosyalist Meclisler Federasyonu’nda demokratik siyaset üretiyorum. Ben demokratik siyaseti önemsiyorum. Bunun dışındaki siyasetler bana çok cazip gelmiyor.

Demokratik siyasette daha çok halka ulaşabileceğimi, bireylere daha rahat söz söyleyebileceğimi düşünüyorum. Aynı zamanda sağlık memuruydum. Sendikacılıkla uğraştım. 2013 yılının haziran ayında yoldaşlarımız, “Seni Ovacık belediye başkan aday adayı yapacağız” dedi. O zamana kadar hiç aklımda yoktu. Ben siyaseti işçi olarak yapmak istiyordum. Duyunca aklım şaştı biraz. Memurluktan istifa ettim, aday oldum. Önce dalga geçtiler. “Gelmiş burada, genç çocuklarla geziyor” dediler. Kadınlar iki dönemdir çok büyük destek veriyor bana. Tartıştık, konuştuk, görüştük, çalışmalar yürüttük. Olduk başkan...

Seçim çalışmaları sırasında mesela bütün partiler, siyasetçiler vatandaşa yemek verir ama ben gidip köylülerin evinde yemek yiyordum. Gerçekten çok farklı bir çalışma yürüttük. İnsanlarla otururken, konuşurken, karşılarında dururken, söylediklerini dinlerken somut şeyler söyledik. Üstenci, teorik siyasi tartışmalardan çok yapılabilir şeylerden bahsettik. İnsanların da ilgisini çekti.

Şimdi bir kenti yönetiyorsunuz. İşçi maaşlarını 8 bin liraya çıkardınız, kayyumdan kalan 10 milyon liralık borcu temizlediniz.

Belediyelerin bir bütçesi var, halka yapacağı hizmetler var ve çalışanların emekleri var. Bütçesel sorunlar yaşıyorsak işçiyle, sendikayla diyalog kuruyoruz, onlara anlatıyoruz ama ekonomik durumumuz düzeldiğinde şartları biraz daha düzeltip biraz daha ileriye taşıyoruz. Bizim için sosyal haklar da çok değerli. Kadınlar için regl izni mesela... Bu kadınlar için yılda 12 gün izin demek. Kapitalist sistemde 10 yıldan az çalışanlar yılda 10-15 gün izin yapabiliyor.

Bizde kadrolu işçilerin maaşları 6 bin 511ile 8 bin 49 lira arasında değişiyor. Taşeron işçiler, biz belediyeyi aldığımızda 2 bin 500 - 2 bin 600 lira alıyordu, şimdi 3 bin 500 - 3 bin 700 lira alıyorlar. Haziranda da tekrar oturup konuşacağız. Asgari ücret de 3 bin 500 lira ile 4 bin 400 lira arasında. Sosyal medyada, belediyede bütün işçiler 8 bin lira alıyor gibi bir algı yaratmayı da doğru bulmuyorum. Bizde neyse o. Sizin aracılığınızla bunu belirtmek istedim. Bizim politikamız net. Emeğin karşılığını verebildiğimiz kadar vermeli, alabildiğimiz kadar almalıyız.

KILI KIRK YARIYORUZ UCUZU ARIYORUZ

Peki bu başarınızın sırrı ne?

Bizim gelirlerimiz ve giderlerimiz var. Ek bir para gelmiyor. Ek bir bütçemiz ya da gelirimiz yok. Nasıl oluyor diye bakıyorum, bazen ben de bu maaşları nasıl ödüyoruz diye şaşırıyorum. Galiba, çalmazsanız, çırpmazsanız, gelirlerinize, giderlerinize dikkat ederseniz, özel giderleri keserseniz, bu bütçeyi halkın bütçesi, halkın emeği olarak görürseniz dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz.

Emin olun, bir şey almak isterken kılı kırk yarıyoruz. Daha ucuzu var mı diye araştırıyoruz. İnanın, her şeye çok dikkat ediyoruz. Tüm giderlerimize dikkat ediyoruz. Belediye başkanlarının genelde bu gibi şeylerden haberi olmaz. Biz biraz bu işin içine giriyoruz. Ne alınıyor, kaça alınıyor irdeliyoruz. Belediye başkanı mesela bir yere giderse harcırahı var, yanında şoförü var, koruması var, arabasının benzini var, yemesi içmesi var, cep telefonu faturası var. Bunları hep belediye öder ama biz bunları yapmıyoruz.

Bir yere gideceğimiz zaman kendi arabamızla gidiyoruz. Benzinini kendimiz koyuyoruz. Otelde kalmıyoruz, yoldaşlarımızın, arkadaşlarımızın yanında kalıyoruz. Tek ben değil, bütün arkadaşlarımız böyle. Artık makamla ilgili özel şeyler yok. 

Yeni bir ihale sistemi getirdiniz. Bunu biraz açıklar mısınız?

Belediyeler bütün hizmetleri satın alıyor. Park bahçelerin yapımı, düzenlemesi, asfalt dökümü, oyun alanları, temizlik hatta ağaç, dikim, budama gibi işler hepsi ihale ediliyor. Biz böyle yapmıyoruz. Her şeyi kendimiz yapıyoruz. Bütçeyi düşünüyoruz.

Bu paralar haksız şekilde bir başkasına gitmesin diye düşünüyoruz. İşçi arkadaşlarımız da kendilerine ait bir üretim alanı olduğu için çıkan sonucun da kendileri üzerinde tanımlanacağını düşünüyor. Bunun için de emeğini, alın terini oraya canla başla koyuyor.

Kendi çalışanlarımızla bunları yapmaya başladığımızda hem daha sağlam oluyor hem daha ucuza mal oluyor. Belediyelerin yapabilecekleri işleri kendilerinin yapmasının hem nitelikli iş hem de belediyenin üretken yanı hem de işçilerin kendine güveni açısından önemli buluyorum.

En büyük hayaliniz nedir?

Güzel bir dünya. Herkesin eşit olduğu, herkesin ürettiği, herkesin kendi alanında kendini mutlu hissettiği bir dünya yani SOSYALİZM. Ama bak o sosyalizmi mutlaka yaz hem de büyük harflerle yaz!

O günler ne zaman gelecek sizce?

Kaçış yok. Kapitalizm tükeniyor. Birbirlerine girdiler. O diyor ben yiyeyim, öbürü diyor ben yiyeyim... Ama bulamayacaklar yiyecek bir şey... Paraları da olsa bulamayacaklar. O gün yakın. Devrim, kitlelerin kaçınılmaz eseridir. Son dört yıldaki umudum, daha önceki 33 yıllık siyasi yaşamımdakinden daha büyük. Kapitalizm, emperyalizm hem kötüdür. Çünkü sömürüdür, baskıdır, faşizmdir, vurmaktır, kırmaktır, savaştır, birbirine düşürmektir, ayrıştırmaktır, sınıf çelişkileri yaratmaktır... Şimdi bunlar tükendi. Yani gökyüzünü de sömüremiyorlar. Gökyüzünü sömürmeye çalışıyorlar ama bulamıyorlar bir şey... Tükettiler... Yeniden doğala dönmek zorundalar. Yeniden doğala dönmek sömürünün yok oluşudur. Bu bir devrimdir. Kapitalizm yönetemiyor artık. Yaşananların kötü olduğunu söyleyenler çoğunluk olmasına rağmen baskıyla sindirilip, yok edilip, tutuklanıp bir cenderenin içinde sıkıştırılıyor ama artık yemiyor. Çıkış yok, sosyalizm gelecek. Kurtuluş yok... 

En mutlu olduğunuz an ve en zorlandığınız anlar?

İkisi de maaşlar dönemi. 25 ay oldu. Toplam 2-3 ay maaşları devletin bize gönderdiği gelirden karşılayabildik. O günler en mutlu günlerimdi. Maaşlardan iki üç gün önce artık gece gündüz uykum kaçmaya başlar. Gece saat 2’de balkona çıkar otururum. Ne yapacağım, ne yapabilirim diye düşünürüm.

Şu an bir alkol yasağı konuşuluyor. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İnsanların tercihlerine karışmamak lazım. 

‘İLERİDE ARICILIK YAPACAĞIM’

Başkanlıktan sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?

Önümüzdeki dönem bizi siyasete zorlamazlarsa arıcılık yapacağım. Eğer bana bırakırlarsa vallahi arıcı olacağım. Dersim’de kalıyorum. Burası çok güzel memleket. Bir geziye, bir ormanlık alana gideriz, Dersimlilerin hepsi “Hakikaten güzel” deriz... Bir vadiye gideriz, Dersimlilerin hepsi yine “Hakikaten güzel” deriz... Bazen de dağın başına gideriz, hiçbir şey yok... Sadece taş toprak... “Ne güzel değil mi?” diyoruz... Biz bu toprağa sevdalıyız. Bu topraklar kutsal topraktır. Çok badireler atlattı, çok acılar gördü. Herkesin bir anısı var bu topraklarda, bir sevgilinin de anısı var bir acının da anısı var. Dünyanın en güzel mayıs ayı burada... Her zaman güzeldir Dersim diyorlar ya... Aslında her zaman Türkiye’ye benziyor ama mayısta bir başka...

Hobileriniz var mı, boş zamanlarınızda ne yapıyorsunuz?

Gözlerim ağrımadan önce çok kitap okurdum. Çok sevdiğim bir şeydi... Ama Covid geçirdikten sonra okuyunca gözlerim yaşarıyor, bir çatallaşma oluyor, bir de uyku hali bırakıyor bende. Onun dışında dağlara çıkıp, soğuk suyun başında şöyle bir bardak soğuk su iyi gelir... Sen anladın onu...

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Türkiye’deki bütün halklara selam...