Kolay, riski az bir eylem türü: ‘Siyasi’ tokatlar
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yüzüne inen o tokat da tarihe geçecek tokatlardan biri bence. Ama en soylu, en yüreklice, en haklı tokat deyince Minerva Mirabal’i geçecek kimse yoktur.
Mustafa Kemal ErdemolFransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yüzüne inen o tokat da tarihe geçecek tokatlardan biri bence. İzlemişsinizdir, taraftarlarının bulunduğu alana büyük bir güven içinde gelen Cumhurbaşkanı’nın, destekçilerinden biri sanarak yanına yaklaştığı, elini dostça tuttuğu adamdan yediği tokat gerçekten esaslıydı. Onaylamak anlamında söylemiyorum. “Esaslı”dan murat, saldırıda amaçlanan her neyse başarılı olduğunu vurgulamak.
Tokatla yapılan saldırı herhangi bir teçhizatı, aleti, edevatı gerektiren bir saldırı türü olmamasından ötürü tercih edilir genellikle. Her gün cumhurbaşkanı tokatlanıyor değil tabii ama gücüne güvenen birçok insanın öfkelendiğinde karşısındakine tokadı bastığına tanık oluyoruz çoğu zaman. Öyle çok hazırlık gerektirmeyen tokatlı saldırıda elimiz saklanması gereken beden dışı bir aparat da değil, malum. Yani nereden baksanız son derece pratik bir saldırı yöntemi. Masrafsız da hayli. Hedef özellikle Macron gibi yüksek profilli ise ödetilen bir bedeli oluyor haliyle. Bakın bu “masraftan” sayılabilir. Macron’u tokatlayan adam hakkında da üç ay hapis cezası isteniyor örneğin.
RAHATSIZ OLDUM
Görüntü rahatsız etti beni söyleyeyim. Merhamet ayarlarım hiçbir kudret sahibine dönük değildir. Ama içim sızlar gibi oldu doğrusunu isterseniz. Kim olursa olsun, özellikle sizden kaynaklanan bir “güvende olma” duygusuna kapılmışsa kişi o an, o duygusunu yok etmemelisiniz. Yani ondan görünüp sinsice vurmamalısınız. Bu bir yöntem olabilir kimileri için ama hiç ahlaki değil. Televizyonda izledim, Macron kendisini karşılayan taraftarlarına koşar adım yaklaşıp, sıcak tutumuna aldanarak koluna dostça dokunduğu saldırgandan aniden tokat yiyiverdi. Bir kudretli olmasına rağmen güvende olduğu sanısıyla tedbiri elden bırakarak kendisini küçük çaplı da olsa böylesi bir şiddete açık duruma düşürmesi üzdü beni. Pusu kalleşlerin yöntemidir.
Benzeri bir saldırıyı da yıllar önce yine televizyondan izlemiştim. Bir suikastla öldürülen eski Hindistan Başbakanı Rajiv Gandhi’nin ense köküne, Sri Lanka gezisi sırasında, tören birliğinden bir asker tüfeğinin kabzasıyla vurmuştu. O da Macron’a tokat vuran adama güvendiği gibi tören birliğindeki askerlere güvenmişti. Ölebilirdi dendiğini anımsıyorum.
Zaman zaman da olsa ben de tokatlanacak ne kadar çok Macron benzeri figür var diye düşünenlerdenim elbette. Ama her hazzetmediğime de tokadı basacak halim yok, tabii gücüm de. Yapacaksam da biraz beni utandırmayacak halde olsun isterim. Hani ne bileyim düşman bile olsa birinin zayıf anını kollamak pek de öyle “mücadele ruhu”ma uygun değil.
SAĞCININ SAĞCIYA TOKATI
Tabii benim ne düşündüğümün önemi yok. Bu tür eylemleri destekleyen, “haklı tokatlar” olduğuna inananlar vardır elbette. Ben de kendimi zorlasam “haklı tokatlar” var derim, söylemiş olayım. Biliyorum tutarsızlık gibi gelecek ama ne yapalım insanız “nihayetinde”. Macron’a bir göçmen, bir Fransız yoksulu tokat atsaydı, evet tarafsız biri değilim hatırlatayım, hoşuma gitmese de anlayış gösterebilirdim. Yoksulluğunun, göçmen olarak ezilmişliğinin sorumlusunun Macron olduğunu düşünüp onu hedef alması normal çünkü. Oysa Macron’a tokat atan bir sağcı. Ülkede Müslümanların sorun yarattığından, ülkenin göçmenlerle dolu olduğundan sorumlu tuttuğu için vurmuş ona. Yani liberal sağcı Macron’a yeterince sağcı olmadığı için saldırmış adam. Zaten sevmediğim bu “tokatlama”yı haklı da bulmuyorum bu yüzden.
İnsanoğlu / kızında akıl yanılsamaları çoktur, bildiğiniz gibi. Tıp kabul etmemiştir asla derler ama 19. yüzyılda tokat, bir tedavi yöntemi sanılıyordu. Alın size “akıl yanılsaması” işte. Ne bileyim, örneğin histeri krizine girmiş kişilere tokat atılırdı. Tabii ki en kötüsü herhangi bir nedenle sinirleri ayağa kalkmış kadınları da “sakinleştirmek” için tokata başvurulmasıydı. Yani herkesin bunu bir tedavi yöntemi olarak kullandığını söylemiyorum. Tedavi etsin etmesin fırsat düşürünce başvuruyor işte herkes tokata.
Bizim en meşhur tokat vakamız malum, magazin dünyasından. Sevda Demirel’in Hande Ataizi’ne savurduğu o tokat “hafif şiddet” tarihimizin en çarpıcı örneklerindendir. Bir parti liderinin de iki devrimci lidere bir televizyon tartışmasında hakaretler edip “şimdi vururum elimin tersiyle” demesi yarım kalmış bir girişimdi. Zat bunu becerebilseydi söz konusu “tarihimizin” en politik içerikli tokatı olacaktı bu.
Tamam, başvurmayan, en azından denemeyen yok bunu. O zaman düşünenler hiç değilse “oh olsun” dedirtecek, haklı tokatlar atmalı. Küçücük yaşında, şimdi artık genç kız tabii, ömrü uzun olsun, işgalci İsrail askerine minicik eliyle tokat atan Filistinli Ahed Tamimi’ninki gibi örneğin.
EN HAKLISI
Ama en soylu, en yüreklice, en haklı tokat deyince Minerva Mirabal’i geçecek kimse yoktur. Mirabal Kardeşler, üç genç kadındı. Ülkeleri Dominik Cumhuriyeti’nin uğursuz diktatörü Rafael Trujillo’ya karşı direnişi onlar başlatmış sayılır bir anlamda. Diktatör, her benzeri gibi ülkeyi babasının malı sanmaktadır. Dolayısıyla her kadını hak ettiğine inanan bu soysuz zorba, kardeşlerden Minerva’ya da musallat olur. Zorla ayağına getirttiği Minerva’yı taciz etmeye kalktığında müthiş bir tokat yer. Ellerine sağlık o güzel, o yürekli kadının.
Şimdi, melek Tamimi’nin tokadını görmüş, muhteşem Minerva’nın tokadını bilmiş biri olarak her egemene atılan tokat bana heyecan vermiyor. Bu konuda çıtam yüksek.
Tabii kimse kimseyi tokatlamasın elbette. Yani hafifinden de olsa şiddeti teşvik gibi bir niyetim yok. Biliyorum öyle bir niyetim olsa dayak cennetten çıkmadır diyenlerin bol olduğu memlekette bana kimse bir şey demez. Ben bizimkilerden çekiniyorum.