Kocatepe’de en önde
Sabah 05.00’te tanzim atışı başladı, 05.30’da tahrip atışına geçildi. Sarp, kayalık arazide, sıcak havada, düşman ateşi altında ilerlemenin bütün zorlukları yaşandı.. Hesaplı bir risk alınmıştı ve ancak bu risk sayesinde kesin sonuç sağlayan üstünlük elde edilebilmişti. Büyük Taarruz’a giden yolda emekli Tümgeneral Ahmet Yavuz ile ilk durağımız olan Afyon Kocatepe’deyiz.
ipek özbeyBugün Anadolu’nun kaderi çiziliyor... Şu anda bulunduğumuz yer neresi?
Afyon’un güneyinde, 1. Ordu taarruz bölgesinde ve Başkomutan’ın, Genelkurmay Başkanı’nın, Batı Cephesi Komutanı’nın ve 1. Ordu Komutanı’nın muharebeyi yönettiği komuta yeri olan Kocatepe’deyiz. İsterseniz dünkü sorunuza cevabı genişleterek başlayalım. İki tarafın güç mukayesesini daha sayısal bir düzleme taşıyalım.
Buyurun...
Yunan ordusu asker sayısında 1’e 1.08 üstündü. Türk ordusu tüfekte 1’e 1.1; hafif makineli tüfekte Yunan ordusu 1’e 1.5; ağır makineli tüfekte Yunan ordusu 1’e 1.45; topta Yunan ordusu 1’e 1.3; kılıçta Türk ordusu 1’e 4.1; uçakta Yunan ordusu 1’e 5 üstündü. Süvari kuvveti olarak ise Türk ordusu 1’e 5 üstündü. Yunan ordusu tahkimli mevzilerde uzun süredir bulunmanın avantajına sahipti. Mevzilerinin önünde dikenli tel engeli vardı. Buna karşılık moral üstünlüğü de Türk tarafındaydı. İşgalciye karşı taarruz etmenin ve düşmanı yurttan atmanın azim ve coşkusu hâkimdi.
Beklenen gün gelmişti. Öte yandan bugün sabah Türk Başkomutanı Kocatepe’de, Türk taarruz mevzilerine birkaç km. mesafedeyken Yunan Başkomutanı Yunan savunma mevzilerine 500 km. uzaklıktaydı. En büyük fark bu noktadaydı. Zaman-mekân kavramlarının yerine oturması açısından 1. Kolordu Komutanı olan General İzzettin Çalışlar’ın anılarında yer alan bir hususa değinmekte fayda var. Düşman uçaklarının keşif maksatlı uçuşlarını sabah 06.00-09.00 arasında yapmaktaydı.
SICAK HAVA KOŞULLARI
Gerekçesi neydi?
Pilotlar muhtemelen görev dönüşü rapor yazmakta, bu raporun ilgili komuta yerine ulaşması zaman almaktaydı. Belki komutana çıkarıldığında akşama doğru bir zaman dilimini bulmaktaydı. Sıcak hava koşulları da etki eden bir faktör olabilir. Bunu ifade etmek gereğini duydum, çünkü o günün zaman-mekân kavramlarıyla düşünmek yanlış sonuçlar çıkarmaya yol açabilir. Zira günümüzde çok farklı teknolojiler ve buna bağlı karar süreçleri yaşanmaktadır. Anlık veri akışının anlık kararlar doğurduğunu bilmek gerekir.
İki ordunun mukayeseli durumunu araziye yayınca karşımıza çıkan tabloyu tarif eder misiniz?
Genel olarak denk kuvvetlerin muharebesi olarak görülse de özel olarak bakıldığında bir yerlerde kuvvet üstünlüğü sağlayabilmek için bir yerlerde zayıf kuvvetlerle bulunmak mecburiyeti vardı. Yunan ordusu Konya istikametinde taarruza geçse elverişli bir durumla karşı karşıya kalabilirdi. Bu riski almak gerekiyordu. Aksi türlü başarı elde edilemezdi. O risk alındı. Şimdi o riskin arazideki yansımasına bakalım: 1. Ordu taarruz bölgesi Akarçay-Çiğiltepe arası 40 km. idi. Bu bölgede Yunan ordusunun 2 tümeni ve 3 alay kadar kuvveti bulunmaktaydı. Yaklaşık 35 bin askeri vardı.
Bu kuvvete karşı Türk ordusu 11 piyade, 3 süvari tümeniyle taarruz etti. Yaklaşık 120 bin asker. Bu bölgede düşmana karşı 1’e 3.5 üstünlük sağlandı. Yarma bölgesi ise 13 km. genişliğindeydi: Kalecik sivrisi-Tınaztepe arasındaki bölge. Bu bölgede Yunan ordusunun 1 tümen ve 1 alayı mevcuttu. Yaklaşık 15 bin asker vardı. Karşısına denk gelen Türk kuvveti yedeklerle birlikte 7 tümendi. Yaklaşık 90 bin askerdi. Türk kuvvetlerinin Yunan kuvvetlerine karşı üstünlüğü 1’e 6 ulaştırılmış oldu. Cephedeki bütün ağır topçunun dört grup halinde asıl taarruz bölgesinde toplandığı dikkate alındığında ateş gücü üstünlüğü 1’e 6’nın da üstüne çıkmaktaydı. 2. Ordu cephe genişliği esas alındığında (Eskişehir kuzeyi-Akarçay arasındaki 150 km. genişliğindeki tali taarruz bölgesi) bu oran 1’e 2 Yunan ordusunun lehineydi. Bütün cephe (Kocaeli-Menderes grupları dahil 450 km.) esas alındığında, bu oran 1’e 3 Yunan ordusuna avantaj sağlamaktaydı.
HESAPLI BİR RİSK ALINMIŞTI
Eğer gelişmeleri doğru okuyabilselerdi, bunu fırsata çevirebilirler miydi?
Biraz zor görünüyor. Bunun iki sebebi var: Birincisi, o günün koşullarında yaya birliklerle Afyon-Konya istikametinde bir taarruzu başlatabilmeleri en az iki günlük yeniden tertiplenmeyi zorunlu kılardı. Bir tümenin günlük taktik intikal mesafesi en fazla 30 km. olabilirdi. Yol durumu elverişli değildi. Topçular çekiliydi. Döğer’deki 2. Kolordu’nun taarruz hazırlığı ancak iki gün sonrası için mümkün olurdu. Üstelik savunma düzeni bozulmuş olacaktı. İkincisi, Yunan komutanları Türk ordusunun yığınağından ancak taarruzdan birkaç gün önce tam olarak haberdar olabilmişti. Yine de Konya istikameti tedbirsiz bırakılmadı.
24 Ağustos günü Meclis Muhafız Taburu, 4. Kolordu emrine verildi ve Çobanlar istasyonuna gönderildi. Esasen Yunan komuta heyetinin içinde bulunduğu ruh hali, Türk ordusuna karşı bir taarruza girişmeye elverişli değildi. Bu da değerlendirilmiş olabilir. Sonuç olarak hesaplı bir risk alınmıştı. Ancak bu risk sayesinde kesin sonuç yerinde sonuç alınmasını sağlayan üstünlük sağlanabilmişti. Baskın etkisi elde edilmişti. Komutanlık sanatı da tam olarak buydu...
Ve Büyük Taarruz... ilk atışın saati kaçtı?
Sabah 05.00’te tanzim atışı başladı. 05.30’da tahrip atışına geçildi. Daha ilk saatlerde planda tadilat yapılmak durumunda kalındı. Zira sis görüşü düşürmüştü. Topçu atışları yarım saat kaydırıldı. 06.00’da piyadenin taarruzu başladı.
Türk ordusunun ana hedefi neydi?
Batı Cephesi’nin asli taarruz kuvveti 1. Ordusu 4., 1. Kolordular ile 5’inci Süvari Kolordusu taarruz kademesinde, 2. Kolordu ihtiyattaydı. Yunan cephesini yarmakla görevli bu ordu, bulunduğumuz Kocatepe’den kuzeye doğru taarruza başladı. 2. Ordu ise kuvvet olarak zayıftı. Cephesindeki Yunan kuvvetlerini yerinde tutacak şekilde doğu-batı istikametinde taarruz etmekteydi.
Harekât başarıyla ilerliyor muydu?
Hem evet hem de hayır. Evet, çünkü bir kısım birlikler öngördükleri taarruz hedeflerine ulaştılar. En başarılı birlik Süvari Kolordusuydu. Sincanlı (Sinanpaşa) Ovası’na indi. Telgraf hatlarını kesti. Demiryolu ulaşımını engellemek için tahripler yaptı. Kalecik sivrisi, Belen Tepe ve Erkmen tepenin bir kısmı bugün ele geçirildi.
BÜYÜK BASKINA UĞRATILDILAR
Beklenmedik aksilikler çıkıyor muydu, nasıl aşılıyordu?
Sarp, kayalık arazide, sıcak havada, düşman ateşi altında ilerlemenin bütün zorlukları yaşandı. Dikenli tel engellerinin aşılmasında zorlanınca yığılmalara ve zayiata yol açtı. Mesela 38. Alay Komutanı Yarbay İlyas Bey yaralandı. Birliklerin birbirine karıştığı durumlar yaşandı, ancak bunlar muharebenin doğasında olan şeylerdi. Taarruz ruhu fazlasıyla canlıydı. Başlangıçtan itibaren muhabere zorlukları yaşandı. Bugünden sonra bu zorluk harekâtın sevk ve idaresini oldukça olumsuz etkiledi. Bu, iki taraf için de geçerliydi.
Nerede sürtünme varsa o bölge takviye ediliyordu. İhtiyat kolordusundan birlikler cepheyi takviye etti. Ateş desteği için topçu desteği düzenleniyordu. Ayrıca cephede geç kalan ya da yanlış yaptığı tespit edilen durumlarda gerekiyorsa müdahil olunuyordu. Bir yandan da Yunan ordusunun hareketleri izlendi. Küçük çaplı da olsa karşı taarruzlar zayiata yol açtı. Arazi kurumuş otlarla kaplıydı. Topçu atışı sonucunda bir kısmı yandı. Bu yangının içinde kalan askerlerimiz oldu. Ateş ve duman topçu atışının sevk ve idaresini zorlaştırdı. Her şeye rağmen Yunan ordusu büyük bir baskına uğratılmış oldu ama yine de iyi direndiğini belirtmeliyiz.
KIRIP DÖKMEKTEN ÇEKİNMEZDİ, ÇÜNKÜ...
Ne olmuştu da Başkomutan Mustafa Kemal, Tümen Komutanı Yarbay Ömer Halis Bey’i ağır bir şekilde azarlamış, ertesi gün de ödüllendirmişti?
Çünkü 23. Tümen Komutanı geçmişte yaşadığı bir muharebe tecrübesine dayanarak yanındaki birlikle aynı hizada taarruz etmeyi tercih etmişti. Bu tercih, birliğinin taarruza iştirakini geciktirdi. Bunu gören Başkomutan müdahil oldu. Daha batıdaki 1’inci Kolordu’nun 23. tümeni Belen tepeye taarruz etmekte geç kaldı. Bu konuda Başkomutan Halis Bey’i (Korgeneral Bıyıktay) ağır bir şekilde azarladı. Ancak ertesi gün ödüllendirmeyi ihmal etmedi. İkisinde de haklıydı, çünkü Tümen Komutanı’nın aşırı tedbirli bir tutumla taarruzu yavaşlatması kabul edilemezdi, Başkomutan da kabul etmedi. Ancak Ömer Halis Bey’in ertesi günkü başarısını da kızgınlığının etkisinde kalıp görmemezlikten gelmedi, aksine bir hediye göndererek ödüllendirdi.
VAZİFEYE ODAKLANMA
Halis Paşa olayı bize Atatürk ile ilgili ne söylüyor?
Önce burada öne çıkan iki hususu analiz edelim, belki asker, sivil bütün komutan ve lider adaylarına katkı sağlamış oluruz: Birincisi vazifeye odaklanmak her şeyin üstündedir. Başkomutan’ın gözü vazifenin başarılmasından başka hiçbir şey görmüyordu. Kırıp dökmekten de çekinmiyordu, çünkü vazifenin başarılması milletin varlığı için hayatiydi. İkincisi, eğer ilgilisinin niyetinde kötülük tespit etmediyse ona kucak açmaktan çekinmiyordu. İşin harareti ortadan kalktıktan sonra da gereğini yapıyordu. Hiçbir yapmacıklık yoktu. Cezalandırılan kişinin kendisi değil, davranışıydı. Modern sevk ve idarenin ya da sivil tabirle yönetimin temel ilkelerine uygun bir yaklaşımdı. İşin merkezinde maksada uygun olarak vazifenin yapılması vardı. Çağın lider ve lider adaylarına ders... Hiçbir kırgınlığa, gücenmeye kapılmadan yönetmek. Masaya işi koymak, kişilikleri değil. Bu, ilk olarak yönetenin işinin ehli olması ve güven duyulmasıyla mümkündür. İkinci olarak doğru iletişim kurulmasıyla başarılabilecek bir husustur. İşin sanat kısmına ilişkindir. Belki üçüncü bir boyutu da ilave etmek gerekir: Kişileri yakından tanımak, niyetini anlayarak karar vermek... Mustafa Kemal Paşa hata olmadıkça kimsenin işine karışmıyordu, ama hata olduğunda izlemek yerine müdahil olmayı tercih ediyordu.
İKİ BAŞLI SEVK...
General Hacı Anesti ile General Trikupis arasında ciddi sorun yaşandığı anlatılıyor. Bu, savaşın kaderini etkiledi mi?
Afyon bölgesini savunan 1. Kolordu Komutanı Trikupis, ihtiyat 2. Kolordu’nun bölgesini takviye etmesini istedi, 2. Kolordu Komutanı da bu isteği karşıladı. 9. Tümen’in bir alayını sevk etti. Ancak Hacı Anesti savunmayı takviye etmek ve kuvvetlendirmek yerine ihtiyat 2. Kolordu’yu General Trikupis’in emrine verdi ve Alanyurt-Çay istikametinde 28 Ağustos günü karşı taarruz yapmasını emretti. Emri öğle saatlerinde vermiş, fakat ilgili komutanların eline akşamüzeri geçmişti. Arada geçen zaman diliminde değişiklikler olmuştu. Trikupis bu emre karşı çıktı. 2. Kolordu Komutanı taarruzu ancak 29 Ağustos’ta uygulayabileceğini bildirdi. Bu müdahale karışıklığa yol açtı. İki başlı bir sevk ve idare hatası oluştu. Yarın işler daha zor olacaktı.
BAŞKOMUTAN’IN GÖZÜ ZAFERDEN BAŞKA ŞEY GÖRMÜYORDU
1874 metre rakımlı Kocatepe’deyiz. Burası Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün at sırtında çıkıp Büyük Taarruz harekâtını sevk ve idare ettiği yer…
Arkamızda gördüğünüz Atatürk anıtını sanatçı Tankut Öktem, 1992’de yaptı. Bronzdan yapılan 3 ton ağırlığındaki anıt, 2.4 metre yükseklikte.