KKTC’deki ‘Ayasofya’
Dünyanın en uzun sürmüş, halen çözüme kavuşamamış sorunlarından biri Kıbrıs sorunu. Tam yedi BM genel sekreteri eskitmiş, çok sayıda plana, yıllarca süren müzakerelere konu olmuş bir sorun. Adanın birleştirilmesine yönelik en son girişim, başarısızlıkla sonuçlanan 2017 Crans-Montana görüşmeleriydi, malum. Görünen o ki, federal bir çözüm gittikçe imkânsız hale geliyor adada. Başka çözümler üzerinde durulmaya başlandı bile.
Mustafa K ErdemolGKRY Başkanı Nikos Anastasiades de başka alternatiflerin olabileceği üzerinde durdu bir ara. Ekim 2018'de “gevşek bir federasyon”dan, hatta bir konfederasyondan söz etti. Kuşkusuz en büyük muhalefeti de hem Kilise’den hem de AKEL’den gördü.
Buna rağmen kimse Rum liderliğinin, elindeki gücü Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumları arasında eşit olarak paylaştırmaya niyeti olduğunu söyleyemez. “Cumhuriyet”in tanınmışlığından, Kuzeye oranla ekonomik gelişkinliğinden memnun Rum yöneticileri. Kendilerinden daha az bir nüfusla güç paylaşımına da razı değil pek. Mevcut statüko her açıdan yararlı Rum yönetimi için. Kıbrıs’ta çözümü zorlaştıran faktörler arasında Rum tarafının bu “memnuniyeti” de var kuşkusuz.
KKTC böyle bir ortamda Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyor yarın. Adaylar arasında mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ile Başbakan Ersin Tatar ileride görünüyorlar. KKTC siyasetinde hızla yükselen Kudret Özersay da sürpriz yapabilir. Bu seçimler önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çok farklı. AKP iktidarının, artık hiç saklamadan Tatar’dan yana tavır aldığı, federasyonu savunan Akıncı’yla “Kıbrıs Meselesi”ni savunamayacağını düşündüğü çok açık. Bu nedenle, Tatar lehine olacak girişimlerde bulunuyor. KKTC ile birlikte Maraş’ın açılması kararını alması bunlardan biri.
Ancak, KKTC seçmeni hala Akıncı’dan yana bir tutuma sahip. Türkiye’nin adadaki iradeyi hiçe sayıyor olduğunu düşünüp, bu duruma itiraz eden Akıncı’ya destek verecek ciddi bir kitle var. AKP iktidarı, tıpkı Türkiye iç politikasında olduğu gibi KKTC’de de sadece mevcut statükoya değil, “dünyaya”, Rum tarafına meydan okuma üzerine kurulu bir politika güdüyor. Kapalı Maraş’ın açılması bu politikanın sonucu. Tıpkı Ayasofya’nın açılması gibi bir görüntü var karşımızda.
Ancak AKP iktidarı bunun sonuçlarıyla pek ilgili değil. BM’nin ilgili kararlarını hatta KKTC’de parlamentodan geçirilen Mal Tanzim Yasası’nı (ki bu yasa Maraş’tan giden Rumlara malları için KKTC makamlarına başvurma hakkı tanıyor) dikkate almadan böyle bir adımın atılması “milli heyecanı” okşayabilir ama ne kadar gerçekçidir, tartışılır. Özellikle Erdoğan’ın sembolik tutumlara önem verdiği biliniyor. Kapalı Maraş’ın sadece sahil kesimi ile kentteki Demokrasi Caddesi dolaşıma açıldı. Kıbrıslı sol aydın Nazım Beratlı, bu caddenin Rauf Denktaş ile dönemin GKRY Başkanı Spiros Kiprainu arasındaki en önemli sorunların sembolü olduğunu anımsatıyor.
Ayasofya benzetmem boşuna değil. Ayasofya’nın ibadete kapalı olduğu dönemlerde bile namaz kılınan bölümleri vardı. Kapalı Maraş’ın “açılmadan” önce dolaşıma açılmış kısımlarının oluşu gibi. Yine Beratlı’ya dönelim; ülkenin önemli sol aydınlarından olan Beratlı’nın Maraş’ın açılmasına ilişkin farklı bir yorumu var: “Maraş’ın açılması doğru bir karardır. Rum yöneticileri, başta Makarios olmak üzere, Kıbrıs sorununun, Helenizm’e herhangi bir zarar vermediğini bilirlerdi. Mevcut durumun Kıbrıs Türkleri’ni özellikle ekonomik açıdan yok etmesini bekler tutumları vardı Rum yönetiminin. Maraş’ın açılması artık onların da kaybedeceği şeyler olduğu anlamına geliyor”. Ama Nazım Beratlı yine de “Maraş’ın açılmasının zamanlaması yanlıştır, sunumu da pek doğru değil” diyor.
O kadar aceleye getirilmiş bir karar ki, Kapalı Maraş’ın açılmasını partisi Halkın Partisi’nin (HP) neredeyse temel politikası haline getiren, bu konuyu “olgunlaştırıp” gündeme sokan Kudret Özersay, ki - Dışişleri Bakanı’ydı,bir kaç gün önce- ile ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın haberi bile olmuyor. Akıncı malum, Federasyoncu görüşleri nedeniyle AKP tarafından kesinlikle istenmiyor. Yıllar önce “gerektiğinde Rumlarla müzakere konusu yaparak bazı tavizler alırız” düşüncesiyle yaşama kapatılan bir şehirdir Maraş. Şimdi federasyonculara karşı, zaten KKTC sınırları içinde olan, Türk askeri tarafından da korunan bir kenti “açarak” , “toprak alıyoruz” görüntüsü vermek sorunlu bir tutum.
Maraş’ın yıllar önce oradan ayrılan mülk sahiplerine hakları da verilerek açılması elbette gerekliydi. Bunca yıl çözüm için Rum yönetiminin keyfini bekleyen Kıbrıs Türklerinin artık sabrının kalmadığı bir gerçek. Umarım bu girişim Kıbrıs’ta bir adaya seçim kazandırmak için yapılmamıştır.