"KKTC, 20 yaşında kundağa sarılı bir genç"
Uluslararası camiada büyük tartışmalara yol açan ve her fırsatta Türkiye'nin önüne sürülen Kıbrıs sorunu hakkında Uluslararası Stratejik Araştırma Kurumu (USAK) Başkanı ve Uluslarası İlişkiler uzmanı Sedat Laçiner ile görüştük. Laçiner'le yaptığımız söyleşide Türk askerlerinin KKTC'den çekilmesinden, Türkiye'nin konuyla ilgili yaptığı tarihi hatalara kadar birçok konuyu konuştuk...
cumhuriyet.com.trHakkındaki tartışmalar yıllardır dinmeyen, atılan her adımda Türkiye'nin karşısına çıkartılan sorundur, 'Kıbrıs'. Son zamanlarda çözülmesi için düzenlenen müzakereler kimi için 'uzlaşmaya atılan bir adım' olarak algılanırken kimileri için bambaşka anlamlar taşıyor. Peki ya nedir bu Kıbrıs'ta çözülemeyenler?
Konuyla ilgili Uluslararası Stratejik Araştırma Kurumu (USAK) Başkanı ve Uluslararsı İlişkiler uzmanı Sedat Laçiner ile görüştük. Laçiner ile yaptığımız söyleşide Kıbrıs'ın tarihi çıkmazlarından Türkiye'nin Ada'yla ilgili yaptığı hatalara kadar birçok konuyu konuştuk. KKTC'nin '20 yaşında kundağa bağlı bir genç' olduğunu söyleyen Laçiner, Kıbrıs sorunu hakkında öğrenmek istediğiniz birçok konuyu sizlere kendi penceresinden aktarıyor.
Müzakereleri 1968’lerden beri devam eden ve artık çözümlenmesi zor bir duruma gelen Kıbrıs sorununda son gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Güney Kıbrıs lideri Dimitris Hristofyas’ın yürüttüğü müzakerelerin bir sonu var mı? Yoksa bu müzakereler Türkiye’yi oyalamak için bir taktik mi?
S.L: Sorunun çözümlenemez olduğunu düşünmüyorum. Türkiye iki bölgeli ve iki toplumlu olmak kaydıyla ortak bir devlete taraftar ve Obama’nın en son Meclis konuşması da aynı çizgideydi. Türkiye ve KKTC’nin makul taraf olduğu son yıllarda daha net bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye bu görüntüyü daha önceki yıllarda verebilseydi çok daha hızlı yol alınabilirdi. Son dönemde yapılan müzakereler Kıbrıs sorunun temel karakteristiği. Kıbrıs’ta hep bu şekilde müzakereler oldu. Türkiye bunları kendisini oyalama taktiği olarak görmekten çok karşı atak yapılabilecek bir saha olarak görmeli. Kanaatimce Kıbrıs’ta AB de, ABD de tutmadıkları sözlerinin doğal bir sonucu olarak mahçuptur, fikri olarak Türkiye daha güçlüdür. Türkiye küskünlük içinde olmadan elindeki avantajı güçlü bir şekilde kullanmalıdır.
"Türkler uluslararası hukuku fazlaca önemsemediler"
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ve Kıbrıs Rum Yönetimi Lideri Dimitris Hristofyas arasında yapılan müzakerelerde ‘Yönetim ve Güç Paylaşımı’ başlığının ardından ‘Mülkiyet’ başlığı görüşmelere açıldı ki bu başlığın oldukça zorlu bir konu olduğunu biliyoruz. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Ayrıca olayı ‘Orams Davası’na da bağlarsak bize neler söyleyebilirsiniz?
S.L: Aslında asıl düğüm devlet aşamasında, yani ilk başta. Devlet tek bir devlet olarak mı kurulacak, kuruluş öncesinde iki devlet tek bir devlete mi karar verecek? O çözülmeden diğer konuları çözmek zordur. Mülkiyet hakkına gelince. Türk tarafı bu konuda ciddi hatalar yapmış. Özel mülkleri özel kişilere vermiş, kullandırmış. Tam bir hukuksuzluk örneği var. Rum tarafı daha ziyade kamulaştırarak zahiren de olsa bir hukukilik oluşturmaya çalışmış. Ancak her iki taraftan da ciddi sayıda kişin mülkleri diğer taraf da kalmış ve Türklerin malları da Rumlarınkinden daha değersiz değil. Sorun şu ki Türkler uluslararası hukuku fazlaca önemsemediklerinden bu ana kadar uluslararası alanda önemli hukukçular daha çok Rumların eline geçmiştir. Türkiye ve KKTC bu hususa önem verip, daha organize bir uluslararası çalışma içine girmezlerse pekçok dava aleyhimize sonuçlanabilir.
Hali hazırdaki görüşmelerde Türkiye’nin KKTC üzerindeki etkisi nasıl bir konuma getirilmektedir. Aynı düzenleme Yunanistan içinde geçerli midir?
S.L: Teorik olarak Rum Kesimi ve KKTC bağımsızdır. Görüşmelerde de ideal ifadeler kullanılmaktadır. Görüşmeler adı üzerinde hala görüşme, dolayısıyla nihai bir metinden bahsedemeyiz. Fakat Rum Kesimi’nin asıl hedefi adadan Türkiye askerini çıkarmak. Onlar KKTC’nin iradesinin olmadığını da düşünüyorlar. İşgalci saydıkları için Türkiye ile anlaşma imzalamak istiyorlar. Aslında Türkiye’nin de hedefi adadaki Türkiye askerlerini azaltmak, hatta çıkarmak ve yerine KKTC ordusu koymak olmalıdır. Ayrıca KKTC ve Ankara, Türkiye’nin yasal garantörlüğünü de sürdürmek istiyor.
"Bir devlet kurmak yerine yağmacı gibi davrandılar"
Sizce Türkiye ve Kıbrıs’taki karar alıcılar doğru yaklaşımlar sergileyebilmişler midir? Yoksa yapılan yanlışlar ve doğru atılmayan adımlar sebebiyle mi Kıbrıs ve Türkiye dünya nezdinde bu durumdadır?
S.L: Yanlış çoktur, fakat yanlışların büyük bir kısmı geride bıraktığımız ilk on yıllarda gizlidir. 1974’den bu yana adanın nüfusunun yeterince arttırılamaması, KKTC ekonomisinin zayıflığı içler acısıdır. Ne yazık ki KKTC bazı kişiler Rumlardan kalan üçbeş eşya tarabanın peşine düşmüşler, bir devlet kurmak yerine yağmacı gibi davranmışlardır. KKTC idarecilerinin bir kısmı çüzümsüzlüğü çözüm sayıp oturdukları yerde kalmışlardır.
"Keşke her KKTC vatandaşını bir günlüğüne Cumhurbaşkanı yapabilsek"
Rum lideri Hristofyas’ın ketum ve temkinli adımları karşısında Talat’ın yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz? Talat’ın, her görüşmenin ardında olumlu yönde açıklamalar yapması nasıl yorumlanabilir?
S.L: Olumlu görünmek olumludur. Sonuçta geri adım atmak zorunda olan Hristofyas. Çünkü KKTC uluslararası topluma konumunu net bir şekilde ortaya koydu ve çözümden yana olduğunu ispat etti. Bundan sonra korkup çekineceği bir durum yok. Bu arada Talat’da büyük gelişme var. Keşke her KKTC vatandaşını bir günlüğüne de olsa KKTC Cumhurbaşkanı yapıp Rumlarla müzakerelere sokabilsek.
"KKTC'den Türkiye askeri çıkmalıdır"
Gün geçmiyor ki Kıbrıs ile ilgili yeni bir açıklama yapılmasın. Geçtiğimiz ay, açıklamalarda bulunan Avrupa Parlamento (AP) Başkanı Hans Gert Pottering Türkiye’nin Kıbrıs’tan çekilmesi gerektiğini söylerken, İngiltere'nin Avrupa İşlerinden Sorumlu Bakanı Caroline Flint “Kıbrıs Türkleri AB’de haklı yerini alacak” dedi. Yani Kıbrıs’la ilgili oldukça farklı görüşler söz konusu. Siz dünyanın konuyla ilgili tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? KKTC sizce kendini dünya nezdinde yeterince tanıtıp, savunmasını geçerli temellere oturtarak yapabiliyor mu?
S.L: Her kafadan bir ses çıkması doğal. Özellikle AB’de 27 ülke olduğu düşünülürse farklı açıklamaların gelmesi doğaldır. Önemli olan resmi AB tutumudur.
Bence de KKTC’den Türkiye askeri çıkmalıdır. Orada dalgalanan bayrağın Türkiye bayrağından ziyade KKTC bayrağı olması lazım. Artık yapay olarak KKTC’yi yaşatmaktan ziyade kendi ayakları üzerinde bir devlet haline getirmemiz lazım. Eğer bizim iddiamız 'KKTC ayrı bir devlettir' ise bunu kanıtlamalıyız. Gerekirse bu devlet Türkiye ile yazılı bir anlaşma yaparak Türkiye’ye kuzeyde üsler sağlar. Fakat ordunun KKTC ordusu olması ve işgal görüntüsünün sona ermesi lazım.
"Türkiye'nin yapılan ahlaksızlığı AB'nin yüzüne vurması gerekir"
Garantörlük anlaşmasıyla hakları açıkça belirtilmiş olan 3 devletten biri olan Yunanistan, bu anlaşmayı birçok talebinde ve sorununda dayanak olarak kullanmış bulunmakta. Fakat Türkiye, Kıbrıs’ı en derin açmaza sürükleyen AB üyeliği konusunda bu anlaşmayı hiçbir şekilde öne sürmemiştir. Yani anlaşmada Kıbrıs’ın, taraflardan birinin üye olmadığı bir birliğe üye olamayacağının açıkça belirtilmesine rağmen Türkiye bu tezi savunamamıştır. Sizce Türkiye bu kozunu iyi oynasaydı Kıbrıs Rum kesiminin AB üyeliğinin önüne geçilebilir miydi?
S.L: Aslında bu sav AB nezdinde belirtildi. Ancak onlar birkaç uluslalarası hukukçunun görüşünü alarak düzmece bir şekilde buna yasal kılıf hazırladılar. Bence Türkiye’nin bu ahlaksızlığı AB’nin yüzüne her fırsatta vurması lazım. Kıbrıs konusunda Türkiye uzun yıllar yattı, gerekli ilmi yatırımlar da yapılmadı. Ancak şu anda AB ahlaki açıdan büyük bir ayıbın içinde. Türkiye-AB ilişkilerinde Kıbrıs aslında bir engelden çok bir koz haline gelebilir. Yeterki Türkiye bunu iyi değerlendirebilsin. Ben Kıbrıs’ın AB üyeliğinin güçlü bir muhalefet ile engellenebileceği kanaatinde olanlardanım. Ancak bu şans kaçtı.
"Tansu Çiller'in büyük tavizleri olmuştur"
Helsinki Zirvesi’nde, Türkiye’nin AB aday ülkesi olarak kabul edilmesi ve G.Kıbrıs’ın birliğe alınması ilginç bir çakışma mıdır? Türkiye’nin, G.Kıbrıs’ın, üyeliğine sesiz kalmasının nedeni AB’ye aday ülke statüsüne kabul edilmesi olabilir mi? Yani Türk ve KKTC’li karar alıcılar bu konuda hatalı bir tutum sergilemişler midir?
S.L: Bu konuda rahmetli Ecevit’in Hükümeti ile Tansu Çiller’in büyük tavizleri olmuştur. Zamanında Türkiye çok sessiz kalmıştır. Sonrası bu zemin üzerinden gelmiştir.
Kıbrıs konusunda Türkiye’nin ilerleyen zamanlarda tutumu nasıl olmalıdır?
S.L: Kıbrıs sorununda ahlaki ve fikri haklılığımz AB ile ilişkilerde kozumuz olabilecekken gereksiz kırgınlık göstererek kendi elimizi bağlıyoruz. Her fırsatta bu mesele Türkiye tarafından dile getirilmeli ve AB’ye hatası hissettirilmelidir.
"Enosis ve megali idea"
Rumların ‘enosis’ ve ‘megali idea’ dilekleri hala geçerliliklerini korumakta mıdır? Yunanistan’ın Kıbrıs konusundaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
S.L: Evet hala gereçerli hedeflerdir. Bu nedenle müzakereler tıkanıyor. Yunanistan’ın tutumuna gelince, son dönemde Yunanistan da bence Rumları yeterince kontrol edemiyor. Yunan siyaseti de Kıbrıs sorunundan çok olumsuz yönde etkileniyor.
"20 yaşında kundağa sarılı bir genç: KKTC"
KKTC halkında son zamanlarda daha belirgin olarak hissedilen özellikle gençlerde görülen Türkiye aleyhtarlığı nasıl açıklanabilir? Gençlere geçmişte yaşananlar unutturulmaya çalışılıyor olabilir mi?
S.L: KKTC nüfusunda her zaman için Türkiye’ye karşı bazı açıklanması güç duygular vardı. Bunun temel nedeni Türkiye’nin bu halk ile yeterince ilgilenmemesi olmuştur. Bunda Denktaş’ın da vebali büyüktür. Adada üretken bir ekonomi oluşturulamamıştır. Üniversiteleri ve kumar otellerini saymazsanız adada neredeyse balıkçılık bile yoktur. Böylesine hazırcı bir sistemde ahlaki erozyon kaçınılmazdır. Ayrıca Türkiye adada sofistike bir siyaset izlememiştir. KKTC’yi olgunlaştırmek yerine onun gelişmesini daha ilk yıllarda dondurmuştur. Bu haliyle KKTC 20 yaşında kundağa sarılı bir gence benzetilebilir.
"Sanatçısı böyle olanın vah haline!"
Son sorumuzdan önce oyuncu Atilla Olgaç'ın açıklamalarına değinirsek? Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz? Olgaç'ın açıklamaları ne kadar kaale alınabilir? Olgaç bu açıklamalarıyla Rum kesimine istediklerini vermiş midir? Bu işin ulaşacağı boyutlar endişe verici midir?
S.L: Bazı kişiler ünlerini sürdürebilmek için sorumsuzca kamuoyunu yönlendiriyorlar. Atilla Olgaç kimleri öldürdü bilmiyorum, fakat en azından milli çıkarlara büyük zararlar verdiği, ahlaki pekçok değeri de öldürdüğü ortada. Sanatçısı böyle olan ülkenin vay haline.
"KKTC iç siyasetinde her zaman karanlık eller olmuştur"
Biraz iç siyasete yönelik bir soru olabilir fakat Ergenekon’un Kıbrıs’a da sıçramasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Kendini dünyaya kabul ettirmeye çalışan Kıbrıs için bir de iç karışıklıklarla uğraşmak nasıl bir etki yaratacaktır?
S.L: KKTC iç siyaseti her zaman berbat idi. Her zaman karanlık eller oldu. KKTC Yönetimi geliri Türkiye’den olunca kendi iradesini geliştirmedi. Aslında KKTC Hükümetleri uzun yıllar Türkiye’den gelen paranın dağıtım mekanizması oldu. Böyle bir yapıya her türlü kirli müdahale rahatlıkla yapılabilirdi, sonuçta yapıldı da.