Kızıl soluklu mektuplar
Kırmızı Mektuplar, Üç farklı uygarlığın, üç ayrı ihtilalinin/devriminin üç tanıklığıyla yozlaşmış düzene karşı verilen mücadelelerin anlatısı.. Şevket Süreyya Aydemir’in kendi zamanını anlatan ve çağımıza ışık tutan bir hatıra niteliğinde. Çin’den Li Ya-U, Moskova’dan Pavel Harasov ve Türkiye’den Aydemir, devrim sancıları çeken ve ülkelerinin sorunlarına kendilerini adayan üç düşünür... Onların kişilikleriyle örülü mektupları, dostlukları, ilk bölümün temelini oluşturuyor. İkinci bölümdeyse Aydemir’in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazıları yer alıyor.
Sevda Fidan“Devrim sancısı çeken ve ülkenin sorunlarına kendilerini adamış üç düşünürün fikir dolu mektupları...”
Kırmızı Mektuplar, Şevket Süreyya Aydemir’in kendi zamanını anlatan ve çağımıza ışık tutan bir hatıra niteliğinde. Çin’den Li Ya-U, Moskova’dan Pavel Harasov ve Türkiye’den Aydemir, devrim sancıları çeken ve ülkelerinin sorunlarına kendilerini adayan üç düşünür... Onların kişilikleriyle örülü mektupları, dostlukları, ilk bölümün temelini oluşturur. İkinci bölümdeyse Aydemir’in Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan yazıları mevcut...
Üç farklı uygarlığın, üç ayrı ihtilalinin/devriminin üç tanıklığıyla yozlaşmış düzene karşı verilen mücadelelerin anlatısı... Bu mektuplarla birlikte Aydemir’in dünyayı ve çağımızı nasıl değerlendirdiğini de görüyoruz.
Çin köylülüğü üzerinde binlerce yıldır sürdürülen toprak ağalığına ve feodalizme karşı mücadelenin, Çin’in milli kurtuluş hareketlerinden olduğunu öğreniyoruz Li Ya-U’nun mektubundan. Gerçek Çin feodalizmiyle Avrupa’nın geliştirdiği feodalite kuralları arasındaki farklardan söz eder satırlarında. Devrimin temeline Çin köylüsünün azatlığını yerleştirdiğinden... Toprağın tam sahibi olamamışlardı ki bu sahipliğin arkasından ağlasınlar.
ÇİN YÜZYILI!
Çin’in işçi sınıfının el emeği de Çin köylüsünün emeği kadar ucuzdu. Çin’de, Tanrı’nın yeryüzündeki belirtisi topraktı. Toplumsal hiyerarşi ise daha sonra gelirdi.
Konfüçyüsçülük, yerleşik ve tartışma kabul etmeyen kurallarıyla halkı mevcut düzene bağlardı. Böylelikle geleneksel olarak yetinici, çalışkan, davasız ve inançlı olan köylü, mevcut düzene şikâyetsiz baş eğerdi.
Eski Çin inanışında aile kavramı ve bağlılığı, Tanrı’dan da üstün gelir. Ataerkil olan toplum için atalarından gelen her kural onlar için bir Tanrı buyruğudur. Eski Çinliler işleri ters giderse Tanrı’ya küser, hatta tapınaklarda onu horlar ama aileye ve geleneğe başkaldırmazdı. Tüm bunlara rağmen Çin’deki devrim, bizi düşünmeye itiyor istemeden...
Üstelik “önümüzdeki yüzyıl, bir Çin yüzyılı olabilir”di de!
Devrimlerin tümünde olduğu gibi ihtilal denilen dev, kendi çocuklarını/kendi varlığını yemiştir. Bugünkü Türkiye ise kendisini var eden, kurtuluş hareketinin temel özelliklerini yitirmiş bir halde... Şekilsiz bir demokrasinin göstermelik çabası içerisinde oligarşiye yönelişinin yıpratıcı etkileriyle boğuşmakta Aydemir’in cevap mektuplarında...
Bugünü tartışıyoruz, yarınsa bir muamma...
BEHEY NÂZIM!
“Moğollar taştan birer Buda heykeli gibiydiler. Çinliler daima içlerine kapanık, daima düşünceliydiler. (...) Hintliler her zaman tapınaklarda tapınıyorlar gibi kendilerini bir şeylere verirler ve ara sıra belli belirsiz gülümserlerdi. İranlılar gururlu, ama biraz çelişkili mizaçlıydılar. Japonlar, Koreliler sanki ortalıkta yoktular. Biz Ruslara gelince... Harplere, ihtilallere, kana ve gözyaşlarına artık kanıksamış gibiydik ama kendimizi gene de birtakım yeni yolların ve yeni yolculukların başı ve önderi sayar, davranışlarımızı biraz ağırdan alırdık.
Nâzım Hikmet’e gelince... O, herkesin, bütün ırkların ve kavimlerin malıydı...” cümleleri kazılıdır Pavel Harasov’un satırlarına. Üstelik Nâzım Hikmet’in dizeleri de eksik olmaz namelerinde:
“Behey tram - vay!... / çiğneneceksin: / Sağa sola sap / Geçit yok / rappp rappp!!!!!”
Üç arkadaşın mektuplarıyla aradığı canlı gençlikleri; yaşama atıldıkları o ihtilal alevleri; dilleri, renkleri, inançları başka, fakat bir arada yoğurulmuş, kaynaşmış ve bir şeyler adeta mayalanmış. Soludukları kızıl hava da Kırmızı Mektuplar’ını doğurmuş...
Kırmızı Mektuplar / Şevket Süreyya Aydemir / Remzi Kitabevi / 150 s. / 2020.