Kızıl bir nehir gibi...

1 Mayıs İşçi Bayramı’nı alanda kutlamadan olmaz diye Bakırköy’e doğru düştüğüm yolda, aklımda 1977 1 Mayıs’ında, Taksim’deki katliama tanık olan bir arkadaşımın sabah erkenden yazdıkları vardı...

Figen Atalay

1 Mayıs İşçi Bayramı’nı alanda kutlamadan olmaz diye Bakırköy’e doğru düştüğüm yolda, aklımda 1977 1 Mayıs’ında, Taksim’deki katliama tanık olan bir arkadaşımın sabah erkenden yazdıkları vardı:
“Saraçhane’de toplanmaya başlamıştık sabahın erken saatlerinde. Çok güzel, güneşli bir sabahtı, çok aydınlıktı. Bilemezdik ki kararacağını öğleden sonra. Taksim’e yaklaştıkça artan heyecan, yükselen sloganlar ve marşlar. Kızıl bir nehire benziyordu Tarlabaşı, sonu gözükmeyen başı Taksim’e varmakta olan. Abdülhak Hamit caddesinin köşesine geldiğimizde ilk silah seslerini duyduk. Sonrası tam bir kabus. Panzerin altında kalmaktan son anda kurtularak, sürekli koşarak kaçış. Daha önce hiç yaşamadığım bir şey, tarifi zor ama bir şey çok net, korkmuyordum. Yüreğimdeki umut kırılmamıştı, yüzümdeki mutlu ifade yok olmamıştı, ta ki akşamüstü hava kararırken ölüm haberlerini alana kadar.”

İklim Akdeniz olmuş

Bu dokunaklı anılar yüreğimin bir köşesinde, yazıişleri müdürümüz Olcay Büyüktaş Akça ile metrobüsle İncirli’ye doğru yola çıktık. Hedefimiz,Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) kortejine katılmak. Ancak ne mümkün! Metrobüs durağından üst geçide ulaşmamız bile izdiham nedeniyle yarım saati geçti.

Bu arada bayram kutlamasına katılmak için değil metrobüsle bir yerden bir yere gitmek üzere durağa ulaşmaya çalışan ‘’normal’ yolcuların bu yoğun insan trafiğine tepki vermek bir yana gayet sakin ve anlayışlı tutumu çok dikkat çekiciydi. Yerel seçim sonuçlarının havayı nasıl yumuşattığını bir kez daha görmüş olduk. Üst geçide ulaşan hemen herkes, telefonla fotoğraf çekmeye başlıyordu. Yalan yok ben de herkes gibi “şu geçide bir ulaşayım da şu güzel kalabalığı fotoğraflayayım, gruplara yollayayım” hayali içindeydim! Fakat gençler bizi “fotoğraf çekmek için duraklamayın, bunların hepsi şu an zaten sosyal medyada” diyerek kendimize getirdi!

4 kez arandık

Metrobüs durağından Bakırköy miting alanına gidene kadar defalarca arandık. Üçüncüde “bu kaçıncı?” diye isyan edince kadın polis, “daha bitmedi, bir kez daha var” diyerek bizi dördüncü aranmaya en azından psikolojik olarak hazırladı! TGS kontejini ararken önümüzden geçen, siyah pankart arkasındaki “Çorlu Tren Katliamı Aileleri” kortejiyle hüzünlendik, “Kampüs Cadıları”yla eğlendik, bisikletlilere selam gönderdik, marşlarla, şarkılarla coştuk. Ve sonunda TGS grubunu bulduk, “Gazetecilik suç değildir” yazısı önünde yerimizi aldık.

Ayaklarımız perişan, bacaklarımız ağrı içinde, çok yorgun ama mutlu bir ruh haliyle gazeteye dönerken, “1 Mayıs’a katılmazsam kendimi suçlu hissediyorum, gidince de içim çok rahat oluyor” deyince Olcay’ın cevabı hâlâ kulaklarımda: “Ben kendimi ölenlere karşı borçlu hissediyorum.”