'Kız çocuklarının geleceğini almayın'
Aynur Gönül, 28 yaşında bir anne. Köyleri yakıldığı için Bitlis’ten İstanbul’a göçmüşler. 15 yıldır konfeksiyon atölyelerinde çalışıyor. İlkokuldan sonra okutulmamış. Avukatlık hayali için bu sene açıköğretime yazılmış, ortaokulu bitirecek. Sonra da lise ve üniversite. İlk sınavı 19 Mart’ta.
Seyhan AvşarAynur Gönül, 28 yaşında. Evli, üç yaşında bir oğlu var. İstanbul Güneşli’de tekstil işçisi. 15 yıldır karanlık, tozlu ve durmadan arabesk müziğin dinletildiği konfeksiyon atölyelerinde çalışıyor. İlkokuldan sonra çok istese de eğitimine devam edememiş. Okuma hayali yarım kalsa da vazgeçmemiş. Bu sene başında açıköğretime yazılmış, orta okulu bitirecek. Sonra da lise ve üniversite... Harıl harıl ders çalışıyor. İlk sınavı 19 Mart’ta.
Gönül, Bitlis’in Çayırbaşı köyünden ailesiyle göç ettiğinde, 13 yaşındaydı. Köylerine karakol baskını yapıldığında ise 5... Baskın sonrası köy halkının bir kısmı eşyalarını toplayıp İstanbul’a göç etmiş. Bir kısmı ise çevre köylerdeki akrabalarının evine sığınmış. Gönül, yaşananları hayal meyal şöyle hatırlıyor: “Köyümüzün bir köpeği vardı. Onun havlamasıyla herkes uyandı. Bir anda silah sesleri duyuldu. Köpeğin sesi kesildi. Babam o gece evde yoktu. Amcalarım ve akrabalarımızı dövdüklerini gördüm. Bir de yerde kanlar içinde yatan köpeğimizi... Sonra gidecek bir köyümüz kalmadı. Köyümüz yakıldı. ” Gönül, amcasının komşu köydeki evine sığındıklarını, birkaç ay sonra okula başladığını anlatıyor. Okulda da Türkçe bilmediği için çok zorlanmış. “Hiç unutmadığım bir anım var. Öğretmenim adımı soruyor. Ne dediğini anlamıyorum. Soyadımı sorduğunu zannedip, soyadımı söylüyorum. Türkçe bilen bir arkadaşım vardı. Benimle dalga geçti. Saatlerce ağladım. Kendimi ifade edemediğim için ağladım... Okula gitmek istemiyordum” diyor.
Avukat olacaktım
Gönül, ilkokul beşinci sınıfı bitirince çok istese de eğitimine devam edememiş. Köyde ortaokul olmadığı için ailesi şehir merkezine okula göndermek istememiş. Köyün öğretmeni başarılı iki kız ve iki erkek öğrencisinin isimlerini ve okumaları gerektiğini anlatan bir yazı yazıp, cami kapısına yapıştırmış: “Cami duvarına isimleri yazılan iki erkek öğrenci okula gönderildi. Ama meslek sahibi olamadılar. (Gülüyor) Eminim ben ve diğer kız arkadaşımı gönderselerdi. İyi yerlere gelirdik. Hayalim avukat veya gazeteci olmaktı. Hep derdim bir gün avukat olacağım, köyümüzü yakanları hapse sokacağım. Okuyamadım. Olmadı.”
Gönül, İstanbul’da, 13 yaşında, bir tekstil atölyesinde, ortacı olarak işe başlıyor. “Küçücük boyum, ayağımda uzun eteklerim vardı. Orta yerde koşturup dururdum” diyerek, şöyle devam ediyor: “Çok güzel saçlarım vardı. İstanbul’a gelince bir gün amcam sert bir şekilde, ‘Senin eşarbın nerde?’ dedi. Koltuğun üzerinde bir eşarp vardı. Kafama taktım. Bir daha da çıkaramadım. Pantolon ise tümden yasaktı.” Gönül, tekstilde çalışmanın zorluklarını da sıralıyor: “15 yılda altı tane tekstil atölyesi değiştirdim. Son işim, ilk kez rahat bir atölyede çalışıyorum. Yasal olarak bir işçinin haftada 45 saat çalışması gerekir. Ama insanlar, tekstillerde bu saatin çok daha üstünde çalıştırılıyor. ‘Yoruldum’ deme şansın yok. Lavaboya gitmek dahi bir problem. Yemek ve çay molalarında çalan bir zil var. O zille ara verilip o zille ise başlanıyor. Atölyeler karanlık. Durmadan arabesk müzik çalıyor. Çalışanlar gergin.”
Çocuğunu bir yakınına emanet ederek sabahın erken saatlerinde tekstil atölyesinin yolunu tutan Gönül, her şeye rağmen kendi parasını kazandığı için mutlu. “Önceden tüm paramı aileme veriyordum. Kadının bir değeri yoktu. Evdeki yemeği dahi önce erkekler yerdi daha sonra kadınlar. Şu an, sadece, kendim için çalışıyorum. Lütfen özellikle kız çocuklarınızın geleceğini elinden almayın” diyor.
HAKKIMI SAVUNACAĞIM Bugün 8 Mart. Bugünün bendeki yeri çok anlamlı. Her renkten kadının bir araya geldiği bir gün. Haklarımı savunup dayanışacağım çok sayıda kız kardeşimin sokaklarda olduğu bir gün. O sokaklar benim özgürlük alanım. Tüm kız kardeşlerimin 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun. |