'Kitlelerin ayaklanması'
cumhuriyet.com.trDemokrasi fikir alışverişine açık olan bir toplumsal yapıda yeşerir. Demokrasi yalnızca bireyi desteklemez. Çağdaş demokrasi “vatandaşlığa” en toparlayıcı sosyal bir bağ olarak değer verir. Tartışmaya açık olmayan, kendi doğrularını topluma dayatmaya çalışan ve yaratıcılığı, akılcığı anlamaya çalışmayan rejimler sürekliliklerini yitirirler. Unutmamak gerekir ki, demokratik düzen içinde çoğunluğun tek başına bir “hakkı” tanımlamak “hakkı” yoktur.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Ağustos 2010 tarihinde, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi içinde ünlü İspanyol düşünür Jose Ortega Y Gassett’in Kitlelerin Ayaklanması başlıklı kitabını yayımladı. Bu kitap 20. yüzyılın ilk yarısında yayımlanmış olmasına karşın birçok nedenle hâlâ güncelliğini korumaktadır. Yüzeysel olarak okunduğunda bu kitabı kolaylıkla elitist, seçkinci bir görüşün savunması olarak değerlendirmek mümkündür. Ancak derinliğine incelendiğinde kitabın 20. yüzyılda Batı uygarlığını tehdit eden görüşleri ve rejimleri ele aldığını, bu görüşlerin hâlâ geçerliliğini koruduğunu, AB düzeninin sığlığının nedenlerini bize açıkladığını gözlemleyebiliriz. Kitabın ele aldığı konular ve eleştiriler bugünkü Türk siyasal yaşamına da ışık tutmaktadır.
“Kitlelerin Ayaklanması” 20. yüzyılın en çok tartışılan kitapları arasındadır ve 20. yüzyılın İspanyolca yazılmış belki de en ünlü yapıtıdır.
‘Kitle adamının’ kimliği
Jose Ortega Gassett’in yaşadığı dönemde faşizm Avrupa’da yükseliş dönemine geçmiştir. Stalinist Rusya da Marksizm’i yozlaştıran, aşırı toplumcu bir süreçten geçmektedir. Avrupa halkı da, genelde tüm bu gelişmelere duyarsızdır. Faşizm ve Rusya’da uygulanan komünist rejimi kitlelerin ayaklanması olarak değerlendiren Gassett, Batı uygarlığındaki yozlaşmayı “kitle adamının” kimliğini açıklayarak belirtiyor ve diyorki: Kitle adamının bir programı, bir yönü, bağlı olduğu değerler yoktur. Kendinden mutludur. Görüşlerini topluma dayatır. Kendi görüşlerinin doğruluğuna inanır ve görüşlerinin sürekliliğini ister. Yaratıcı insanların yarattıklarını anlamaz. Başvurduğu bir değerler platformu yoktur. Ben haklıyım, sen haksızsın yaklaşımı egemendir çünkü görüşlerini tartacak bir değerler platformundan yoksundur. Oysa böyle bir değerler platformu uygarlık ve onun sürekliliği için gereklidir.
Uygarlığın ön şartı
Akılcı yaklaşım uygarlığın önşartıdır. Oysa kitle adamının aklı bu tür yaklaşıma kapalıdır.
Uygarlık ancak aklın egemen olduğu ve gerçeğe ulaşabilmek için fikir alışverişine açık bir ortamda gelişir. Oysa kitle adamı bu tür yaklaşımı bilmez ve bir nevi hermit, münzevi, yalnız, topluluktan kaçan bir kişiliğe bürünür. Tartışmaya açık değildir çünkü yalnızca kendi doğruları vardır. Uygarlığın yaratıcı özelliklerini kullanır; ancak, onları anlamaya çalışmaz. Bir nevi şımarık bir çocuk gibidir. Yaratıcıları anlamaz ve onları da aşağıya çekmeye çalışır.
Bu bir tür entelektüel ve ahlaksal yalnızlıktır.
Kitle adamı azınlıkta olan yaratıcı aydın grubunu anlamaz. Aslında bu yaratıcı seçkinler ilhamlarını toplumdan almaktadırlar. Onlar toplumun ürünüdürler. Ve yaratıcılıkları ile toplumu geliştirir, uygarlığa yön verirler. Gassett’e göre, özellikle 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan rejimler “kitlelerin ayaklanması” olarak tanımlanabilir. Bu dönemde Avrupa uygarlığı yozlaşmıştır. Kitleler Batı uygarlığını özümsememişlerdir.
Örneğin Weimar Cumhuriyeti döneminde Almanya kültürel yozlaşma içindedir, amaçsız bir toplum haline dönüşmüştür ve en keskin bir biçimde yabancılaşma olgusunu yaşamaktadır. O dönemde sosyal demokrat partilerin sürdürdüğü yanlış politikalar Alman halkının faşist ve komünist partiler arasında faşist bir partiyi seçmesine neden olmuştur. Halk adamı bir yerde Hitler’de kendini görmüştür. Batı uygarlığının aydınlatıcı yönünü göz ardı etmiştir. Gassett “kitle adamı” tanımlamasında “işçi”yi anlatmamaktadır. Daha çok o dönemin burjuvazisini ve özellikle küçük burjuvazisini tanımlamaktadır. Hitler rejiminin yükselişinde bu iki grubun azımsanmayacak rolleri olmuştur. Aydın’ı dışlayan, amaçsız toplum, yavanlaşmış kültür yaşamı “kitle adamının” desteğindeki rejimlerin önemli bir özelliğini oluşturmuştur. Avrupa tarihinin yazgısı, belirttiğimiz özellikleri taşıyan sıradan halk adamınına bırakılmıştır.
Kitabı İspanyolcadan dilimize duru bir Türkçe ile çeviren Neyyire Gül Işık’ı hem çevirisi ve hem de aydınlatıcı Sunuş’undan dolayı kutlamak gerekir. Işık diyor ki: Ortega’nın amaçladığı, tarih felsefesi ve etik felsefe temelli bir kültürle donatılmış, sorumlu, dolayısıyla seçkin, seçkinleşmiş insandı. Oysa diktaların sokağa döktüğü kitleleriyle II. Dünya Savaşı’na adım adım ilerleyen Avrupa’ydı. Ortega o dönemdeki şu olguyu vurguluyor: O dönemde kitleler her türlü muhalif grubu ezmekte, yok etmekte, kendisinden olmayan, kendisine benzemeyen başka birisiyle yaşamak istememektedir. Işık’ın belirttiği gibi, Ortega’ya göre “kitle” okullaşma sayesinde bazı teknik bilgilerle donatılmış olsa da, sonuçta eğitilmemiş, eğitilememiş insan yığınıdır. Bu yönüyle Ortega’nın “kültür ve felsefe temelli, etiğe dayalı Avrupa düşü” geçersiz kılınıyor, aydın dışlanıyordu.
AB topluluğu kısırlaşıyor
Öte yandan, bugünkü Batı, Gassett’in açıkladığı ve Batı uygarlığının gerilemesine neden olan “kitle adamı” yaklaşımından, kendi görüşlerini dayatıcı yaklaşımdan uzaklaşmamıştır. Batı kendinden farklı olana, onun değerlerini tartışmaya açık değildir. Bu tür yaklaşım AB topluluğunu kısırlaştırmaktadır. Şu aşamada Batı hâlâ bir Etik, Ahlaki Kod’dan ve Ortega’nın bağlı olduğu Aydınlanma İdeali’nden yoksundur. Irak’ta, Gazze’de, Afganistan’da olanlar Batı’nın Aydınlanma idealinden ne denli uzaklaştığının birer kanıtıdır.
Demokrasi fikir alışverişine açık olan bir toplumsal yapıda yeşerir. Demokrasi yalnızca bireyi desteklemez. Çağdaş demokrasi “vatandaşlığa” en toparlayıcı sosyal bir bağ olarak değer verir. Tartışmaya açık olmayan, kendi doğrularını topluma dayatmaya çalışan ve yaratıcılığı, akılcığı anlamaya çalışmayan rejimler sürekliliklerini yitirirler. Unutmamak gerekir ki, demokratik düzen içinde çoğunluğun tek başına bir “hakkı” tanımlamak “hakkı” yoktur.