Kitaro: Müzik ruhlarımızı iyileştiriyor

Gençliğinde, pekçok ülke dolaştı. Gittiği her yerde, yeni dostlar, yeni sesler ve yeni düşünceler edindi. Gördüğü her doğal güzellik, ona farklı şekilde ilham verdi. Sonunda, tüm birikimini notalara yansıttı ve ortaya tüm dünyaya ilham veren notaların çok ötesine geçen bir müzik çıktı... Japon müzisyen Kitaro, İstanbul'a geliyor.

Deniz Ülkütekin/ Cumhuriyet

Onun dünya çapında milyonlarca hayranı var. Seksenlerin başında, tıpkı müziği gibi, doğal bir akışkanlıkla hızla artan hayranları, kendisini müzikte bir kült mertebesine eriştirdi. Japon müzisyen Kitaro, 4 Mart akşamı, Haliç kongre Merkezi'nde olacak. Pozitif Live tarafından yapılan bu gecede, 36 kişilik dev bir orkestrayla sahne alacak, ve eminiz ki İstanbullulara, yıllardır bekledikleri bir geceyi ve daha fazlasını yaşatacak. Konser öncesinde, Kitaro ile müzik yaşamı üzerine kısa bir sohbet yaptık.

-'New Age' müzik tarzı sizin melodilerinizle başladı. Bu türle ilgili ne düşünüyorsunuz? Sizden sonra evrimi nasıl gerçekleşti?

Ben müziğe başladığımda 'New Age' diye bir kategori yoktu, o zamanlar bu müzik türü 'Mind' diye adlandırılıyordu. Ancak bazı genç müzisyenler, yeni hayat tarzlarını yaşamaya başladı. Hayatlarını meditasyona, yogaya ve çeşitli ruhsal aktivitelere adadılar. Benimkine benzer müzikler dinlemeye başladılar. Böylelikle dünyada, bu hayat tarzlarını yaşayan ve bu müzikleri dinleyen insanların dinlediği bir tür olarak 'New Age' doğdu. Ben 'New Age' müziğin, asla kişisel bir tür olduğunu düşünmüyorum, ama bu tarz seslere ve müziğe ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Ben kendi müziğimi yapmaya devam edeceğim. Benim için, benim müziğim, 'Kitaro'nun müziği'. Müzik endüstirisi, benim müziğimi 'New Age' olarak adlandırdığı için böyle bir tarz doğdu.

-İlk albümünüz “Astral Voyage” çıktığından beri, sesiniz ruhsal alanla ilgilenen milyonlarca insanı etkiledi. Sizin, bu ruhsal dünyaya ilginiz ne düzeyde?

Yazdığım tüm parçalar benim maneviyatımla bağlantılı. Benim hayal gücüm doğadan, aşktan ve huzurdan esinleniyor. Ben müziği, ruhlarımızı iyileştirmek, yaratıcılığımızı geliştirmek için yapıyorum. Meditasyona zamanımı harcıyorum, huzur için dua ediyorum. Müzik yapmanın şu anki misyonum olduğunu düşünüyorum.

-Modern “synthesizer”lar, yeni müzikler vesesler ortaya çıkarmak için binlerce farklı şekilde kullanıldı, ama kimse bu enstrümana, sizin yaptığınız gibi eski ve etnik enstürmanları ekleyemedi. Başlangıçta, çevrenizdeki insanlar bu müzikleri biraz tuhaf buldu mu? Size kendi yolunuzdan gitme konusunda cesaret veren şey neydi?

Bugünlerde, “çağdaşlaşma” adına pek çok değişiyor ve bunların hepsi değişik tarzda sesler, ama benim kompozisyonum yıllardır değişmedi. Kendi müziğime özgün melodiler katmak adına, değişik tarzlarda geleneksel enstrümanlar dinlemeyi seviyorum. Ben gençken, çoğunluğu Asya'da olmak üzere, pek çok ülkeye seyahat etttim. Doğayı gördüm, bir sürü insanla tanıştım ve onlarla arkadaş oldum. Bu yolculuk ve deneyimden sonra, her bir ülkenin kendi özgü güzel bir doğası olduğunu gördüm. Gördüklerimin bende yarattığı etkiyle, bu uçsuz bucaksız dünyanın görüntüsünü eserlerimde kaynaştırmaya çalıştım, ve coğrafyanın, dilin yarattığı sınırların ötesine geçmeye, sınırlarını aşmaya, gördüğüm ve hissettiğim güzellikleri yakalamaya çalıştım.

-Japonya'da, dağlarla çevrili bir alanda, hala bir eviniz var. Burası sizin yaratıcılığınızı besleyen yer mi?

Kesinlikle evet. Japonya'daki evim bir dağ yamacında ve 250 yaşında. Kültürü yaşamayı, doğayı, hayatı, yaşamamız için gerekli olan etkenlerin önemini, pek çok şeyi öğrendim buradan. Bence müzik de doğanın bu parçalarından biri.

-Bazen, turneleriniz sırasında şarkılarınızı yerel dinleyicilere göre uyarladığınızı biliyoruz. İstanbul için de herhangi bir sürpriz var mı?
İstanbul için bir performans yapmayı uzun zamandır istiyordum. Bu gösterim için, aynı zamanda Türkiye'deki fanlarımla tanışacağım için çok heyecanlıyım. Ayrıca yerel bir orkestrayla yapacağım ilk performan deneyimim bu. Biliyorum ki benim için oldukça özel bir tur olacak. Sürpriz mi? Neden olmasın!