KİTAPLI KAHVEHANE / TAHİR ABACI

Şairleri bir araya getiren ve ortak anlayışlarda buluşmalarına yol açan başka olgular da var. Okul arkadaşlığı, siyasal yakınlıklar, örgütsel ilişkiler, usta çırak ilişkileri, dönem ve mekân ortaklıkları şiirsel düzlemdeki yakınlıkları değişik düzeylerde beslemiştir. Tahir Abacı'nın yazısı..

Cumhuriyet Kitap Eki

1939 yılında, Ankara’da, Çubuk Barajı yolunda, genç bir şairin kullandığı otomobil “şarampol”e devrildi. Aracı kullanan Melih Cevdet’ten çok Orhan Veli’de hasar ağırdı ve yirmi gün komada kaldı. Erken ölümüne hayıflandığımız Orhan Veli, daha da erken olarak bu kazada ölseydi, üç yıl önce aralarına Oktay Rifat’ı da alarak başlatmış oldukları “yeni şiir” anlayışı nice olurdu, bilinmez. Bu yeni şiirin, ortak kitap “Garip”in adını alması, bu olaydan iki yıl sonradır. Üç arkadaş, “Taş Mektep” adıyla bilinen Ankara Lisesi’nde birbirlerini tanımışlardı.

Okul arkadaşlığının bir “edebiyat akımı”na dönüşmesi konusunda ise “Garip” en tipik örnek olmakla birlikte, tek örnek değil. “İkinciYeni”nin ortaya çıkışına dair en yaygın rivayetlerden biri de üç Mülkiyeli (Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Ece Ayhan) tarafından kurulmuş olduğu. İki Galatasaraylının okul arkadaşlığı, Ziya’ya Mektuplar gibi ünlü bir poetik metni de armağan bırakmıştır.

SİYASETTE ŞAİRLER

Rıza Tevfik, Galatasaray Sultanîsi’nde (Lisesi’nde) okurken, “mektep idaresini serkeşlikleriyle bizar ettiğini”, kimi serkeşliklerinin de, ad benzerliğinden ötürü, “munis tabiatlı” Tevfik Fikret’e mal edildiğini anlatır. Ancak bu okul arkadaşlığı, o aşamada edebi dostluğa dönüşmez, çünkü Rıza Tevfik, okul yöneticilerine bir müjde gibi duyurarak, kendi isteğiyle okulu bırakır. Rıza Tevfik’in Tevfik Fikret’e bağlanması, onun “necip ruhu”na şiirler yazması, daha sonradır. Rıza Tevfik, bir hocasının, “harbiyeye girme kurşuna dizilirsin, siyaset mektebine girme sürgün edilirsin, tıbbiyeye gir, orada rahat edersin” demesi üzerine, Askeri Tıbbiye’ye girer. Oysa, muhalefet akımlarının en çok boy verdiği okul, asıl orasıdır. İttihat ve Terakki Fırkası da, orada okuyan dört arkadaş tarafından kurulmuştur ve işin ilginç yanı, bunların dördü de şairdir. Nitekim, Rıza Tevfik’in tutuklanmasına yol açacak “yönetim biçimleri” konferansında bu kurucular da yer almıştır. Rıza Tevfik, daha sonra İTF ile de ters düşecek, onlara da muhalif olacaktır.

İttihat ve Terakki’nin atası Yeni Osmanlılar Cemiyeti ise, bir okulda değil, Bâbıâli’ye bağlı “Terceme Odası”nda doğdu ve onun kurucuları da, başta Namık Kemal olmak üzere, şairdi. Namık Kemal, kendisinden on beş yaş büyük Ziya Paşa ile de, bu cemiyetin etkinlikleri nedeniyle, tam birlikte yurt dışına kaçacakları gün tanışmıştı. Bu ilişki, siyasal sonuçlardan daha fazla olarak, edebi sonuçlar doğurdu: Sonraki yıllarda Ziya Paşa’nın Harabat adlı antolojisine Namık Kemal’in Tahrib-i Harabat kitabıyla eleştiriler yöneltmesi, unutulmaz bir poetik tartışma olarak anılacaktır.

 

ŞAİRLER HÜCRESİ

Bu örnek, edebi birlikteliklere bazen de örgüt arkadaşlıklarının vesile olduğunu ortaya koymakta. Sözgelimi, 1940’ların sonunda, gizli ve hücre usülü çalışmak zorunda kalan Türkiye Komünist Partisi’nin Ankara örgütünde bir “şairler hücresi” vardı. Enver Gökçe sekreterliğinde kurulan hücrede, Ahmed Arif, Muzaffer Arabul ve Necdet Günçıkan da yer almışlardı. İlk üçü şairdi, sonuncu kişi ise bir muhbir! Gökçe ve Ahmed Arif’in fakülteden başlayıp gençlik derneğinde ve partide süren arkadaşlıkları, doğulu olmalarının da etkisiyle, aynı şiir ikliminden beslenmelerine yol açacaktı. Hangisinin ötekinden daha çok etkilendiği, hâlâ tartışılmakta. Partinin İstanbul örgütünde de, Şükran Kurdakul, Arif Damar ve Kemal Dayan gibi şairler bir hücre oluşturmuşlardı. Hatta, Şükran Kurdakul, parti tarafından, sempatizanların Beyoğlu’nda konuşlanmış bohem şairlerin “yoz” etkilerinden korunması ile görevlendirilmişti, mahkeme kararında anlatılır. Bu hücrenin, Yeryüzü ve Beraber dergileriyle ilişkisinden de şüphelenilmiş, karara göre bunun aslı çıkmamıştır.

Şair ve şiir yakınlıklarına vesile olmak açısından, şiirde de, müzikteki gibi usta çırak ilişkilerinden söz edebilir miyiz? Müzik sürekli “meşk”e (birlikte icraya) dayandığına göre, şiirde durum farklı olsa gerek. Ayrıca genç şair (çırak) öyle bir şiir yazar ki, usta şaşırıp kalır. Şairlerin daha “haset” oluşları da belki bu yüzdendir. Ancak, “ortaklaşacılık” ruhunu siyasetten gündelik hayatına aktarmış şairler de yok değil. İlginçir, bu konuda en çok çırpınmış olan, hatta Nail V. (Nail Vahdeti Çakırhan) ile, bir rivayete göre İlhami Bekir ile ortak kitaplar hazırlayıp onları teşvik eden, Hasan İzzettin Dinamo’nun ilk şiirlerinin yayımlanmasına ön ayak olan Nâzım Hikmet, pek de başarılı olamamış, ardılı olabilecek şairler yetiştirememiştir. İki romancı (Orhan Kemal ve Kemal Tahir) ve bir ressam (İbrahim Balaban) üzerindeki olumlu etkileri bilindiğine göre, bu konudaki vebalin, onun güneşinden gözleri kamaşıp taklitten öteye geçemeyen çıraklara daha çok düştüğünü söyleyebiliriz. Bu durum, usta çırak ilişkisinin, şiirdeki yakınlıklar konusunda olumsuz tarafta durduğunu da gösteriyor bir bakıma.

USTALAR DA ETKİLENİR

Öte yandan, şair ve şiir yakınlıklarında usta çırak ilişkisinin farklı biçimleri de söz konusudur. Attilâ İlhan, toplumsal bilinçlenme konusunda Hasan Tanrıkut’a, şiirsel olanı kavrama konusunda Ömer Faruk Toprak’a borcunu belirtmekten geri kalmaz. Toprak ile, henüz lise öğrencisiyken ilişki kurmuş, uzun süre mektuplaşmıştır. İlk şiirlerinin oluşumunda, Toprak’ın çağrışımlarla imgeye açılma denemeleri de içeren şiirlerinin etkisi belirgindir. Gel gelelim, zaman içinde usta da çırağın şiirlerinden etkilenmeye, hatta onun gibi eşit uzunlukta ve tümü küçük harfli dizeler kurmaya başlar.

Roman Jakobson, belli bir dönemdeki sanatsal etkileşimlerden “egemen öğe” adıyla söz eder. Nitekim, aynı dönemde ortaya çıkmış ama dünya görüşleri ve sanat anlayışları farklı sanatçıların ürünlerinde bile ortak paydalar görebiliyoruz. Bu açıdan “dönem”in de, “mekân” kadar belirleyici olduğu söylenebilir. Bazen de dönem ve mekân tam anlamıyla iç içe geçer. Örneğin, özellikle taşra şehirlerinde, öncü adların dergiler çıkartması, daha çok şiirde olmak üzere, önemli edebi sonuçlar da doğurabilmiştir. Hatta 1940’larda Zonguldaklı iki genç şair arasında sadece hemşerilik değil, yazgı benzerliği, deyim yerindeyse “veremdaşlık” da yakınlığa vesile olacaktır. Öte yandan, bir de dikey ilişkilerin, akrabalık ilişkilerinin şiirde doğurduğu yakınlıklar var. Ayrıca şair öğretmenlerin şair öğrencileri üzerindeki etkileri var. Başka bir yazıda da tüm bunları ele alacağız...