Kitabını görseydin bari Doğan Ağabey!
Protokol adamı değildi. Her kesimle sıcak ilişkiler kurar, dostlarıyla şakayı dibine kadar yapar ve birine çok kızdığında bile küslüğü çabuk biterdi....
Miyase İlknurBodrum’a gitmeden birkaç hafta önceydi. Anılarını yazdığı kitabını tamamladığını ve içinden bir iki pasaj okumak istediğini söylemişti. Muhabbet sofralarında da çok anlattığı Mustafa Ekmekçi ile o dönem Mamak Belediye Başkanı olan İsmail Değerli’nin komik öyküsünü okudu, sonra birkaç ilginç olay daha. Uzun bir okuma yaptıktan sonra sordu: “İşin var mıydı seni tutuyorum ama... Çok heyecanlıyım. Eminim kitabı okuyunca sen de beğeneceksin” demiş, ardından da “Sen şimdi ne yapıyorsun?
Birkaç güne İlksen’le Bodrum’a gidiyoruz. Önceki yıl söz verdin gelmedin geçen yıl da öyle. Hadi biletini ayırtayım sen de gel” diye eklemişti. Sevdiklerine “Canım benim ya da ciğerim” diye hitap eder, kızdığında ise “E Allahsız” diye seslenirdi.
O günkü konuşmamız da “ciğerim”le başlamış final “Hele dur Allahsız hani sen geçen Ankara’ya geldiğinde akşam bize geliyordun? Yine uğramadan çektin gittin?” diye bitmişti. Haberi aldığımdan beri anılar film karesi gibi bir bir geçiyor gözümün önünden. Yine “Allahsız’’ sitemiyle biten bir anıyı anımsadım.
Yıllar önce rahmetli Aydın Güven Gürkan’ın arabasıyla bir klarnetli davullu bir Elazığ gecesine gidiyoruz. Daha doğrusu Osman Nuri Ertuğ’un kızının ya da oğlunun düğününe. “Çok güzel Elazığ havaları dinleyeceğiz” diye zorla sürüklediler beni de. Yolda parti içi bir siyasi atışma başladı aralarında. Tatlı bir atışma ama. Aydın hoca, Doğan Ağabey’e yüklenince o da arabada arkaya dönerek “Miyase sen söyle hangimiz haklıyız” diye sordu.
Bu tartışmaya girmeye hiç niyetim yoktu. Ama Doğan Ağabey de cevap bekliyordu. “Ağabey benim şahitliğim hukuken geçerli değil. Çünkü ikimiz akrabayız ve aramızda kan bağı var. O nedenle benim şahitliğim kabul olmaz” demiştim. Aydın hoca, “Çok doğru. Şuna bak akrabasını şahit gösteriyor. Bozacının şahidi şıracı mı olacak?” diye kahkahayı patlatmış Doğan Ağabey de “Allahsız üç dakkikada sattın beni” demişti.
Köy öğretmenliği ile başladığı kariyerine Ankara Beden Terbiyesi Müdür Yardımcılığı, CHP iktidarı döneminde Ticaret Bakanı Teoman Köprülüler’in Özel Kalem Müdürlüğü, Ziraat Bankası Genel Müdür Müşavirliği, 1980 sonrasında siyasete yeniden izin çıkınca Halkçı Parti Ankara İl Başkanlığı, SHP Parti Meclisi üyeliği ve iki dönem Çankaya Belediye Başkanlığı ile Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu dönemde müşavirliğine kadar pek çok makamda görev yaptı. Siyasetin insanla yapıldığını bilenlerdendi. İnsanlarla ilişki kurmada becerisi ona siyasetin bütün kapılarını açtı. Protokol adamı değildi.
Her kesimle sıcak ilişkiler kurar, dostlarıyla şakayı dibine kadar yapar ve birine çok kızdığında bile küslüğü çabuk biterdi. Bazen Ankara’ya gittiğimde yemek buluşmalarımıza ortak dostlarımızı çağırırken bazen eksik bıraktığı birini anımsattığımda, “Bırak şimdi onu” dediğinde anlardım ki bir küslük var. Ama bir ay sonra gittiğimde “Bırak dediği kişiyi” yine yanında görürdüm. Kin tutmayı beceremezdi.
Gönüllü olarak siyasetten emekli olsa bile 24 saat siyasetle haşır neşirdi. Bu onun yaşam biçimiydi. 1979’dan beri Ankara siyasetine damga vuran isimlerden biri olmuştu. SHP’li yıllarda ise neredeyse Ankara’nın siyasetteki tek oyun kurucusu. İki dönem başkanlığını yaptığı Çankaya, solun kalesi olmuş ve çehresi değişmişti.
Çankaya’da bugün yapılan hizmetlerin pek çoğunda onun imzası var. Sadece proje ve belediyecilik yatırımları ile değil, resimden müziğe, karikatürden çağdaş sanatların her dalına kucak açmış bir belediye başkanı portresi çizmişti. Doğan Ağabey, kitabını göremeden, dostlarını şok edercesine aniden çekip gitti. Çok sevdiği Bodrum’da hem de... Uğurlar olsun Doğan Ağabey, yıldızlar ve ışıklar yoldaşın olsun!..