"Kısa vadeli korumacılık masal"

Bu yılki Davos toplantılarında Türkiye'yi temsil eden tek kamu yetkilisi Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın da katıldığı "Yeni Normal" panelinde katılımcılar, krizin verdiği derslerden sonra yatırımcılar için "yeni normalin" ne olduğunu tartıştı.

cumhuriyet.com.tr

Türkiye'yi Davos'ta resmi olarak temsil eden tek yetkili Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz'ın da katıldığı paneli, Harvard Business School Prof.Jacob H.Schiff Yatırım Bankacılığı bölümünden Josh Lerner yönetti. Panele Yılmaz'ın yanı sıra, Accel Partners'ten Jim Breyer, Apax Partners CEO'su Martin Halusa, Japonya Dış Dicaret Örgütü Başkan ve CEO'su Yasuo Hayashi, Highbridge Capital Management yöneticisi Scott Kapnick, Fransa Merkez Bankası Başkanı Christian Noyer, Almanya Merkez Bankası Başkanı Axel Weber katıldı.

Panelde yatırımcıların daha fazla istikrar arayışında bulundukları, değişik yatırım ufuklarına yönelme gereksinimi duydukları ve finansal krizden sonra risk algılamalarının değiştiği bir ortamda "yeni normalin" ne olduğu üzerinde duruldu. Panelde şu görüşler ifade edildi:

"-Daha fazla ihtiyaç duyulan finansal regülasyonun reel ekonomide yatırıma ve büyümeye izin vermesi gerekir.

-'Eski normale' bir dönüş görüyoruz. Büyüme ve karın; büyük trendleri, BRIC ülkelerini, sağlık maliyetlerini, sosyal ağları ve teknoloji gibi alanları sermayeleştiren girişimcilerden gelecek olması değişmedi.

-Yatırımcı davranışının gerçekten değişmediğine ve bir krize yeniden dönüşü engellemeye yönelik önlemler alınması gerektiğine ilişkin kaygılar var.

-Kriz, finansal enstrümanların doğası ve karakterinin değişebilir olduğunu gösterdi. Likit mortgage, hızlı bir şekilde 'likit gayrimenkule' dönüştü.-'Düzenleyicilerin' finansal kurumların boyutu aksine, sermaye standartları, risk konsantrasyonu ve 'gölge bankacılık' üzerinde odaklanma ihtiyacı var. Örneğin ABD'de birçok yerel banka kayıplarının hala sistem içinde işlendiği üzerinde durulmalı.

-Şayet teşvik önlemlerinden gelen para çok çabuk geri çekilirse toparlanma için risk vardır. ABD'de 2009'daki GSYİH büyümesinin bu söz konusu teşviklere, uyaranlara bağlı olduğu tahmin ediliyor."
 

Panelin özeti

Dünya Ekonomik Forumu'nun yayınladığı bültene göre panelde ayrıca, tek bir biçimin tüm yapılara uymayacağı gerçeğinin kabulüyle birlikte, finansal regülasyon alanında küresel bir koordinasyon gerektiği belirtildi. Çalkantı ve "düzenleme arbitrajı"nın, yani ülkeler arası regülasyonlardan doğan arbitrajın yatırımcılar için fırsatlar doğurabileceğini kaydeden konuşmacılar, bunun reel ekonomi için ise iyi olmayacağını vurguladılar. Uzun vadeli yatırımları cesaretlendirmek için istikrar ve kurala ihtiyaç olduğunu kaydeden konuşmacılar, tüm paydaşların karşılaşacakları risklerin muhasebeleştirilmesinin önemine değindiler. Geleceğe yönelik provizyonlama modellerinin riski ve bir hayat süresi içindeki yatırım sonuçlarını ortaya koyacağını belirten konuşmacılar, "mark-to-market" denilen vadeli piyasalarda ilk ve son uzlaşma arasında elde edilen kar-zararı belirten sistemin muhasebeleştirilmesi ve bu sistemin hangi şiddette uygulanabileceği tartışmasının da gündemde olduğunu kaydettiler. Tüm konuşmacılar her iki durumda da "saydamlığa" ihtiyaç bulunduğunu vurguladılar.

Ekonomik one minute: Kısa vadeli korumacılık yoksullar için masal

Basel II anlaşmasının kabulü gibi, risklerin sermaye bütünü içindeki paylarının "cesaret verici yönde" olduğunu belirten konuşmacılar, şimdi Basel III'ten sözedildiğini, dünyanın en büyük altı bankasından üçünün Çin'de olduğunu kaydettiler. Panelde ayrıca sadece belirli sektörler için verilen hükümet desteklerinin kaygı uyandırdığı, kısa vadeli korumacılığın, günde iki dolardan az gelirle yaşayan 3 milyar kişinin "kapitalizm oyunu oynadığı" bir dünya ekonomisinde "masal" olduğu, mortgage oranlarında indirimin ekonominin bütününde yararlı etki yapacağı belirtildi. Ancak, ABD'de aşırı 'leverage'ın yani, ödünç parayla aşırı menkul kıymet alım durumunun nüfusun bir bölümünde "hayat standartlarında iyileşme" izlenimi uyandırdığı, gerçekte ise böyle bir durumun bulunmadığı kaydedildi.

Panelde Japonya'da hükmet bonolarının yüzde 95'inin Japon vatandaşları tarafından satın alındığı da kaydedildi.