'Kırmızılı kadın'dan zehir zemberek yazı
'Kırmızılı kadın' yazdı: Gezi'de ölenlerin hiçbirinin üzerlerinde ‘kırmızı elbise’ yoktu... 23 yaşındaki bir polisi yargılamak, polisin ‘destan’ yazdığını iddia eden iktidarın zulmünü aklayamaz.
cumhuriyet.com.tr
Şimdiye kadar ‘kırmızılı kadını’ cisimleştirip zihinlerdeki sembolik değerini değiştirmemek, ve mücadelenin kendisinden öte kişilerin ön plana çıktığı bir gündem yaratmamak adına konuşmak istememiştim. Fakat başta Gezi’de hayatını kaybeden kişilerin ailelerine karşı bu açıklamayı bir borç biliyorum. Basında çıkan haberler beni fazlasıyla rahatsız etti.
Gezi direnişinde yitirdiklerimizin katilleri ve gerçek sorumluları cezalandırılana kadar, kimse adaletten bahsetmesin! Tek başına, amirlerinden aldığı emirle hareket eden 23 yaşındaki bir polisi yargılamak, polisin ‘destan’ yazdığını iddia eden iktidarın zulmünü aklayamaz. Gezi direnişinden bu yana, aradan geçen 7 ay içerisinde, polis şiddeti ile yaralananların şikâyetlerinin hiçbirisi dava konusu olmamışken yüzüme gaz sıktığı için yargılanan polise verilecek cezanın adalet duygusuna zerre katkısı yok. Açık ki yargılamanın bu aşamada bırakılması, kırmızı elbiseden ibaret sembolik bir fotoğraf karesinin dünya üzerinde yarattığı etkiyi kullanmanın ve bu vesileyle milyonların isyanını bastırma kaygısının ötesine gidemeyecektir. Sadece, çalışma koşulları ve iş güvenceleri amirlerinin dudakları arasında olan polis memurlarını yargılamak ise Gezi direnişinde hayatını kaybeden, beyin kanaması geçiren, gözlerini kaybeden, kolu bacağı kırılan veya yaralanan herkesin, onların ailelerinin ve biz tesadüf eseri hayatta kalmayı başaranların acısını dindiremez.
ETHEM, ABDULLAH, MEHMET, İRFAN, MEDENİ, SELİM...
Ne yazık ki, Ethem Sarısülük başından bir polis kurşunu ile vurulduğunda, Abdullah Cömert kafasına gaz fişeği isabet ettiğinde, Mehmet Ayvalıtaş 1 Mayıs Mahallesi’nde Gezi eylemlerine katıldığı sırada ezildiğinde, İrfan Tuna işyerinde gaza maruz kaldığında, Medeni Yıldırım Lice’de kalekol inşasına karşı pankart açtığında, Selim Önder Gümüşsuyu’nda oturan kızını ziyarete gittiğinde, Zeynep Eryaşar Gezi Parkı’nda nöbet tutan çocuklarına destek için yürüyüşe katıldığında, Ahmet Atakan katillerin cezalandırılmasını istediğinde, Ali İsmail Korkmaz dövülerek öldürüldüğünde, Serdar Kadakal çalıştığı yerin önündeki sokakta oturduğunda, hiçbirinin üzerlerinde ‘kırmızı elbise’ yoktu. Güzel gözlü kardeşim Berkin Elvan ise bakkaldan ekmek almaya gitmekten daha büyük bir suç işlememişti. Bu insanların basın tarafından tesadüfen yakalanan fotoğraflarının olmaması, fail ve sorumlularının yargılanmaması veya ceza almaması için bir bahane olamaz.
Elbette bugün , başta fikri hak ve özgürlükleri savunan basın mensuplarının, siyasi tutukluların, hak gaspına uğrayanların yanında yer alan ÇHD avukatlarının, özgür bilimi savunan akademisyenlerin yargılandığı ve önümüzdeki pazar üzerinden yedi yıl geçmiş olacak olan Hrant Dink cinayeti gibi onlarca faili meçhul cinayetlerin sorumlularının korunduğu bir hukuki düzlemde, adalet ve hakkaniyetten söz edemeyiz. Tüm bunlara rağmen, yaşananların hiçbiri unutulmayacak ve yaşananlar karşısında maruz kalınan muameleye hiçbir zaman alışılmayacak. Adalet yerini ancak ve ancak verilen hak mücadelesi ile bulacak ve inanıyorum ki Berkin, tam da bunun için uyanacak.