Neslihan Yeldan: Hayat felsefem özgürce yaşamak

“Artık izleyicinin sevmediği karakterleri oynamak istemiyorum” diyor Neslihan Yeldan. Bugüne kadar yer aldığı yapımlarda karmaşık ve derin karakterlere hayat veren başarılı oyuncu, sokakta hangi karaktere rol veriyorsa onunla anılır olmuş.

Deniz Ülkütekin

Her dönemde başarı kazanmış yapımlarda aranılan bir isim Neslihan Yeldan. Bir Demet Tiyatro, Tatlı Kaçıklar, Organize İşler, Kuzey Güney, Kiraz Mevsimi ve İstanbullu Gelin. Saymakla bitmeyecek daha birçok yapım ve tiyatro sahnesinde onlarca oyun... Böylesi dolu dolu bir kariyer Neslihan Yeldan’ın sanat iştahını hiç azaltmamış ama artık hayatında bir önceliği daha var. O da oğlu Aslan. İlişkilerini “oğlum benim kalbim” diyerek tanımlıyor. Şimdilerde Sen Çal Kapımı dizisinde Aydan karakterine hayat veren Yeldan, bu zor ve derin karakteri, kendi oyunculuk yeteneğiyle şekillendiriyor. İstanbullu Gelin’le birlikte edindiği “teyzoş” lakabını artık üzerinden atmak isteyen Yeldan’a Aydan’ın sokaktaki yansımalarını sorduk, laf lafı açtı ve upuzun bir sohbete dönüştü.

"Hayatımı özgürce yaşamak üzerine kurulu bir felsefem var. Toplum baskısını fark edip kendimi durdurduğum zamanlara da kızıyorum, çünkü dönüştük. Ülkeler kendi içinde devrimler, devinimler yaşar. Bunun her zaman aydınlığa gitmesi için elimden geleni yapıyorum, yapacağım."

Fotoğraflar: Kurtuluş Arı

Sen Çal Kapımı büyük bir beğeni topladı. Bunda sizin de payınız büyük...

Teşekkür ederim, son üç yıl oynadığım karakterden farklı bir karakter ve senaryo arıyordum, insanları inandırdığınız rolleri unutturmak, ters köşeye düşürmek de benim mücadelem, şimdi bunu başarmaya çalışıyorum.

Salgın dizinin çekimlerini nasıl etkiledi?

Setimizde her türlü önlemi alıyoruz, kişisel olarak da hijyen şartlarına çok dikkat etmek zorundayız, çünkü yaklaşık 70 kişi birlikte çalışıyoruz. Tabii ki risk altındayız ama bakanımızın aylardır söylediği, insanlara anlatmaya çalıştığı önlemleri fazlasıyla uyguluyoruz. Ben hijyenin dışında destek ürünler de kullanıyorum tabii.

İLLA EĞİTİM, MUTLAKA EĞİTİM

Aydan Bolat karakteri güçlü kadın kimliğiyle kadınlar için etkileyici bir figür olurken zaman zaman tepki de çekiyor. Sizce nasıl davranıyor Aydan?

Aslında oynadığınız karakterlere onay vermek zorunda değilsiniz, hatta kendisine bazen kızdığım oluyor. Aydan’ı bir başkası yorumlasaydı (daha sert, antipatik) herkesin sevdiği başroldeki kıza karşı bir kadın-sevimsiz bir kaynana yapabilirdi. Artık seyircinin sevmediği rolleri oynamayı çok istemiyorum. Bunu Sahra dizisinde yaptım ve yıllarca kötü kadın olarak hatırlandım. Ben Aydan yorumumda insanlar karakteri sevmese bile ona hak verecekleri bir şekilde oynamaya gayret ediyorum. Kimse saf kötü değildir, herkesin bir sebebi vardır.

İstanbullu Gelin’de “teyzoş” olarak nam salmıştınız. Aydan karakteri teyzoşun önüne geçmeyi başardı mı?

İstanbullu Gelin üç sezon insanların en sevdiği diziydi. Sen Çal Kapımı henüz 10 bölüm oynadı. Senem karakterinin önüne geçmek değil ama onu performansımla unutturmam gerekiyor. Rollerime kan, can verdiğim için hepsi benim emeğim, benim bebeğim. Ancak bir süredir Teyzoş yerine Aydan diye çağrıldığımı söyleyebilirim.

Dizide Kerem Bürsin’in oyunculuğu da konuşulur oldu. Siz kendisini ve Hande Erçel’le uyumunu nasıl buluyorsunuz?

İkisini de daha önce tanımıyordum, hiç beraber çalışma ya da tanışma alanımız olmamıştı. Bizim dizide hem oyuncuların sinerjisi tuttu hem de çabuk kaynaşıldı diyebilirim. Bir dizi seti için en gerekli etkenlerden birini hallettik. Ayrıca Hande ve Kerem sete saygılı, işlerinde çok disiplinli oyuncular. Sette benim de olmazsa olmazım bu, o yüzden keyfim yerinde.

İstanbul Konservatuvarı mezunu olarak günümüzdeki konservatuvarlı oyuncuları nasıl buluyorsunuz?

Konservatuvar eğitiminin bir oyuncuyu, hemen kapıdan çıkar çıkmaz oyuncu yapmayacağını söyleyebilirim. Ne mezunlar verdik, ama sektörde tutunamadılar. Disiplinli, insanlara saygılı, tecrübelerinden yola çıkan, dünyayı takip eden, gözlem yapmayı bilen kişiler hep öne geçti. Ama mutlaka eğitim, illa eğitim. “Benim içimde oyunculuk var, ne yapmalıyım” sorusu bana her gün sorulur, cevabı bu.

Doksanlı yıllarda çok beğenilen Bir Demet Tiyatro ve Tatlı  Kaçıklar’da rol almıştınız. Bugün hâlâ onları izleyen büyük bir kitle var. Sizce o dönemi farklı kılan neydi?

İnsanlarda hayata bakış açısı hep değişiyor. 20 yıl öncenin işleri farklıydı, zannediyorum aranan yakın tarihin naifliği, saflığı, pervasızlığı. Çünkü her yeni dönem daha kaotik. Şimdi 20 yıl önceye göre daha çok derdimiz, stresimiz var ama bunlardan da sanat çıkarmayı, yeni projeler üretmeyi başarıyoruz ya helal olsun bize!

"Çocuk yetiştirmek hayatın en zor ama en keyifli alanlarından biri. İlk önce herkesin çocuk sahibi olmaması gerektiğini söylemeliyim. Bir işi layıkıyla yapmak istediğinizde ona bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi vermelisiniz. Bu ülkede çocuğunuzu iyi yetiştirmek isterseniz maddi zorlukları da var. Aslan özel bir çocuk, üstün zekâlı. Ama eğitimi küçümsediği, ona göre bir sistemde okumadığı ve okulu sevmediği için akademik başarısı zayıf."

İLBER ORTAYLI'NIN KÜÇÜĞÜ

Bir söyleşinizde “hem anne hem babayım” demiştiniz. Türkiye’de tek başına çocuk büyütmenin ne gibi zorlukları var size göre? 

Dünyanın her yerinde tek başına çocuk büyütmek zor. Benim derdim Türkiye topraklarında olmaktansa maddi manevi yardımsız olmak. Bilmiyorum ki Norveç’te yaşasaydım hayatım daha mı kolay olurdu. Sonuçta bir çocuğun sorumluluğunu almak tek başına olmak nerede yaşarsan yaşa zor. Mesleğimi en iyi şekilde yapma çabamın içinde çocuğumu büyütebilmek için para kazanma derdi de var.

Oğlunuzla kürek sporu yaptığınız bir fotoğrafınızı gördüm. Birlikte pek çok etkinlik yapıyorsunuz. Çocuğunuzla çok şey paylaşmak sizi ne yönde geliştiriyor?

Çocuk yetiştirmek hayatın en zor ama en keyifli alanlarından biri. İlk önce herkesin çocuk sahibi olmaması gerektiğini söylemeliyim. Bir işi layıkıyla yapmak istediğinizde ona bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi vermelisiniz. Bu ülkede çocuğunuzu iyi yetiştirmek isterseniz maddi zorlukları da var. Aslan özel bir çocuk, üstün zekâlı. Ama eğitimi küçümsediği, ona göre bir sistemde okumadığı ve okulu sevmediği için akademik başarısı zayıf. Yoksa evde İlber Ortaylı Jr’la yaşıyorum. Doğduğu andan itibaren hayatımı çok değiştirdi, mucizeler getirdi  ve mücadelelere soktu. Benim ilk ve vazgeçemeyeceğim önceliğim, kalbimdir oğlum. 

TİYATRODA GÜZEL GÜNLER YAKIN

Türkiye’de alternatif tiyatrolardaki yeni yaklaşımları nasıl buluyorsunuz?

Son üç senedir Afife jüri üyeliğim sayesinde daha fazla oyun seyretme şansım oluyor. Ne şanslıyız ki tiyatroya ilgi çoğaldı. Alternatif tiyatroların küçük bir bütçeye rağmen ayakta kalma çabaları, yapımları seyirciye ulaştırma dilekleri her şeye rağmen alkışlanması gereken bir tavır, çünkü ülkemizde sanat desteklenen ve korunan bir yerde değil. Şimdi sahnelerin çoğu kapalı olsa da güzel günler yakında, inanıyorum. Sanat yangında ilk kurtarılacaklar arasında olmalı.

Son dönemde tiyatroda dikkatinizi çeken oyun, oyuncu ve oyun yazarı var mı?

Uzun bir listem var aslında, buraya sığmaz belki, çünkü çok parlak oyuncular ve yönetmenler var. Birini söylesem diğerinin hatırı kalır. Ama ben 18 yaşımdan beri sahnede olduğum için kalbim önce tiyatro için atıyor. Uğur Kanbay, Merve Dizdar, Berker Güven, İdil Sivritepe, Cem Yiğit Üzümoğlu çok yetenekli genç oyuncular. Sami Berat Marçalı, Berkun Oya’nın yazdıklarına hayranım. Son sezonlarda çok severek izlediğim oyunlar arasında ise Dünyada Karşılaşmış Gibi, Red Light, Bir Meşrutiyet Faciası Yahut Gündüzlerimiz ilk aklıma gelenler. Adı olmayanlar yer yetmediği için, yoksa cidden listem kabarık.

Vazgeçemediğiniz başucu kitaplarınız var mı? 

Yine cevabı uzun bir soruya geldik, ama tiyatro kitaplarım, kişisel farkındalıkla ilgili olanlar, oyuncu koçu olduğum, online ve birebir de ders verdiğim için de eğitim kitapları hep elimin altındadır.

"Kendine bakmayı seven bir insanım, zaman zaman bırakmayı da beceriyorum, ama oğlumun bana izin verdiği ölçüde, çünkü yaşı gereği artık hemen her teklifime hayır diyor. Eğer hayır cevabı aldıysam spor yapıyorum, içinde pilates, fonksiyonel antrenman, kürek çekmek ve yürüyüş var. Saçıma cildime bakımlar yaptırıyorum. Haftada bir mutlaka masaja giderim. Temiz, fit, mis gibi olmayı çok seviyorum..."

KENDİMİ DURDURDUĞUMA KIZIYORUM

Yaklaşık beş yıl önce bikinili bir fotoğrafınızı silmek zorunda kalmıştınız. Geçen beş yılda ülkede kadınlara yönelik baskı sizce arttı mı?

Instagram profilimde bikinili fotoğraflarım var ama illa bikinili poz vereyim derdinde biri değilim. Beynimizin -aydın da olsak, eğitimli de olsak- yıkandığı bir toplum baskısı var ama ben önce huzurlu olmak istiyorum. Bu demek değil ki bikinili dekolte pozlar vermiyorum. Hayatımı özgürce yaşamak üzerine kurulu bir felsefem var. Toplum baskısını fark edip kendimi durdurduğum zamanlara da kızıyorum, çünkü dönüştük. Ülkeler kendi içinde devrimler, devinimler yaşar. Bunun her zaman aydınlığa gitmesi için elimden geleni yapıyorum, yapacağım.

KÜREK, YÜRÜYÜŞ, KİŞİSEL BAKIM, SANAT

İşten sonraki zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Kendine bakmayı seven bir insanım, zaman zaman bırakmayı da beceriyorum, ama oğlumun bana izin verdiği ölçüde, çünkü yaşı gereği artık hemen her teklifime hayır diyor. Eğer hayır cevabı aldıysam spor yapıyorum, içinde pilates, fonksiyonel antrenman, kürek çekmek ve yürüyüş var. Saçıma cildime bakımlar yaptırıyorum. Haftada bir mutlaka masaja giderim. Temiz, fit, mis gibi olmayı çok seviyorum, ama yemek yemeye bayıldığım için fit kısmını zaman zaman es geçiyorum. Yeni restoranları arkadaşlarımla keşfetmek hoşuma gidiyor. Dönemin elverdiği ölçüde sosyalleşiyorum, açıkhava konserleri gibi. Sanat hayatımın olmazsa olmazı. Güzel bir sergi, oyun, müze, bir müzik dinletisi bana hep nefes aldırır. Maddi dünyanın tatminleri de bana yetmez, maneviyatsız ben ben olmam. Bu yüzden şifacı tarafım da vardır, iyi bir dinleyiciyimdir, insanlara şefkatle yaklaşır, empati kurarım. Hayat sadece çalış-kazan-harca olmamalı.