Kimisi dondurma kimisi kremalı pasta!

Galeri Anna Laudel’de Berlinli sanatçı Anke Eilergerhard’dan ‘Resilience’ silikon heykeller sergisi, bütün duyularımıza seslenerek düş dünyasına götürüyor.

Yazgülü Aldoğan

Galeriden içeri girdiğinizde sizi adeta küçük bir kız çocuğunun hayal dünyası karşılıyor: Tozpembe, uçuk yeşil ve krem renklerinde kocaman topların üzerinde porselen yemek takımları dizili! O kocaman toplar da günümüzde en çok bunu düşündüğümüzden olsa gerek, koronayı mı anımsatıyor? Bir insan boyundaki bu heykellerin yüzlerce, hatta binlerce küçük parçadan oluştuğunu inceleyince anlıyorsunuz. Üst katlarda farklı renklileri var: pembeli yeşilli, mavili olanı var, duvarda asılı olan kobalt mavisi, kırmızı ve siyah ikilisi, kendisine ayrılmış siyah bir odada çilekli bir devasa dondurma gibi duran ve insanda yalama arzusu uyandıranı!

Lacivert dore çay takımıyla bir bütün oluşturmuş olanı? Anna Laudel Galerisi’nin pandemi sonrası konuk sanatçısı, cesaret edip Türkiye’ye gelmiş Berlinli bir Alman: Anke Eilergerhard ve eşi. Anke ile heykellerini yapım sürecini konuşuyoruz; kullandığı materyal, özel bir silikon (polyorganosiloxan). Bunu pasta kreması sıkar gibi bir makineyle sıkıyor. Yakından baktığınızda zaten aynen krema görünümünde. Tam tahmin ettiğim gibi bu materyal, önce renksiz, onlara istediği rengi katıyor, sonra silikon yumuşakken sıkıyor ve donduğu zaman taşlaşma sağlanıyor. Serginin adı olan “Resilience” biraz da buradan geliyor: “Direnç ve esneklik” , dayanıklılık ve rezonans.

Bu arada isteği çanak çömleği, yani porselenleri de içine yerleştiriyor ve böylece herhangi bir yapıştırıcı kullanmadan o parçalar orada sağlam bir şekilde duruyor. Orta boy bir heykeli, düşünme tasarlama aşaması hariç, yaklaşık 6 haftada gerçekleştirebiliyor Anke. Sergilenen bütün eserler 10 yıllık bir süreçte bitmiş. Eşi “Onun için de zengin olamıyor” derken bu titiz ve uzun süreçten şakayla karışık, rahatsız! Anke, işin felsefesini de anlatmak için çok çabalıyor, “sürrealistik, puristik, barok heavan” diyor, mutfak objelerinin geleneksel kullanışını reddederek sanat içinde kullanımını feminist tepkiye oturtmak zorlama geliyor bana?

Zaten modern sanatı ille de sanatçısının anlatması gerekli değil, sizin ne anladığınız, onu sanat yapan! Ben Alis Harikalar Diyarı’nda tadı aldım. Küçükken pastalar, kekler yapan anneannesinin mutfağında çok dolaşmış bir küçük kızın bilinçaltı! Dondurmalar, kekler. Hele bir mor vardı, erikli dondurma! Renkler, formlar, sanki sadece görsele değil, bütün duyularımıza hitap ediyor.

Zaten Anke de 30 yıldır heykellerini “katmanlı kek” motifi üzerine yoğunlaştırdığını ve böylece krem şantinin dairesel şekline odaklandığını anlatıyor. Bir sergiyi gezerken sanatçıyla birlikte olmak çok keyifli. Anke, daha sonra yolladığı mail’de, beni çalışma sistemini göstermek için Berlin’deki atölyesine çaya davet ediyor.

Pandemi sonrası gitsem? Anke, dünyanın çeşitli yerlerinde sergiler açıyor, ödüller alıyor. Kendisine bu sergilerin fotoğraflarında aynı eserleri gördüğümü, bunları satıp satmadığını da soruyorum, yanıtı güzel: “Ben, buralarda söylendiği gibi sadece hava ve aşkla yaşamıyorum, elbette eserlerimi satıyorum!” Anlaşılan Anke ile daha epey yazışacağız, bu eserlerin aynılarını yapmak da zor olmuyor mu? Gerçi Rodin de Picasso da yapmıyor muydu?