Kim Etti Bu Teklifi Sana?

cumhuriyet.com.tr

Avrupa Birliği’nin (AB) 2009 yılı İlerleme Raporu’nda Atatürk’ü Koruma Kanunu, ifade özgürlüğünün önündeki engellerden biri olarak gösterilmektedir. 1951 yılında çıkarılan Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanun, demokratik düzene geçildiğinde, devrimin karşısındaki güçlerin Atatürk’ün manevi varlığına karşı başlattıkları kaba saldırıları önlemek için çıkarılmıştı.

Dönemin hükümeti, kanunu mutlaka çıkarmak istemesine karşın, kendi saflarından gelen direnç karşısında başarısızlığa uğramaktan çekinmekteydi. Direnenler, 1924 Anayasası’nın 69. maddesini dayanak yaparak kişi lehine yasal düzenleme yapılamayacağını savunmaktaydılar.

Hükümete yakınlığıyla bilinen bir milletvekilinin istemi üzerine Prof. Hirsch “Anayasa, başka şeylerin yanı sıra, bir şahsa imtiyazların tanınmasına imkân sağlayacak yasaların çıkarılmasını yasaklamaktadır…. Tasarıda ceza hukuku normlarıyla korunması öngörülen hukuki varlık bir şahıs olarak Atatürk değildir. Burada korunmak istenen Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusuna karşı Türk milletinde genel olarak yaygın bulunan hayranlık ve saygı duygusudur” şeklinde bilimsel görüş belirttikten sonra tasarı yasalaşır. Görülmektedir ki korunan Atatürk değil, Atatürk’e duyulan saygıdır. Son çözümlemede bireydir/insandır. Dine, Tanrı’ya, bayrağa karşı yapılan saldırılarda da korunan din, Tanrı, bayrak değil insanların bağlılık duygusu, saygısıdır.

İfade özgürlüğü savunulurken bireylerin değerleri de korunmak durumundadır; ifade özgürlüğü, bireylerin bağlılık duygularına yapılacak saldırıları içermez. Öte yandan, kaba saldırılar, sövme, hakaret vb. söylemlerin ceza yasalarıyla yaptırıma bağlanmış olması ifade özgürlüğünü yabancı unsurlardan arındırmak anlamına da gelmektedir.

Gerçekten de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir kararında açıklandığı üzere “ortak hukukun değişmez ilkesi olan başkalarının haklarına saygı (gereği) hakaret, sövgü ve iftira niteliğindeki ifadeler esasen düşünce özgürlüğünün özneleri olamayacağı için yasaklama” özgürlük alanının arındırılması demektir. Kaldı ki bu tür ifadeler fiziksel saldırıdan daha az kötü olmadığı gibi uygar toplumlarda buna izin verilmemesi gerektiği de unutulmamalıdır.

Önceleri “laiklikte çok ileri gittiniz”, ardından “Atatürk resimlerini indiriniz” dediler. Şimdi ve önemlisi Atatürk’ün anısına saygının, bağlılık duygusunun korunması şöyle kalsın hakaretin önünün açılması önerilebilmektedir. Ve en önemlisi de AB temsilcilerine, Türkiye’den böyle bir öneri yapılıp yapılmadığı araştırılmalıdır. AB’ye de “kim etti bu teklifi sana” diye sorulmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin “papuççu muştalarına” gereksinimi olmadığı da hatırlatılarak!..