Kılıçdaroğlu: Yaz tatillerinde tren istasyonunda yumurta satardım

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Liderlerle Bayram Sohbetleri” programında, çocukluk ve gençlik yıllarındaki anılarını anlattı. Kılıçdaroğlu, yaz tatillerinde arkadaşlarıyla birlikte çalıştığını belirterek, “Karpuz tarlasında çalıştım. Biriket imalatında çalıştım. Tren istasyonunda bir dönem haşlanmış yumurta sattığım oldu” dedi.

cumhuriyet.com.tr

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Liderlerle Bayram Sohbetleri” programında, Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın sorularını yanıtladı. 

Kılıçdaroğlu'nun konuşmasından satır başları:

“BAYRAM TOPLUMUN KAYNAŞMASI İÇİN ZORUNLU BİR UNSUR”

“Bayram aslında toplumun kaynaşması için, oturup düşünmesi için, bir arada olması için zorunlu bir unsur. Bazen milli bayramlar var, ulus olmanı bilinci içinde verdiğimiz mücadelelerin önemli tarihleri bayram olarak kutlanıyor. Dini bayramlarımız var. Özellikle Ramazan bayramı gibi bayramlarımız İslam dünyasının ülkelerinde kutlanıyor. Bayramlar, aile içerisindeki kavgaların sonlandırılmasının öncüsü oluyor. Türkiye’de bir dönem sıklıkla yaşanan kan davaları bayramda sonlandırıldı. Bayramları bu şekilde görmek gerekiyor. 

“TREN İSTASYONUNDA YUMURTA SATARDIM”

Yaz tatilleri olunca arkadaşlarımızın bir kısmı çalışıyordu. Ben de çalışmak istedim. Sonuçta babam bir memurdu ve düzenli geliri vardı. Arkadaşlarımızın bir kısmının babaları memur değildi ve çalışırlardı. Biz de çalışmaya öykündük. Mesela karpuz tarlasında çalıştım. Ağaç gölgesinde yemek yerdik öğlenleri. Biriket imalatında çalıştım. Dolayısıyla biz hepimiz tren yolcularını görmek için istasyona giderdik. İstasyonda bir dönem haşlanmış yumurta sattığım oldu. Hatta biraz renk sarı olsun diye soğan kabuğunda kaynatırdık. Elde ettiğimiz büyük gelirler yoktu tabi… 

“ÇOCUKLARIMIN GEÇTİĞİ YERLERİ GÖRMEK İSTERDİM”

O yıllarda okumayı seviyordum. Okumaya Kerime Nadir’in romanları ile başladım. Bizi çok duygulandıran romanlardı. Daha sonra Kerime Nadir’in kitabı görünce, ilkokul öğretmenim Kemal bunları okuyorsun dedi. Gel ben sana bir kitap vereyim dedi. O zaman Yaşar Kemal’in İnce Mehmedi’ni verdi. Onu okudum. Daha sonra birkaç yabancı yazarın kitabını okudum. O zaman küçük bir yer tabii, şimdi daha büyüdü ama yine de bozulmadı. Eskiden oturduğumuz evler duruyor mu bilmiyorum. Aslında çocukluğumun geçtiği yerleri yeniden görmek isterim ama siyasetçi olunca pek mümkün olmuyor.  

“BAŞARILI BİR ÖĞRENCİYDİM”

O yıllarda hatırladığım yine başarılı bir öğrenciydim. İstiklal Marşı’nın 10 kıtasını ezberlemiştim. Hangi gerekçe ile ezberlediğimi bilmiyorum ama şunu hatırlıyorum. Veli toplantısı vardı, babam da gelmişti. Öğretmenler beni çıkardı ve ben İstiklal Marşı’nı 10 kıtasını okudum. Daha sonra Tunceli’de ikili bir eğitim vardı. Munzur’un kenarındaydı. Orada da şu anımı hatırlıyorum. Dergi alacak paramız yoktu. Dergiler çok güzeldi ama çizgi romanlar ve karikatürler vardı. Bunları arkadaşlardan alırdık. Rahmetli babam Genç’te görev yapardı. Orada gazete okurduk. Tabii gazeteler günlük gelmezdi. Haftalık olarak okuyabilirdik. Az insan gazetelerle buluşabilirdi o zaman. Malkoçoğlu’nu ve sinemaların tahlillerini dikkatle okuduk. Teksas, Tomris ve Zagor’u daha sonraları gördük. Genç gibi bir yerde böyle eserlerin satılması gibi bir durumda yoktu. 

“CUMHURİYET İLE TANIŞMAM...”

Babama haftalık Cumhuriyet gazeteleri gelirdi. O gazeteleri alırdım, Cumhuriyet ile tanışmam öyle oldu. Malkoçoğlu vardı, büyük bir dikkatle okurdum. Rahmetli annem kızardı gözlerin bozulur diye kitap okurken. Ortaokul son sınıfa doğru elektrik geldi. Gaz lambası duvara asılırdı, biz de bir köşede ödevlerimizi yapardık. Annem kızmasın diye okumayı gizli yapardım. Annemin en büyük merakı, okuma yazması yoktu onun, ben gazete okurken "Kemal burada ne yazıyor?" diye sorardı, ben de anlatırdım. İnsanoğlunun aya ilk ayak bastığı zaman büyük haberler yapılmıştı. Radyo vardı ama belli gün ve saatlerde açılırdı. Babam haber dinlerken açardı. Rahmetli annem, insanoğlunun aya gidişine hiç inanmadı. Orası Allah’ın nurudur, oraya ayak basamaz derdi. Ölünceye kadar da inanmadı. Evlat olarak biz de bir şey söylemezdik tabii. 

 “AİLEDE, BABASININ YANINDA EŞİ İLE KONUŞAN İLK KİŞİYİM”

Annem benim sırdaşımdı. Babam otoriterdi tabii, hiçbir çocuğunu kucağına almıyordu zaten. Dertlerimizi annemize anlatırdık. Abim ilk evlendiğinde, babamın yanında eşi ile konuşmazdı. Evlendim İstanbul’a geldim. Rahmetli annem ve babam bize geldi. Babamın yanında hanımla konuşamıyoruz. Anneme söyledim, hanımımla konuşması için babama izin vermesini söyledim. Onlar da izin verdi. Bizim ailede, babasının yanında eşi ile konuşan ilk kişi benim. Anneyi sırdaş olarak görüyorduk. Bir şikayetimiz olduğu zaman annemize iletirdik.  

Üniversitede okuduğum için bize biraz daha ayrıcalıklı davranılırdı. Rahmetli babam para gönderirdi. PTT’ye yatırır ve gider o parayı çekerdik. Böyle olunca benim aylık almam, genelde ayın 5 veya 6’sını bulurdu. 4 arkadaşım ile çok samimiydim. Bir Pazar günü hiçbirimizde para yok. Sabah kahvaltısı yapmadık, öğle yemeği yemedik ve bir arkadaşımız vardı, o mutlaka Elazığ’dan bir şeyler getirmiştir diye. Bahçelievler’den Cebeci’ye yürüyerek gittik. Mehmet Topçu, bulgur getirdiğini söyledi ve orada bize pilav yaptı. Hayatımda yediğim en güzel pilavlardan biri oldu.

“GÜNLÜK HARCAMAMIN 10 LİRAYI GEÇMEMESİ GEREKİYORDU”

Mehmet’e de Turgut’a da selam göndermek istiyorum. 4 arkadaş da Maliye Bakanlığı’nda önemli sınavları kazandık. Ben hesap uzmanlığı kazandım o zaman. Turgut Atalay daha sonra Diyarbakır’da belediye başkanlığına aday oldu. Dolayısıyla her birimiz bir yerlerde görev aldık. Dördümüz de bilgi ve kitap okuma konusunda yarışırdık. En iyi kitabı biz okuyalım diye yarışırdık. Dolayısıyla öğrencilerin çok iyi imkanlarla yaşaması mümkün değil. Günlük harcamamanın 10 lirayı geçmemesi gerekiyordu. Kebapçıya giderdik bazen ve orada yemeğimizi yerdik.

“EYLEMLERE KATILIRDIM AMA HİÇ GÖZALTINA ALINMADIM”

Ortaokulda şiir yaptığımı hatırlıyorum. Yerel gazete vardı. Turan gazetesi. Oraya yazdığım şiirleri götürürdüm ve gazeteyi alırdım. Orada yazdığım şiirler vardı ve ben Çam ağacı için bir şiir yazdım. Bizim okulumuz daha sonraki süreçte Gazi Üniversitesi’ne dönüştü. Sınıflarımız birinci sınıfta kalabalıktı ancak sonra sınıfa doğru daha kalabalıklaştı. Siyasi olaylar da Dil ve Tarih ile başladı, ben de katılırdım tabii. Aradan yıllar geçti, hesap uzmanlığı yaptığım dönemde Niyazi Adalı Kurul Başkan yardımcılığı yapıyordu. Niyazi bana sordu, ‘Sen hiç öğrenci olaylarında tutuklandın mı’ diye. ‘Hayır ama yürüyüşlere katıldım’ dedim. 

SORU: KENDİNİZİ İSKANDİNAV SİYASETÇİLERİNE BENZETİYOR MUSUNUZ?

Olgun bir demokraside siyasetçinin yapması gerekeni yapıyoruz. Bürokrasiye girdiğimde, bu kültürü aldım. Hesap uzmanı olarak göreve başladığımda Nusret Kester diye üstadımız vardı. Elinde küçücük kurşun kalem arkasında kamış vardı. Geldiği şartlar onu değerli kılıyordu. Nerelerden ne zorlukla geldiği.. Hiçbir zaman bir kağıdın arkası boşsa onu asla yırtıp atmadım onu kullandım. Hala devam eder bu alışkanlığım...