Kibele’de ‘Döngüsel İzler’

Tomur Atagök’ün retrospektif sergisi 18 Şubat’a kadar Kibele Sanat Galerisi’nde görülebilir.

Gülçin Gülan
İş Sanat Kibele Sanat Galerisi 2020’nin ilk retrospektif sergisini doğa ve kadın hakları savunucusu ressam, araştırmacı, akademisyen ve müzeci kimliğiyle de tanınan Tomur Atagök ile açtı.

Yüzün üzerinde eserin yer aldığı sergi sanatçının kendini de sorgulayarak yarattığı kadına dair işlerle başlayıp, kadının doğurganlığından gelen bir güçle savunduğu toplum ve yaşamın sürmesi için olmazsa olmaz olan doğa ile devam ediyor. Sergiye, “Aç Perdeyi Yavaşça (1982)” ile giriyorsunuz ve Atagök’ün yaşamının ayrılmaz parçası olan sanat serüvenini betimleyen pek çok obje, yazı ve fotoğraflardan oluşan “Anılar (2017)” kolajlarıyla çıkıyorsunuz sanatçının üretiminin içinden.

Eserlerinde tanrıça ile sıradan kadının aynı kökten geldiğini gösteren Atagök, “Kadının kendini mühimsemesi gerekiyor. Öncelikle aile içinde, kadın erkek arasında, birlikte yetiştirecekleri çocuklara da geçen bir karşılıklı görüşme, diyalog olması lazım. Asıl önemli olan sanat değil insanın konuşup birbirini anlamaya çalışması. Bunu da mesaj olarak kendi yapıtlarımda kullanıyorum” diyor.

Atagök yaşanılan anı sorgulayarak resimlerinde konuşturuyor, “İnsanın devamlı hem kendisini hem başkasını sorgulaması lazım ki, neyin yanlış neyin doğru olduğunu düşünmeye başlasın. Konuşmazsanız yanlış ve doğru üzerinde de fazla odaklanmıyorsunuz. Bu nedenle ister istemez resimlerimde yazı kullanmaya başladım. Çünkü insanlar sadece gördükleriyle değil okuduklarıyla da etkileniyorlar” diyerek bunun en açık örneklerini Uğur Mumcu cinayetinin hemen ardından 1999’da yaptığı, üzerinde büyük harflerle Mumcu’nun,  “SUSMAYI, KENDİ KABUĞUNUN İÇİNE ÇEKİLMEYİ BİR YAŞAM BİÇİMİ, BİR KİŞİLİK SİMGESİ OLARAK BENİMSEYEN İNSANLAR VARDIR. ÖZGÜRLÜKLERİ VE SİLAHLARI KONUŞMAMAKTIR. HER ADALETSİZLİK ONLARIN EYLEMSİZLİĞİNDEN GÜÇ ALIR BİRAZ DA…” sözleri yazan biri kağıt diğeri metal üzerine yaptığı iki tabloda veriyor. Sanatçı 2012’de yaptığı “Tomur Atagök’den” adlı oto portre tadındaki eserinde de bu sözlere farklı bir biçimde yer vererek Mumcu’yla bağının sadece duygusal değil fikirsel olduğunu gösteriyor.

İstanbul’da doğan Robert Kolej'den mezun olduktan sonra ABD'de Oklahoma State University (BFA) ve College of Arts and Crafts ve University of California, Berkeley (MA) derecelerini alarak Türkiye'ye dönen 1980-1984 yılları arasında MSGSÜ İstanbul Resim ve Heykel Müzesi Müdür Yardımcılığı görevinden sonra Yıldız Teknik Üniversitesi'nde 2006’ya dek sanat eğitimine hizmet eden Atagök aynı zamanda Türkiye’deki akademik müzecilik eğitiminin kurucularından, nerede olursa olsun devamlı olarak sanatçının toplumla buluşmasının gerekli olduğunu düşünen bu bağlamda 1966’dan bugüne yurt dışı ve Türkiye’de 47 kişisel sergi açan ve çok sayıda karma sergiye katılan bir sanatçı.

Atagök, “İnsanlar arasında iletişim çok önemli. Müzenin de bu iletişime çok büyük katkısı olabilir. Maalesef ne müzelerde ne galeriler de yeterince devlet desteği aldığımızı düşünmüyorum. Sadece yapabilecek insanlar kendi güçleriyle yapıyorlar. Dolayısıyla toplumla yeterince güçlü bir iletişim sağlayamıyoruz. Dünya Müzecilik anlayışı bakımından da çok zayıfız. Tam olarak bir netleşme yok. Müze aslında mesaj yeridir. Amacın belirlenip, ne gibi yöntemler, stratejiler kullanılacağının düşünülmesi lazım. Biz bir takım eski objeleri bir araya koyup sergiliyor ve bunun izleyici için bir anlam taşıyacağını düşünüyoruz. Halbuki bizim vizyonumuz, misyonumuz ve iletişim yöntemlerimiz birbiriyle tutarlı olarak çalışmalı. Ben neyi tanıtmak istiyorum? Kadını mı, İstanbul’u mu, Türkiye’yi mi? Bunun üzerine odaklanmak onu geliştirmek lazım.” diyerek müzeciliğin ciddiyetle ele alınmasını istiyor.

Atagök’ün belgesel tadındaki 80’lerden günümüze uzanan retrospektif sergisi “Döngüsel İzler”, Kibele Sanat Galerisi’nde 18 Şubat’a dek ziyaret edilebilecek.