Keşkelerin şampiyonu Arda Turan

Arda Turan futbolumuzun yetiştirdiği en yetenekli isimlerdendi, kariyerini hızla eritti, golleriyle değil skandallarıyla anılır oldu...

Arif Kızılyalın

İnternetinizin arama motoruna, ‘o ismi’ yazdığınızda, ‘Başakşehir FK’da kiralık olarak forma giyen FC Barcelonalı Ulusal Futbolcu’ ifadesi çıkmayıp, ‘Kavga, dövüş, hakaret, tehdit, tabanca, saray’ sözcükleri ekrana yansıyorsa, artık, ‘sadece ve sadece’ bir futbol figürü değilsiniz demektir.

Evet, Arda Turan’ın yola ilk çıktığı günlerde düşleri süsleyen yaşam öyküsünün kısa bir özeti bu aslında.

Peki Arda Turan kimdir?

Bugünlerde barda tartıştığı popçunun burnunu kırmak, silahla ‘hastane basmak’ gibi mafyavari eylemlerle ismi geçen Arda Turan, yaklaşık 15 yıldır Türkiye gündemini meşgul eden hatta adı bir ara, ‘100 ünlü Türk’e erişen ünlü bir futbolcu. Türk altyapılarında yetişip bizim coğrafyanın en yüksek bonservis bedeliyle (41 milyon Avro) bir Avrupa takımına transfer olan yegâne isim.

Gel gelelim bu denli parlak bir markayken nasıl dibi gördü Arda? 

İşte uzmanların bile yanıt bulamadığı soru bu aslında! Psikologların ilk seansta hastalarına sordukları gibi, “Biraz derinlerine inip çocukluğuna bakmak gerek” derseniz, karşımıza çok ama çok farklı naif bir Arda çıkıyor. Hele çocukluğu gerçekten örnek alınacak bir story. THY’nin sendikacı kökenli çalışanı baba Adnan Bey’le anne Yüksel Hanım’ın üzerine titrediği minik Arda, oturduğu semtin o yıllardaki lakabıyla ‘Koca Kafalı Maradona’sıdır. Öyle ki oğulları hem okusun hem futbolcu olsun diye sosyal demokrat yapıdaki Turan ailesi; Arda’yı okuldan sahaya, dershaneden eve götürmek için seferber olur. Günün birinde Arda’nın amatör semt takımı Altıntepsi’de yıldızı parlar ve şimdilerde rahmetle andığımız Zafer Koç’un da çabalarıyla Galatasaray’a gelir. Yıl 1998’dir. Sonra meşakkatli bir süreç başlar. Bu kez Bayrampaşa’yla Florya arasında mekik dokurken araya Şehremini Anadolu Lisesi de girer. ‘Matematik, fizik, kimya’ gibi futbolcu tayfasının sevmediği derslerde başarılıdır. Ama futbola kırar direksiyonu mecburen. Okul, antrenman, kamp, hafta sonu eski Ali Sami Yen Stadı’nda top toplayıcılık; Hagi’nin, Tugay’ın, Hakan’ın gollerini zihnine kazımak derken G.Saray PAF Takımı’nın yıldızıdır ama altyapının yüzüne bakılmadığı yıllarda Vestel Manisaspor’a kiralanır. Ağlayarak gitse de kazandığı para, o günlerde ‘ev, araba’ aldırtacak cinstendir!  Kazancıyla babasının borçlarını kapatır, oturdukları evi daha yaşanılası hale getirir. Bu ayrılık, Arda’nın parlamasında kilometre taşıdır. Hele 5-3’lük Manisa-Fenerbahçe maçında gol atmaz mı? Hemen eski kulübünün dikkatini çeker, “Kim bu çocuk” derlerken ‘bizim Arda’ yuvasına döner. Artık G.Saray’ın umududur, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda yıldızı iyice parlayacak, Fatih Terim’le elde edilen yarı final oynama başarısında golleri ve asistleriyle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da dikkatini çekecektir. Futboldan kazandığı parayı ailesiyle birlikte değerlendirmesi, yetiştiği toprakların kulübü Altıntepsi’deki antrenör, arkadaş, eş-dost hatta mahallenin bakkalına bile dokunuşu, LÖSEV başta olmak üzere birçok hayır kurumunun ekran yüzü oluşu, bir tür ‘Arda-Mania’ başlatır 2010’lu yıllarda... Atatürkçü modern bir Türk insanı kimliğindedir. Cumhuriyet gazetesinin ‘gelecek vaat eden futbolcu adayı’ ödülünü alır, ertesi yıl yine Cumhuriyet’in 29 Ekim özel ekine yazdığı yazı, futbolcu tayfasının kolay cesaret edemeyeceği  bir meseledir o senelerdeki AKP coğrafyasında...

Arda bir dönem Messi’nin takım arkadaşıydı

Çevre kirliliği!

G.Saray’ın en genç kaptanı oluşu; goller, asistler derken baş döndürücü bir yükseliş yaşar Arda.  Gelgelelim ‘cin’ şişede durmaz; 5’er,10’ar atlanan şöhret basamaklarının ardından genç yıldızın ismi, magazin basınında da sıkça anılmaya başlar. Önce “Sadece dostuz. Zaten arkadaşımın kız arkadaşıyla çıkmam mümkün değil” dediği sinema oyuncusu Sinem Kobal’la neredeyse evliliğin eşiğinden dönen ilişki, gece kulüplerinde magazin basınına verdiği görüntüler, “Parası neyse veririm” diyerek kız arkadaşının yaş günü için sinema salonunu kapayışı ve meşhur adale sakatlığı, Arda’yı düşüş trendine geçirir. Kimilerine göre ‘baba sözü’ dinlememiştir, kimilerine göre Acun Ilıcalı ve yakın arkadaş çevresinin kurbanı olmuştur. Sakat sakat forma giydiği maçlarda düşen performansı ve bir Fenerbahçe derbisinde kendi taraftarınca ıslıklanış, onu G.Saray’dan kopartacaktır. Rotası ise F.Bahçe’nin iki misli para vermesine karşın İspanya’dır. Atletico Madrid’e imza atar, G.Saray’a 13 milyon Avro kazandırarak. Sadece Sarı-Kırmızılılar değil, Altıntepsi de sebeplenmiştir bu transferden yetiştirici payı alarak... Artık Arda, başka dünyaların adamıdır. Yine de ara sıra eskiyi hatırlar, mesela Madrid’de tanıştığı Türkleri evinde ağırlamak gibi... Futbola da dönmüştür, G.Saray’dan sonra yediği ağır Atletico idman temposu onu hiç olmadığı kadar yüksek bir performansa taşır. İspanya Ligi şampiyonluğu, UEFA şampiyonluğu, en önemli çentikler olarak kazınır kariyer tablosuna... Öyle ki artık ‘dünya starı’dır ve gideceği adres de belli olur; Barcelona... Messi’nin, Suarez’in, Neymar’ın ‘takımdaşı’ olarak 41 milyon Avro’ya imza atar. Üstelik Barcelona ‘sıradan’ bir takım değildir, aynı zamanda ‘Katalan’ topluluğunun milli takımıdır ve el üstünde tutulur. Ne var ki Arda’nın aklı sahalarda değildir. İstanbul’a ‘kebap’ turları, Çeşme’de midye dolma araları, reklam filmleri... Yine de ilk sezonunda yarım yarım oynayışlar, onu kadroda tutar.  Ta ki güç zehirlenmesi yaşayana kadar...

F.Bahçe derbisinde kavganın orta yerindeydi

Siyasete ‘evet’ deyince 

Freni patlamış kamyon gibidir ilerleyen zamanda... Bu süreçte Saray’la yakınlaşır hatta bazı eski takım arkadaşlarının ‘özel’ ricalarını Saray’a ileten bir tür iletişim elçisi olduğu iddia edilir, ama futbolu geriye sarmaktadır, vazgeçilmez hiç değildir! 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’ndaki ‘prim kavgası’ da dönüşü olmayan yola sokar Arda’yı. Burak başta olmak üzere bazı arkadaşlarının ‘tam’ prim alması için dönemin teknik direktörü Fatih Terim’i ‘pas’ geçip TFF yönetimiyle pazarlık yapar. Haber duyulunca ortalık birbirine girer. Terim’in aldığı ‘kadro dışı’ kararı, Arda’nın “Milli Takım’ı bıraktım” açıklaması, kulübü Barcelona’nın da dikkatini çekmiştir. Bir ara sakalı ve Atletico’da geliştirdiği vücuduyla ‘300 Spartalı’ya benzetilen Arda’ya artık Katalanlar katlanamamaktadır! Antrenman kaçırmalar, takım kaptanı Messi’nin, “Bizimle aynı şeyi istemiyor” eleştirisi, izin günlerini Etiler ve Çeşme’nin ünlü mekânlarında değerlendirme arzusu derken 16 Nisan referandumu öncesi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için Acun Ilıcalı, Rıdvan Dilmen, Burak Yılmaz’la çektiği ‘evet’ tabanlı propaganda görüntüsü, köprüleri bir daha hiç onarılamamacasına atar. Hayata sosyal demokrat başlayan Arda, muhafazakâr yapının kralıdır artık! Katalan taraftarlar ise “Madem tek adamlık rejimini destekliyor. Gitsin kralın takımında oynasın” demektedir.

Aslında haksız da değillerdir; halkın takımının formasını çıkarıp iktidar yanlısı politik fanilayı giymiştir genç Türk. Barcelona basını, ‘son yılların en kötü transferi’ ilan eder onu, bir milli maç dönüşü kendisinden yaşça büyük gazeteci Bilal Meşe’ye ağıza alınmayacak küfürler yağdırıp saldırması, üstelik bu eylemi TFF Başkanı ve yöneticilerinin önünde yapması, ‘Arda Turan efsanesi’nin sonudur kamu vicdanında.

Başakşehir’de hazin son

Barcelona’nın kadro dışı bıraktığı günlerdir, insani ilişkileri bozulmuştur. İngiltere ve İspanya’da daha ‘düşük’ ölçekli takımları yoklar ama maliyeti yüksektir. G.Saray’a dönecek yüzü yoktur. Çünkü teknik direktör Fatih Terim’le ipleri koparmıştır. Emre Belözoğlu ağabeyinin aracı olmasıyla Başakşehir’in yolunu tutar. 1.5 yıllık kiralık sözleşme ona (2+4) 6 milyon Avro gibi mini bir servet kazandıracaktır. Kulüp başkanı ve Saray’ın ‘aile yakını’ Göksel Gümüşdağ kapıları açmıştır Arda’ya... Üstelik o günlerde Başakşehir’in G.Saray, Beşiktaş kadar şansı vardır. Ne var ki Arda, futbolu değil ama futbol Arda’yı terk edeli çok olmuştur, para da huzur getirmez, Sinem Kobal aşkı sonrası iki kez sözlenip ayrıldığı Aslı Doğan’la evlenir. Nikâh şahitleri de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP ağırlıklı bir gruptur. Evlilik ve aile yaşamı onu belki sakinleştirir diye düşünür futbol dünyası.

 

Belki bir 3. fırsat, 4. fırsat da verilecektir Arda’ya... Ama o, artık naif Arda değilir, takım arkadaşı Emre’yi örnek alır sahada. Maçlardaki her kavganın içinde vardır, ‘yuvam’ dediği G.Saray’ın sahasındaki maçta yenilgiye engel olamaz, ıslıklanır. Gergin çıktığı Sivasspor maçında da kendisine kırmızı kart gösteren hakemin gırtlağına yapışır. Daha önce itiş-kakış, küfürlerden ‘önemli abilerin ricasıyla’  sıyrılan Arda, bu kez TV’lere de yansıyan görüntüler nedeniyle sezonu kapatır. 10 maç ceza kesilmiştir ünlü futbolcuya...

Terim’le gerilimleri milli takıma yansımıştı

Özür dilese affolur mu?

Futbol dünyası yine de Arda’ya bir şans daha tanımak ister. Prensip sahibi teknik direktör Abdullah Avcı’nın tevhid-i tedrisatı belki onu toparlar diye umutlanır futbol dünyası. Belki sezon başı antrenmanlarını yaparsa sinirlerine de hâkim olur denirken geçen çarşamba gecesi Emirgan’daki gece kulübünde yaşananlar patlak verir. Şarkıcı Berkay’a atılan yumruklar, hastaneye silahla gitmeler, “Eşine asıldığımı düşünüyorsan vur beni” raconu, ateşlenen (veya patlayan) bir tabanca ve emniyette verdiği 3 saatlik ifade sonrası sosyal medyaya yansıyan, ‘hatırlı insanlar araya girince serbest kaldı’ iddiaları.

Evet, Arda Turan’ın hayatı roman görüldüğü üzere; güzel başlayan ama kötü sona doğru giden. Herkesin beğenisini kazanan bir futbolcuyken bir anda neredeyse ‘persona non grata’ haline gelmek, kolay tanık olunur bir yaşam yazgısı olmasa gerek! Tam bir Dr. Jekyll, Mr. Hyde olayı...  Ne var ki bu romanın asıl kaybedeni; milyonlarca Avro servet yapan Arda değil, ünlü futbolcunun şöyle ya da böyle dokunduğu eşler, sevgililer, kadınlar. Eğer, beyaz bir sayfa açmak istiyorsa bu genç adam, önce üzdüğü hanımefendilerden özür dilemeli.