‘Keşke memleket de sahnemiz gibi olsa’

Kardeş Türküler Grubu, gazetemizin Cumartesi eki için konuştular.

Dilek Şen

“Şarkımız insanlardan sivrilmek için değil, kardeşim insanları birleştirmek içindir” Bu dizeler, bu yıl 25. yaşını kutlayan Kardeş Türküler sanatçılarının topluluğa en çok yakıştırdığı şiirden, Yunan şair Yannis Ritsos’un Kararmış Çömlek’inden. Kardeş Türküler, 1993’ten bu yana Anadolu’nun ve sınırlar ötesinin kültürlerini müziklerine motifliyor. Bu coğrafyanın pek çok şarkısı, onlarla kendi halkının anadilinde yeniden hayat buluyor. Topluluk, 25. yaşını Uniq Açıkhava’da dinleyicisiyle buluşup kutlayacak yarın akşam. Geçmişin bugünle harmanlanacağı konsere Candan Erçetin, Mikail Aslan, Çıplak Ayaklar Kumpanyası, Tahribat-ı İsyan, Ertan Tekin konuk olacak. Kardeş Türküler mutfağında yetişen Ayşenur Kolivar, Burcu Yankın, Mehmet Erdem’in de çıkacağı sahne, İberya Özkan yönetimindeki Gürcü Sanat Evi Korosu’nu, Ermenice müzik yapan Sayat Nova Korosu’nu ve Dalepe Nena Laz Kadın Korosu’nu ağırlayacak. Kardeş Türküler’dan Fehmiye Çelik ve Ayhan Akkaya ile yarınki konseri ve geçen 25 yılı vesile ettik, prova öncesinde buluştuk.

-Nasıl başladı her şey ve dünden bugüne ne kaldı belleğinizde?

Fehmiye Çelik: İlk günden beri bu coğrafyadaki kültürel zenginliğin içinden seslenen bir müzik topluluğuyuz. Kültürler, kimlikler, diller, inançlar sayısız olunca, 25 yıl boyunca da sayısız kaynakla buluştuğumuzu görüyoruz geriye dönüp baktığımızda. Bunun yanı sıra, aynı anlayışla müzik yapan sanatçı dostlarımızla da yol arkadaşlığı yaptığımızı görüyoruz.

Ayhan Akkaya: Kardeş Türküler projesi, 1980’lerin sonuyla 90’ların başında Boğaziçi Üniversitesi’ne giren kuşaktan doğdu aslında. Üniversitenin Folklor Kulübü’nde geleneksel kültürler üzerine çalışmalar yapıyorduk, sonra “Bu şarkıları kendi dilinde söylemek gerekmez mi?” gibi bir tartışma başladı aramızda. O dönemler Türkiye’de farklı dillerde şarkı söyleme yasağı henüz yeni kalkmıştı. Metin-Kemal Kahraman’ın “Deniz Koydum Adını” albümü o günlere rastlar. Okay Temiz’ler, Erkan Oğur’lar, Arif Sağ’lar var, önemli işler yapıyorlar. İnsanlar bağlama, gitar kurslarına gidiyor. Bizden de böyle bir fikir çıktı. Üniversitedeki Folklor Kulübü, her sene bahar aylarında bir gösteri hazırlar. O seneki gösterimizin adı ne olsun diye düşünürken uzun arayışlar sonrasında en son Kardeş Türküler isminde karar kıldık. Bunun da senesi 1993. Bizim için milattır o yıl.

Çelik: Çok büyük bir emek var Kardeş Türküler’de. Hakikaten çok yoğun bir çalışmanın ürünüdür bu topluluğun ortaya koydukları. Çalışmayı severiz, her işimizde birçok insanın da emeği vardır.

Yastık altından çıkan şarkılar

-Kardeş Türküler geçen çeyrek asır boyunca kimlerle dayanıştı, kimlerden destek gördü?

Akkaya: Yaşadığımız ülkede eğitimin altyapısı büyük oranda tek bir kültür üzerine kurulmuş durumda ve siz sadece bir iki saat içinde sahnede insanlara bir şey göstermeye çalışıyorsunuz; “Bakın bu ülkede Türkler yaşıyor, Çerkezler yaşıyor, Ermeniler yaşıyor, Azeriler yaşıyor…” diyorsunuz. Farklı inançlar var, farklı kimlikler var, diyorsunuz. Say say bitmiyor. Bütün bunları bir konserde veya bir albümde vermeye çalışmak başlı başına bir emek ve dayanışma istiyor. Mesela Çingene müziği üzerine bir şey yapmak istiyorsunuz, herkesin aklına ilk olarak “bizi eğlendiren insanlar” geliyor. Onların çok yetenekli olduğunu, çok iyi müzisyenler olduklarını herkes bilir; kendilerine ait bir dilleri olduğunu herkes bilmez ama. Şimdi siz böyle bir çalışmayı nerede yapacaksınız? Türkiye’de Çingene müzikleri enstitüsü var mı? Yok. Bunun okulu var mı? Yok. Gidiyorsunuz mahalleye, orada insanlarla tanışıyorsunuz, sizi severlerse bir şarkı söylüyorlar. Mesela vaktiyle nüfusu çok olan Ermeniler, epey azalmış durumdalar. Gidiyorsunuz tanışıyorsunuz, insanlar yastık altından şarkı çıkarıp veriyorlar. Gürcü dostlarımız var, Çerkez dostlarımız var. Bir kere şarkıyı bulup çıkarmak, sözlerini anlamak ve çalışmak, diksiyonu çıkarmak birkaç kişinin yapabileceği bir iş değil. Bu projenin mutfağında bize destek olan çok insan var.

Çelik: Farklı kesimden insanları aynı mutfakta buluşturması yönüyle bile birleştirici bir çalışma Kardeş Türküler. Biz şunu söylemeye çalışıyoruz. “Burada bir üst kültür vardır, onun altında da küçük küçük alt kültürler vardır” gibi bir yaklaşım doğru değil. Kültürlerarası hiyerarşik bir yapı kurmamak gerekiyor. Her kültürün eşit ifade hakkına sahip olması gerek ki o kültürler gelişebilsin. Bu da en temel anlamda demokrasi kültürünün oturmuş olmasını gerektiriyor. Barış ve demokrasi bu tür projelerin olmazsa olmazı. Sesin çıkarılamadığı bir ortamda siz kendinizi nasıl ifade edebilecek ve geliştirebileceksiniz ki? İnsanlar konsere geliyorlar, “Türkiye’nin nasıl bir memleket olması gerektiğini bir saat içinde bize anlattınız” deyip gidiyorlar.

-Gelecek 25 yılda ne anlatacaksınız?

Çelik: Kardeş Türküler’i dünden bugüne taşıyan, cümlesinin çok güçlü olması zaten. Yaptığımız iş, her kültürün kendisini özgürce ifade edebileceği ve geliştirebileceği bir hayatı savunmak. Kültürlerden ya da kimliklerden biri sivrilip de diğerlerini domine etmeye başladı mı, çok fena. Huzur içinde ve bir arada yaşayalım istiyoruz. Yok etmeden, kırıp dökmeden, gelişerek yaşamak istiyoruz. Aslında böyle cümleler kurduğunuzda bugüne de, yarına da sesleniyorsunuz. Birlikte çalışmaktan keyif aldığımız kadar birlikte hayal kurmaktan da keyif alan bir topluluğuz biz. Sahneye çıktığımızda bir hayali paylaşıyoruz ve diyoruz ki, “Memleket de bizim sahnemiz gibi olsa”.

-1990’larda özellikle Kürtçe şarkı söyleyen şarkıcıların maruz bırakıldığı baskıları biliyoruz. Sizin başınıza geldi mi sansür ya da saldırı?

Akkaya: Her dönemde yönetimde olan karar alma mekanizmalarının desteklediği ya da önüne çeşitli zorluklar çıkardığı sanatçılar ya da üretimler olmuştur. Biz de zaman zaman bu tür durumlardan payımızı alıyoruz. Türkiye’de ‘kardeşlik’ bile bazen konjonktür gereği kolay telaffuz edilecek bir kelime olmaktan çıkabiliyor, ama biz her zaman işimizi en doğru şekilde yapmaya çalışıyoruz.

Derdimiz dünyayı zenginleştirmek

-“Yol” albümünüz çıktığında yaptığımız söyleşide Harbiye Açıkhava’ya çıkamadığınızı yazmıştık. Durum bu yıl için nasıl? Sahneye çıkamadığınız başka yerler var mı?

Akkaya: Bizi etkinliklerine sık sık çağıranlar da oluyor, hiç çağırmayanlar da oluyor. Destekleyenler de oluyor, desteklemeyenler de... Bu anlamda tabii ki hiç çıkamadığımız mekânlar da, daha sık görünebildiğimiz mekânlar da olacak. Bu tür durumlar sadece bugüne özgü değil, tek yaşayan da biz değiliz. Buralara takılıp kalmak yerine, kendi ayakları üzerine durabilen, alternatif çalışma alanlarıyla dayanışma içinde olabilen, birlikte ilerleyen, eğitim-araştırma perspektifinden ve üretimden taviz vermeden hayatını sürdürmeye çalışan bir anlayışı ayakta tutmaya çalışmak bizim için daha önemli. Yapılan iş doğru bir işse, işin paylaşılacağı kanallar da illa ki bulunur.

Çelik: Sesimizi ne kadar duyurabilir ve ne kadar çoğaltabilirsek o kadar iyi. Sahnede hep şunu söylüyoruz: Tek değil de, çok! Tek bir rengin, tek bir biçimin, tek bir sesin olduğu bir dünya, bizim dünyamız değil. Böyle bir dünyanın yoksul, zavallı bir dünya olduğunu düşünüyoruz. Biz dünyayı zenginleştirmenin derdindeyiz. Yoksa bunu orada söylemişiz, şurada söylemişiz çok da mühim değil.