Kerim Yanık: İçki yasağı tüketimi artırır

Uzun yıllar Tekel’de önemli görevler üstlenen, emeklilik yıllarını ise kitap yazarak değerlendiren Kerim Yanık’ın “Rakıların Başı Dönüyor” adlı son kitabı raflardaki yerini aldı. Oğlak etiketiyle basılan kitap vesilesiyle Yanık ile bir söyleşi yaptık ve Tekel’in kapanmasından içki yasaklarına dek birçok konuyu konuştuk.

Emrah Kolukısa

Birkaç gündür süren ve hükümetle toplum arasında ciddi bir gerilime yol açan ‘içki yasağı’ tartışması belki de tarihimizin en ,ilginç rekorlarından birine sebep oldu. Sosyal medyada da takip etmişsinizdir, Ramazan ayında içki satış rekoru kırdırmak bu hükümete kısmet oldu. Muhalefet topa pek girmedi belki ama hiçbir mantığı ve hukuki dayanağı olmayan içki satışı yasağına toplumsal tepkiler o kadar güçlü geldi ki, kapanmanın ilk gününden itibaren birçok bayi içki satışına devam ederek güçlü bir duruş sergiledi. Türkiye Tekel Bayileri Platformu da bu anlamda aktif bir rol oynadı, ama yine de tam anlamıyla sorunun çözüme ulaştığı söylenemez, zira birçok satış yapmamaları yönünde bayiye de baskı yapıldığı haberleri geldi. tam da bu tartışmaların hemen bir iki hagta öncesinde piyasaya çıkan “Rakıların Başı Dönüyor” kitabıyla Kerim yanık ilginç bir tesadüfün odağındaki isim oldu. Kendisi 1967 yılında işçi olarak girdiği Tekel Fabrikası’nda yıllarca çalışmış ve sonrasında Tekel’de üst düzey yönetici olarak görev almış biri. 2005 yılına kadar Tekel’de sonrasında ise özel sektörde çalışan Yanık bir süredir emekliliğin tadını sürüyor ve deneyimlerini paylaştığı kitaplar yazıyor. Şarköy’de yaşayan Yanık ile mail yoluyla söyleştik.

- Tam da “Rakıların Başı Dönüyor” adlı kitabınızı okuduğum günlerde alkollü içki meselesi yeniden gündem oldu. Kapanma süresince, hiçbir yazılı genelgeye bile ihtiyaç duyulmaksızın alkollü içkilerin satışının yasaklanmasını nasıl yorumluyorsunuz? Şaşırdınız mı?

Dediğiniz gibi, içinde bulunduğumuz  salgın nedeniyle kısmen kapanmaya girdiğimiz şu günlerde, neredeyse yasaklamalarla eş zamanlı olarak kitabımın raflarda yer alması isabetli olmuştur diyebilirim. Çünkü alkollü içkilere uygulanan yasaklamaların, kitabımın birçok bölümlerine yer almış olan yasaklamalarla örtüşüyor.

Öncelikle içinde bulunduğumuz zaman dilimi içinde alınan bu yasaklamalara hiç de şaşırmadığımı ifade etmeliyim.  İdeolojik olmanın yanı sıra, "Ya tutarsa" yaklaşımıyla uygulanmaya çalışılan bir hamledir diye düşünüyorum. Toplumun önemli bir bölümünün alınan bu karara boyun bükecekleri, daha doğrusu sessiz kalacakları düşüncesiyle alınmış bir karardır. Ancak görüyoruz ki, başta başkanları Özgür Aybaş'ın önderliğinde Türkiye Tekel Bayileri olmak üzere, hemen hemen tüm muhalefetteki siyasi partiler, önemli güce sahip sivil toplum kuruluşları, bu kararın insanların özel yaşamlarını tehdit ettiğinde birleşmişlerdir. Öyle inanıyorum ki, siyasal iktidar böyle bir direncin oluşabileceğini beklemiyordu.

"Ben yaptım ve uyguladım" oldu-bittisiyle alınmış olan bu kararın, ancak çıkartılabilecek bir yasayla mümkün olabileceğini kanımca iktidar cephesi de bilmek durumundaydı. İktidar, alkollü içki yasaklarını bir yasa çerçevesinde toplumun önüne çıkartma cesaretini  gösterememiştir. İçeride ve dışarıda oluşabilecek tepkilerden çekinmesi, bu kararı almasında etkili olduğu kanısındayım.

- Sizce içki yasağının içki tüketimini azalttığına mı tanık oluyoruz biz, yoksa artırdığına mı?

Özellikle, bugünlerde yaşamakta olduğumuz alkollü içki yasaklamalarını, hiçbir zaman Tekel Genel Müdürlüğü döneminde yaşamadığımızın altını çizmek isterim. Hele son 20 yıl içerisinde alkollü içki satış ve tüketimlerine getirilen yasaklamaların; alkollü içki tüketimini azaltmadığını da ayrıca rahatlıkla söyleyebilirim.Uygulanan her baskının ve yasaklamaların karşısında  bir direncin de ortaya çıktığını unutmamalıyız. Yani her tür yasaklamalar, beraberinde bir de karşı duruşu yaratır. Az veya çok alkollü içki tüketen her birey, ne pahasına olursa olsun bu ihtiyacını karşılayabilmek için türlü çarelere başvurmaktan çekinmez. Bunun en önemli göstergelerinden biri, kaçak veya evde  üretim denen  uygulamalar olmaktadır. O nedenle, alkollü içki tüketiminde herhangi bir azalmanın olduğunu kimse bana inandıramaz. TAPDK (Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu) verilerine göre bildirilen alkollü içki üretimlerinin birkaç katı fazlasının, kayıt dışı üretimlerden kaynaklandığı bellidir. Zaman zaman kolluk güçleri operasyonları ile yakalanan kaçak içki yapımları ( ki yakalanan kaçak miktarlarının buz dağının ancak görünen küçük bir bölümü olduğu da unutulmasın), kapüşon ve bilyeli kapak toplanarak yapılan kayıt dışı üretimler, gittikçe artarak devam etmektedir. 

Bomonti Bira Parkı'nda kadınlar

-Kaçak içki konusu da galiba son yıllarda bir hayli arttı. Bunun özel bir sebebi var mı?

Hiç sağa ve sola bükmeden şimdiki sorunuza şu yanıtı verebilirim. Kaçak içki konusu, Tekel'in özelleştirildiği 2004 yılından sonra büyük oranda başlamış ve günümüze kadar  hızını hiç eksiltmemiştir. Kitabımda da sözünü etmiş olduğum gibi, Tekel'in var olduğu dönemde, 81 ilimizde bulunan Tekel Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüklerinin organizasyonu içerisinde görev yapan "Kaçak Takibat Şubeleri", ülkemizin hemen hiçbir noktasında kaçak üretime fırsat vermeyen bir yapıya sahipti. Ayrıca bir devlet  kuruluşu sıfatını taşıyan Tekel Genel Müdürlüğü, aşırı bir vergi uygulaması anlayışında olmadığı için, kaçak içki üretimleri de pek gündemde yer almazdı.  Kısaca kaçak ve insan sağlığını tehdit eden içki üretimlerinin artmasında, yeterli kamu denetiminin olmayışının yanı sıra, alkollü içkilere uygulanan aşırı vergilerin rolü kaçınılmaz olmuştur.

Bira kaynatma kazanları

-İçkiden alınan verginin de yine son yıllarda aşırı bir seviyeye geldiğini görüyoruz, bunu nasıl yorumlamalı?

Alkollü içkilere uygulanan vergiler, orta gelirli tüketicileri dahi zorlar hale gelmiştir. Bu arada adeta otomatiğe bağlanarak yılda 2 kez uygulanan ÖTV’lerin, devletin gelir vergileri hanesine katkı yaptığına da inanmak oldukça zor. Çünkü son yıllardaki resmi üretim rakamlarındaki hızlı düşüş rakamları bu iddiamı doğrulamaktadır. Tekel'in alkollü içkiler bölümünün blok halinde özelleştirildiği 2004 tarihinden buyana, Türkiye'deki toplam rakı üretimlerine bir göz atacak olursak, tabloyu daha iyi görebiliriz. Tekel'in faaliyette olduğu 2003 yılındaki rakı üretimi  66 milyon litre iken, bugün 30 milyon litreye kadar düşmüştür. Üstelik özelleştirme tarihinden bu yana artış gösteren birçok rakı üretim firmalarına rağmen.

Özelleştirmenin yapıldığı 2004 yılından buyana geçen 17 yılda nüfuz artışımız 20 milyon dolayında gerçekleşmiştir. Turizm sektöründeki küçümsenemeyecek gelişmeler, rakı üreten firmalar arasındaki kalite ve çeşitlilik artışları gibi unsurları dikkate aldığımızda,17 yılın sonunda Türkiye'de rakı üretiminin % 50 dolayında azaldığını söylemek gerçekçi değildir. Bu tablonun ortaya çıkmasındaki en önemli neden, hiç kuşkusuz, alkollü içkilere uygulanan aşırı vergiler yüzünden    merdiven altı ve evde tapılan içki üretimleri başı çekmektedir. 

Alkollü içeceklere yapılan aşırı denebilecek vergi oranını daha iyi anlatabilmek için bir örneği vermek isterim: Bir litre rakının bugün için fabrika üretim maliyeti 15 ila 22 lira arasında değişmektedir. (kullanılan şişe, etiket, kapak ambalaj gibi malzemelerdeki kalite fiyat aralıkları gibi)  2021 Ocak tarihi itibariyle litrelik bir şişeye uygulanan ÖTV miktarı 135.- (yüz otuz beş) liradır. (Rakının satış esnasındaki KDV dahil değildir) Aynı oransal ÖTV uygulamaları diğer alkollü içkiler için de söz konusu olmaktadır. Hadi birileri gelsin de bana adil ve dengeli bir verginin  uygulandığını söyleyiversin.

Viski dinlendirme mahzeni

- Evde rakı veya viski yapmanın mümkün olduğunu biliyoruz ama bunların kalitesi ne olacak peki? Yani 12 yıl meşe fıçıda dinlendirilmiş bir malt viskiyi evde imal edemeyiz herhalde değil mi? 

Şurasını özellikle  belirtmeliyim ki, evlerde yapılan içkilere rakı veya viski denilmesi mümkün değildir. Çünkü en başta üzümden kaynaklanmayan alkollerle yapılan ve içlerine anason aroması, anason özütü veya anason yağı gibi adlar verilen aromaların ilavesiyle yapılan içkilere rakı değil,  olsa olsa anason kokulu içki denebileceğini ifade etmek isterim. Aynı şekilde, distilasyon metoduyla elde edilen viski alkolünün, yıllar boyu meşe fıçılarında  dinlendirilmesiyle üretilen viskiler yerine, alkol + viski aroması katmak suretiyle birkaç saatte yapılan içkilere de viski denilemeyeceği gibi. Kaldı ki bu tür üretimlerin,  insan sağlığına karşı büyük  tehdit oluşturan metil alkolle yapılıp yapılamadığı  da ayrı bir sorun. Dünyanın en pahalı üretim proseslerinden sayılan viski üretiminin alkol ve aroma karışımıyla yapılmasının mümkün olamayacağı gibi, yapılan bu tür üretimler yüzünden çok canları kaybettiğimiz de unutulmasın. 

Viski imbikleri

- Boğma rakının aslında önemli tehlikeler içerdiğinden bahsediyorsunuz. Ne gibi tehlikeler örneğin?

Boğma Rakı, uzun yıllardan bu yana Güney illerimizden Adana ve Hatay çevrelerinde, ilkel koşullarda üretilen anasonsuz bir içecektir. Bu içkimizin de en önemli sorunu, damıtma esnasında oluşan metil alkolün  tam olarak ayrıştırılmasının mümkün olamayışıdır. 

Boğma rakı, geleneksel içkimiz olan rakı gibi sadece üzümden değil, incir, erik, kayısı, hatta dut gibi yaş meyvelerin önce  fermantasyonu, daha sonra da  ilkel sayılabilecek imbiklerde damıtılmasıyla elde olunan bir içki. Bu şekilde yapılan üretimlerde doğal olarak oluşan metil alkolün de ayrıştırma olanağı bulunamadığından, insan sağlığı için tehdit oluşturduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

- Bugün artık Tekel diye bir kurumun içki piyasasını kontrol etmiyor oluşunun ne gibi avantaj ve dezavantajları var sizce?

Evet bugün artık Tekel denen bir kurumdan söz etmek olası değil. Tekel sadece üretim değil, otokontrol görevini de üstlenmiş bir kurumdu. Her ne kadar piyasanın kontrol görevini özelleştirmeden sonra kurulan TAPDK üstlenmiş gözüküyorsa da, hem organizasyon yapısı ve hem de yeterli deneyimlerden yoksunluğu nedeniyle bu kurumun  istenilen başarılı çalışmaları yürüttüğü söylenemez. Ancak Tekel'den sonra kurulan birçok üretim firmalarının kalite ve ambalaja yönelik görsel başarılarını da görmezden gelemeyiz. Doğal olarak rekabetin getirmiş olduğu yenilikleri ve yeni damak lezzetlerini de bu arada tanıma fırsatını bulduğumuzu söyleyebilirim.