Kent suçlularını deşifre edin

Gelişmiş ülkeler akıllı şehirlere geçerken, doğayla barışık uygulamalar hayata geçirirken, atıklardan enerji üretip, ağaçlarını koruyup, kentler yeni yapılaşmaya kapatılırken Türkiye'de yaşananlar içler acısı. Ağaçlar kesiliyor, sulak alanlar daraltılıyor, SİT alanları talan ediliyor. Yaşanan yağmalar elbette birer kent suçu... Peki nedir kent suçları?

Zuhal Aytolun/Cumhuriyet

Kentlilik ve kentli olma bilinci oldukça uzun zamandır tartışılıyor. Canlıların odağında bulunduğu kentlerde yaşam alanları ve imkanları da buna göre şekillenmek zorunda. Ancak son yıllarda Türkiye'de bırakın yaşam alanlarının daha kaliteli bir hale getirilmesini, tek tek elden kaybetme durumu söz konusu oldu. Gelişmiş ülkeler akıllı şehirlere geçerken, doğayla barışık uygulamalar hayata geçirirken, atıklardan enerji üretip, ağaçlarını koruyup, kentler yeni yapılaşmaya kapatılırken Türkiye'de yaşananlar içler acısı. Ağaçlar kesiliyor, sulak alanlar daraltılıyor, SİT alanları talan ediliyor. “Çılgın” projeler tasarlanıyor, ne ulaşımda ne yaşam kalitesinde ne eğitim ne sağlıkta insan odaklı bir anlayış hayata geçiyor. Bunların yanı sıra kültürel, tarihi ve doğal yapı da her geçen gün darbe yiyor. Yaşanan yağmalar elbette birer kent suçu... Peki nedir kent suçları?

Kocaeli Üniversitesi Mimarlık Fakültesi öğretim üyesi Yard. Doç. Gül Köksal, kent suçunun, bir anlamda öznenin kent olduğu ve bu özneye karşı işlenen suçu temsil etmekle birlikte bir anlamda da kent hakkını ihlal eden tutumlar nedeniyle kentte yaşayan her türlü canlının hakkına zarar verme durumuna işaret ettiğini söylüyor. Diğer bir deyişle, kent bünyesinde yaşayan her canlının refahı, sağlığı, gelişimi ve benzeri tüm temel hak ve özgürlüklerini eşit ve adil bir biçimde gözeten bir anlayış karşısındaki her hareket, kent suçu olarak sayılabilir.

Kentliler neler yapabileceğinin farkında mı? Anlatıyor Köksal, “Kentliler, temel hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması ve/veya ortadan kaldırılması durumunda bu durumun farkındalığını sağlamak ve değiştirmek için hak iddia edebilirler, etmeliler de. Bu zaten demokrasi ve çağdaş yaşamın temel koşulu.” Tabii, öncelikle kentlilerin haklarını bilmeleri, yerel yönetim, merkezi yönetim gibi seçim yoluyla gelen idarecilerin bu hakların gerekliliklerini yerine getirmek zorunda olduklarını kavramaları gerek. Kent hakkını savunmak için bireysel hareket edilebilir ancak bu çoğu zaman topluma karşı işlendiği için ortak bir mücadele yürütülebilir. Köksal, ortak bir mücadelenin deneyimi ve kazanımının çok daha farklı olduğunu söylüyor: “Bu mücadele her yolla olabilir elbette; yazarak, çizerek, bir araya gelip dayanışarak, sokağa çıkarak, eylem yaparak, belki de sadece durarak! Ortak akıl olunca, her türlü yaratıcılığa da açık bir eylemsellik bu.”

Kent yaşamını tahrip eden, kente ait kültürel, tarihi ve doğal zenginliklerin olumsuz yapısal değişikliklere uğramasına yol açan ve kamu yararını gözetmeyen her türlü eylem bu kapsamda değerlendirilebilir. Elbette yalnızca TCK değil, İmar, Belediye, Kıyı, Orman, Boğaziçi, Çevre Kanunu gibi bir çok yasal düzenlemeyle de bağlantı söz konusu.

Bu konuda Türkiye'de ciddi bir hareketlilik var; bir takım oluşumlar ve bireyler de çalışmalar yürütüyor. Toplumcu Mühendisler ve Mimarlar Meclisi (TMMM) onlardan biri. Ülke kaynaklarına yönelik saldırıya karşı başta mühendis, mimar ve şehir plancıları olmak üzere eşitlik ve özgürlük için yan yana gelen teknik elemanlardan, hekimlerden, akademisyen ve hukukçulardan oluşan bu topluluk Kent Suçları'yla mücadele ediyor. Kent Suçları İhbar Hattı, Kent Suçları Günlüğü ve Kent Suçlarıyla Mücadele Danışma Kurulu ile tepkilerini ortaya koyuyor, mücadelelerini veriyorlar. 2006 yılında farklı meslek gruplarından insanların, mahallilerin, çalışanların, akademisyenlerin, öğrencilerin ve işsizlerin “Şehirci Sensin” diyerek bir araya geldiği İMECE-Toplumun Şehircilik Hareketi de kentte yaşanan yağmaya karşı durarak sesini duyuruyor. Hem de yalnızca İstanbul, İzmir, Ankara'da değil, tüm Türkiye'de örgütleniyorlar.

“Susmak” diyorlar, “yapılanlara ortak olmak anlamına geliyor.” Peki neler yapılıyor, neler oluyor Türkiye'de? Kent yağması ne boyutta?

 

Çınaraltı'nda tarih yağması yaşanıyor!

İstanbul Boğazı'nda, Çınaraltı'nda tarihi eser niteliği taşıyan Abdullah Ağa Yalısı'nın usulsüz bir şekilde el değiştirmesi ve söz konusu yapının yağmalanmasının hikayesi eskiye dayanıyor. 1980'li yıllarda yalının kullanım hakkı Erkan Mumcu'nun Kültür ve Turizm Bakanı, Cemil Çiçek'in ise Adalet Bakanı olduğu dönemde, Adalet Bakanlığı'na devrediliyor. AKP'liler arasında elden ele gezen ve kaderi bizzat Başbakan tarafından belirlenen yapı, son olarak Kadir Topbaş'a ihale ediliyor.Tüm bu el değiştirmeler esnasında yalıda tadilatlar yapılırken bir yandan da İstanbul Boğazı'nın kanunsuz bir şekilde doldurulup beton döküldüğünü öğreniyoruz.

 

Atatürk Orman Çiftliği talan ediliyor

Atatürk Orman Çiftliği'nde doğa ve kültürel tarih talanı durdurulamıyor. Mimarlar Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Şehir Plancıları Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası ve pek çok insanın karşı durduğu, davaların açıldığı süreçte talanın önünde durmak için mücadele ediliyor.

 

Orman kıyımı sürüyor

İstanbul Boğazı'na 3. Köprü için Poyrazköy ve Garipçe'de yok edilen ağaçların arasından köprünün ayakları yükseliyor. Her geçen gün kıyım devam ediyor. Ulaşıma çözüm olmaması bir yana, yok ettiği değerler ve yarattığı tehlikeler de diz boyu. Ağaçlar kesiliyor, su havzaları olumsuz etkileniyor. Orman ve biyolojik çeşitlilik zarar görüyor. Ortaya çıkacak kaçak ve çarpık yapılaşması da işin tuzu biber olacak. İstanbul'a ve doğaya çok büyük bir zarar verecek bu köprüyü yapma inadı, çağdaş kentilik ve çevre dostu anlayışa oldukça uzak.

 

Hüseyin Avni Paşa Korusu

Boğaz'daki Hüseyin Avni Paşa Korusu'nun işadamı Mehmet Cengiz'e satıldığı ortaya çıktı. 81 bin 511 metrekarelik korunun üzerindeki imar yasağı da kaldırılmış. Burada tam 3 bin ağaç ve tarihi kalıntılar ve içinde Halide Edip Adıvar'ın bir dönem yaşadığı köşk bulunuyor.

 

Arhavi'de kanunsuz HES projesi

Geçen yıl, Bakanlar Kurulu kararınca Artvin'in Arhavi ilçesinde şehir içine kurulacak bir Kavak Hidroelektrik Santral projesi için ilçe merkezinde acele kamulaştırma kararı alınmıştı. Projeye göre Kamilet vadisinde Çifteköprü ve Kapisre derelerinin suları tünel ve borularla ilçenin merkezinde daha önce tarım alanı olan bir bölgede Cumhuriyet Mahallesi'nde toplanacak. Üretilen elektriğin dağıtımı için de aynı bölgede bir santral inşa edilecek. Yapımına geçen yıl başlanan HES projesi, dünyanın hiçbir yerinde olmadığı şekilde şehir içinde yapılıyor. Açılan davalara ve itirazlara rağmen de talan devam ediyor.

 

Bozcaada'da doğa katliamı

Bozcaada, Türkiye'nin doğal sit alanlarından biri ve ekolojik yapısıyla bir doğa harikası. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan 1/25 bin ölçekli nazım imar planı ile yapılaşmaya açılıyor. Yeni plana göre adanın yüzde 90'ını kapsayan tarımsal alanlar, “bağevi ve tarımsal fabrika” adı altında yapılaşmaya açılırken, güney kıyılarında ise konut ve turizm tesisi alanı adı altında inşaat yapılabilecek.

 

Ataköy sahil şeridi

İstanbul Ataköy'de Tarihi Baruthane binalarının bulunduğu ve TOKİ'ye ait arazide usulsüzce başlatılan inşaat alanı Ataköy sahilini talan ediyor. Bine yakın kayıtlı tarihi ağacın hemen hemen hepsi artık yok. Sökülüp başka bir yere dikileceği söylense de, henüz böyle bir dikim işlemi gerçekleşmedi. Bu arada sahil şeridinde inşaat sürüyor; otel tamamlandı, 11 blokluk rezidansla, 5 blokluk diğer rezidansın yapımı devam ediyor. Burası turizm imarlı bir bölge olmasına rağmen bir turizm binası yapılmadı. Otel, konut, rezidans yapılıyor. Ayrıca sahil şeridindeki doğal çizginin de yeri değiştirilmiş durumda. Dört parsellik bu bölgede, yalnızca bir parsel İstanbul 1 Nolu Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nca durduruldu. Ancak inşaatlar devam ediyor. Süregelen de iki dava söz konusu.

 

Milli parklar tehlike altında

Orman Bakanlığı'nın Milli Parklar Yönetmeliği'nde yaptığı değişikliğe göre, milli parklarda kamu yararı görülen, yapılmasının zorunluluk olduğu ileri sürülen her türlü yapıya izin verilecek.