'Kent bu yapıyı istiyor'

"AKM'de modernist bir mimarlık var. Sanat, tasarım, üretim, teknik, yönetim gibi alanlarda modernist bir program oluşturulmuş. Binanın gücü bütün bunların bir araya gelmesinden kaynaklanıyor." diyor serginin küratörlerinden Gökhan Karakuş.

cumhuriyet.com.tr

Tiyatro-opera-bale sevenler, AKM’nin tarihiyle ilgilenenler SALT Galata’daki İstanbul Atatürk Kültür Merkezi (AKM) sergisini gezince ilginç bilgilere tanık olacaksınız. Örnek mi? Sergideki kronoloji duvarındaki bilgileri takip edince ülkemizde Kültür Bakanlığı yokken bir opera binasının, kültür merkezinin olduğunu göreceksiniz. Öyle ki bu yapının Sidney Operası’dan da önce inşa edildiğini öğreneceksiniz.

“Modernin İcrası: Atatürk Kültür Merkezi 1946-1977”
adlı sergi, özellikle yapının mimarı Hayati Tabanlıoğlu, cephe tasarımına katkıda bulunan mimar Aydın Boysan, aydınlatma tasarımcısı Johannes Dinnebier, seramik sanatçıları Sadi ve Belma Diren’in kişisel bilgileri ve işleri gösterilerek biraz öyküleştirilmiş. Küratörler “Çünkü AKM bu kişilerle var oldu” diyor.

Sergi küratörleri Pelin Derviş ve Gökhan Karakuş’a sorduk:

- Sergide AKM’nin tarihini fotoğraflarla anlatan panoda son dönem fotoğrafları yok. AKM’nin yılan hikâyesine dönen son dönemine neden bakmadınız?

P.D: Bizim ortaya çıkarmakla ilgilendiğimiz İstanbul kentinin bunu talep etmesiyle başlayan süreç. Bu bina orada varsa birileri bunu istedi diye var. Bunu daha iyi anlamak ve özellikle dikkat çekmek istedik.

G.K: Hedefimiz 1946’dan 1977’ye kadarki inşaat süreciydi, yani Lütfi Kırdar’ın bu işi başlatmasıyla geçirdiği yangından sonra, AKM’nin yeniden faaliyete geçmesi arasındaki süreç. Oradaki süreçler net olarak anlaşılmıyordu, çoğu da sancılı süreçlerdi. Oraya bakarak bugüne yorum yapılsın istedik.

- AKM’nin siyasi, toplumsal ve mimari yönünü anlatırken denge kurmaya çalışmışsınız, ama sanki siyasi yönü biraz eksik kalmış...

G.K: Siyasi olarak genel çerçeve net. Sonunda bu projeye “Modernin İcrası” diyoruz. Bu yön, yaklaşımımız bir siyasi tutum olarak değil de, genel çerçeve çizen bir parametre olarak ortaya konuyor. Türkiye’de ilerici modernizmin nasıl yapıldığına dair bir örnek ortaya koyuyoruz ve insanların kendi çevrelerinde bu örneğe bakarak bu tür mekânları, faaliyetleri, teknik altyapıyı ve bu tür mimarlık yaklaşımını kaydetmelerini istiyoruz. Türkiye’de modernleşme henüz bitmiş değil, bir önceki dönemde modernleşme nasıl oldu, onu ön plana alarak o modernizme bugün tanıklık etsinler istiyoruz.

- Peki AKM’nin modernizmini nasıl gösteriyorsunuz?

G.K:
İlk önce burada bir teknolojik mühendislik var. Mühendislik ve proje yönetimi anlamında Hayati Tabanlıoğlu ve ekipleri (Bu uluslararası bir ekiptir) çok net bir sonuca vardı. Modernizm, opera/tiyatro programıyla da, teknik ve yönetim olarak da değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Ve tabii burada modernist bir mimarlık var.

Örneğin alüminyum cepheden söz ediyoruz. Türkiye’de bunun endüstrisi 1950’lerde kuruldu, o da tam bir modern endüstridir. Mimarın ihtiyaç duyup çizmesi yetmiyor, bir üretim söz konusu. O üretimde malzemeye ve yöntemlere bağlı oluyorsun, bunlar da modernist... Bunu seramikte de görüyoruz, yani geometrik soyutlama tarafı da olan modern sanat.

Bütün bunlar -sanat, tasarım, üretim, teknik, yönetim- tam anlamıyla modernist bir program oluşturuyor. Biz bunların bir araya gelmesinin topluma ne fayda sağladığını göstermeye çalıştık. Yani modernizmi biçimsel olarak değil, bu parametrelerin bir araya gelişi üzerinden değerlendirdik. Binanın gücü bütün bunların bir araya gelmesinden kaynaklanıyor. Bunu da bir siyasi yaklaşım olarak değerlendirebilirsiniz ama tam bire bir değil.

- AKM’nin öyküsünde sizi etkileyen ne oldu?

P.D: Kentin bu yapıyı istemesi öykünün en etkilendiğim tarafı oldu. İdarecisinden tiyatrocusuna, mimarından mühendisine, kullanıcısına herkes bu binayı, binanın getireceği yaşamı istedi. Kolay dönemler değildi. Savaş sonrası sınırlı ekonomik olanaklar, siyasi değişiklikler beraberinde kesintili bir uygulama sürecini getirdi. İstanbul bu yapıya çeşitli güçlükleri aşarak kavuştu. Bu irade, modernizmin ruhunu yansıtan bu tutku, beni çok etkiledi.