Kazara senaryo, kazara komedi; Kazara Aşk
Kazara Aşk. Ne yalan söyleyeyim aşklı meşkli dizilerden hoşlanmıyorum, Meg Ryan'lı filmlerden bu yana tatliş bir aşk komedi filmi yapılamadı ki!
Elif Aktuğİtiraf ederek başlıyorum, birçok dizi oyuncusunu yeni yeni tanımaya başladım; Lars Von Trier'nin elinde F.U.C.K yazan bir dövme olduğunu biliyorum mesela, Martin Scorsese'nin ayakkabı numarasının 41 olduğunu, Quentin Tarantino'nun Speed filmini yönetmek istemediğini ve teklifi geri çevirdiğini, ne bileyim Kate Winslet'in Titanic'den bu yana herhangi bir oyuncu seçimine katılmadığını falan biliyorum. Beynim sinema ve şov dünyasının gerekli gereksiz binlerce verisiyle dolu, belki orada yer kalmadığından bizim oyuncularla ilgilenemedim, benim ayıbım olsun; kabul! Bir yeni yaz dizisiyle daha haşır neşir oldum geçtiğimiz hafta; Kazara Aşk. Ne yalan söyleyeyim aşklı meşkli dizilerden hoşlanmıyorum, Meg Ryan'lı filmlerden bu yana tatliş bir aşk komedi filmi yapılamadı ki! Yalan mı? Kazara Aşk, adından da anlaşılacağı üzere kazara aşık olan, bir kaza sonucu tanışıp aşık olan bir çiftin öyküsünü anlatıyor, aman adı da amma yaratıcı ne güzel dedim. Dediğim noktada kaldım.
BAŞROLLER: Kızımız Sude Güler 19, oğlumuz Ümit Kantarcılar 30'larında, ikisini de ilk kez izledim böyle inceleyerek, uzun uzun. Kusura bakmayın, her iki oyuncu da şahane yapıyor işlerini ama onları yanyana getirerek reytingi zora koşmuş yapımcı/yönetmen. Denk değiller bir kere, hah seyirci bu çifti benimser, sever mi göreceğiz. Eğer beğenirse, bu başarı kesinlikle oyuncuların gayretiyle ve başarısıyla olacak. Yoksa hikayecinin ya da cast sorumlusunun değil. Hikayeye göre kızımız üniversiteyi bitirmiş, mezuniyet töreni var, 21 yaşında olsa gerek. Oğlumuz babasının şirketinde çalışıyor, koca adam. Zaten Ümit yaşını gösteriyor, karakter 33 yaşında diyelim. Zengin falan ama ne aşkta ne işte dikiş tutturabilmiş. İnanılır gibi değil, bugün gerçek hayatta o yaşa gelip, şirkette ne iş yaptığı, sorumlulukları belli olmayan, babam şirketi bana versin diye türlü takla atan biri var mıdır? Abi kardeş yarış halindeler, hiç inandırıcı değil, 70'lerden kalan bir komedi anlayışını bugüne uyarlamak, aslında uyarlayamamak işte tam da budur! Kaynanalar dizisi gibi; veya 80'lerin kaset furyası döneminde iki günde çekilen sulu zırtlak komediler gibi. O gün şartlarında komiktiler ama o kadar. Üzüldüğüm nokta şu, aslında çalışılsa olurmuş, ciddi ciddi iyi iş olurmuş ama... Ama işte! Sude bebek zaten, çok güzel, doğuştan yetenekli belli; Ümit farklı bir oyuncu, fazla mimik seviyor, eski dönem tiyatrocuları gibi, abartıyor ama yine ilginçtir ki yakışıyor ona. Ama okulunu heniz bitirmiş ve askerden yeni dönmüş tecrübesiz, babasının şirketinde ne edeceği belli olmayan, hala sivilce problemi bitmemiş bir genç olsaydı hikayedeki erkek karakter, inandırıcı olacaktı. Ümit yine de, hikayedeki bu büyük aksaklığa rağmen, şahane kotarıyor işi.
YAN ROLLER: Hep dediğim gibi, Kazara Aşk'ta da en büyük alkış, yan rolleri üstlenen oyuncular için. Osmanlı Tokatı'nda izleyip hayran kaldığım oğlan babası rolüyle yine harikalar yaratıyor Uğur Çavuşoğlu, aşırı abartılı sahneler yazılmasına rağmen oğlan anasını başarıyla oynuyor Servet Pandur, babasının şirketine sahip olmak için tanımadığı kızla evlenen abi rolünde son derece başarılı Sadi Celil Cengiz, Antepli gelinle hikayeye can veren Aycan Koptur da öyle. Kız babası rolüyle (ve kızına bakarken gözlerinin nasıl ışıldadığına inanamadığım) usta oyuncu Burak Tamdoğan şahane; tüm yan roller iyi seçilmiş. Ahh Selin Işık var bir de, bayıldım.
OLMAZ: Hala ayrımcılık (hadi ırkçılık demiyorum gül hatırınız için) üzerinden komedi yapılması nedir ama? Antepliye kız verilir, Karadenizliye kız verilmez, ama onlar şuralı, bunlar buralı! Dedim ya zaten canımızı sıkan konular bunlar, gerek yok ki! İki Antepli aile de anlaşamıyor görüyoruz dizide, illa altını çizmeye, sen ben, öteki beriki demeye gerek var mı? Ha "Bu bir komedi dizisi çok da ciddiye alma" diyecekseniz eğer, "Bir dakika orada durun" derim.
OLMAZ OLSUN: Ayrımcılık sadece milletler, bölgeler, ırklar arasında yapılmıyor şekerim; sen "çirkin güzel", "zayıf şişman" ayrımı da yapamazsın. Aycan Koptur'un canlandırdığı Antepli gelin çok çirkin öyle mi? Damat görünce korkuyor hatta! Asla kabul etmiyorum böyle bir densizliği, kadının dış görünüşüne atfedilen, buna sığınan, Ayşen Guruda'ya kariyeri boyunca yapılan bu büyük haksızlığı devam ettirmek bugünün şartlarına ve gelişmişliğne ne kadar sığar, varın siz söyleyin. Üstelik Aycan gibi sevimli ve güzel bir kadından bu zevzekliği çıkartmaya çalışıyorsunuz. Çirkin kadın yoktur, çirkin insan yoktur. Bunun komedisini, şakasını, keşke karakterle ve diyalogla verebilseniz, ama dediğim gibi hiç çalışmamışsınız.
TAHAMMÜL EDEMEDİĞİM: Elbette bir de silahın komedi unsuru gibi kullanılması var ki, son derece demode, zamanı geçmiş bir komedi anlayışının unsurudur, sağa sola ateş edip can alan sokak magandalarıyla dolu bir ülkede yaşıyoruz farkındaysanız. Gerilim, polisiye, korku, mafya filmlerine dizilerine bayılırım ben, ancak hangi durumda silah kullanılıyor bakmak lazım. Komediye olmuyor, zeka kokan bir komedi neden 70'lerin ucuz numaralarına sığınsın ki?
AYCAN KOPTUR: Eh kendisine bir parantez açmak farzdı, nasıl tatlı bir kadın öyle! Hikayenin saçmalığına, özensiz senaryoya rağmen, diziye nefes olmuş Aycan. Kıyafetleri, saçı, makyajı, takıları olay. Ama senaryoda sol tarafa yazılanla, izlediğimiz şey tutmuyor gibi. Kız bir kıyafetle içeri giriyor, herkes şaşıyor. Oysa şaşacak bir durum yok. Buradan şunu anlıyorum, kağıt üzerinde senaryonun sol tarafında "kız içeri o kadar abartılı bir kıyafetle girer ki, herkes şaşırır" gibi bir ibare var ama prodüksiyon bunu anlamamış olsa gerek, boşa giden havada kalan oyuculuklar izliyoruz.
KAÇ VERİRİM: Bazen not vermek gelmez içinden bir eğitmenin ama ben önce size teşhis koyacağım sonra iyileştireceğim. Ahh ne diyorum ben, hah tamam; yani önce kırık notları alın, sonra bütünlemede geçersiniz belki diyorum. Yönetmen Sadullah Çelen ve onca emek veren kamera arkası kadrosunun hatırına 4,5 verdim. Elbette bir de nefis sofralar için, her bölümde içli köfte yemek istiyorum, bir de sütlü nuriye...