Kazanan ve kaybedenlerin kentinde

Bağdat'ta Bir Aile, yalnızca Saddam Hüseyin'in düşüşü sırasında bir ailenin neler yaşadığını değil, aynı dönemde Irak'ta olup bitenleri de anlatıyor. Minka Nijhuis'in Varide, Abbas ve Hala'dan aktardıkları bir bakıma Irak'ın çatışma, karmaşa ve gerilimle örülü yakın tarihi.

cumhuriyet.com.tr

Bir kent ve bir ülke düşünün... Savaşıyor, topraklarını işgal eden bir güçle baş etmeye çabalıyor. Üstelik işgalci, öne sürdüğü gerekçelerin geçersizliğini kabul edip, 'pardon' diyerek suçunu itiraf ediyor.

Bir ülke düşünün... İşgal edildiği günlerde, liderinin sokaklarda sürünen heykellerine taşla ve terlikle saldırıyor. Gerçek ya da mizansen, bu böyle yaşandı bir kere. Ama aynı insanlar birkaç yıl içinde işgalcinin ordusuna ilişmemiş bir televizyonun muhabirine, devrik liderinin iktidarda olduğu günleri aradığını söyleyiveriyor.

Bir ülke düşünün... Yıllardır hep aynı sorunlarla sürüklenmiş, halkı başka halklarla, ondan sonra kendi içinde çatıştırılmış. Bu ülkede bir aile düşünün. Kan gölüne dönmüş kentte alabildiğine bir savaş sürerken yaşamaya çalışıyor, savaşa kendi penceresinden bakıyor. Bağdat'ta bir aile; Varide, Abbas ve Hala yaşıyor ve anlatıyor, Minka Nijhuis satırlara döküyor.
 

Hangisi daha iyi? Saddam Hüseyin mi işgal mi?

Saddam Hüseyin taraftarları ile işgalci ve işbirlikçilerinin çatışmaya tutuştuğu günler. Hemen her köşe başında ağır bir hava, sessizliği delip geçen kurşunlar. Varide'nin söyledikleri, pek çok şeyi özetliyor: 'Bugünlerde herkesin elinde bir silah var.' Silah ve çatışmaların gölgesinde bir hayatın en doğal sonucu, kesintiye uğrayan yaşam ve şiddetin tüm noktalara nüfuz etmesi. 'Kimliğimizi kaybettik' sözü ise ülkede durumun nerelere geldiğini gösteriyor adeta. Ölüm kol gezerken, ölümü yaratan işgalciler, kendilerine korunmak için beton duvarlar örüyor.

İşgalle birlikte yeniden kurulan 'düzende', pek çok yeniliğin olması kaçınılmaz elbette. Eski rejimden bina ve mekânlar kalsa da, buraların sahipleri artık farklıdır: 'Bağdat'ta yeni örgüt ve siyasi partiler mantar gibi ortaya çıkıyordu. Anarşiden yararlanarak değişik binalara yerleşmişlerdi; özellikle iktidarın sembolü haline gelmiş binalar gözdeydi. Muhaberat'ın büroları ya da Saddam'ın en nefret edilen oğlu Uday ve yandaşlarının sık sık dinlendikleri şık Hunting Club bunlardan biriydi.'

Tiyatro sanatçısı Abbas, eczacı Varide... Irak'ta yaşananları kendi pencerelerinden anlatırken, konunun iki boyutu beliriveriyor: Abbas'ın aktardıkları sanatsal yön. Müzelerin, orkestraların, salonların nasıl yok edildiğini ve yağmalandığını gösteriyor.

Varide'ninki ise işin sağlıkla ilgili boyutu. 1991'den başlayarak uygulamaya konan yaptırımlar, en çok insanların sağlığını vuruyor. İşgallerle beraber neredeyse hiç ilaç bulunamıyor. Bulunsa bile karaborsada...

Hangisi daha iyiydi? Saddam rejimi mi ondan sonra gelen işgal mi? Hâlâ kafalarda bu sorular vardı. Nijhuis aktarıyor: 'Her ne kadar savaş sonrasında Irak'ta neler olacağı bilinmiyorsa da, Saddam rejiminden daha kötüsü olamazdı. Oysa Nuha sadece şikâyet ediyor. Sanki eskiden durumların daha iyi olduğunu ima ediyordu. Bakımlı görüntüsüne ve memnuyetsiz yüz hatlarına baktım. Geçmiş çok çabuk unutulmuyor muydu?'

Bir de Hala var. ABD askerleri Bağdat'a girince, Abu Dabi'de dönüş yolculuğu için bavullarını hazırlamaya koyulan Hala. Eski Irak'ın önemli isimlerinden olan kocasının işi nedeniyle dünyanın pek çok yerini gezen bir kişilik. Anılarından bir demet, eski fotoğraflarından bir tutam sunarken, sanki o günleri yeniden yaşıyor. Hala, Saddam Hüseyin'in diktatörlüğüne dayanamayıp hastalanan yazar ve şair arkadaşlarını da anlatıyor. Savaş, çatışma ve işgal sürerken, Varide ile Abbas'ın tanışmaları, ilişkilerinin başlaması ve evlenmelerine dair eski defterler de açlılıyor. Ailelerinin, ilişkilerine bakışı, mezhepsel engeller ya da önyargılar Nijhuis'in satırlarıyla Bağdat dışına çıkıyor.

Konu dönüp dolaşıp işgale geliyor. Nijhuis kiminle konuşsa Saddam Hüseyin dönemine karşı nefret dillendiriliyor ancak işgale ve ABD'nin yarattığı Irak görünümüne de karşı çıkılıyor. Örneğin Zeynep'in anlattıkları önemli bir Irak gerçeğini yansıtıyor: 'Biz diktatörlükle yönetiliyorduk ancak bu, ülkenin işleyişi için gerekli yönetim ve altyapının olmadığı anlamına gelmiyordu. Tamam yanlıştı ama temelimiz vardı. Irak bir Afganistan değil, ama yabancı yöneticiler bize böyle muamele ediyor.'
 

Sınırın kalmadığı ülke

Şiddetin şiddeti doğurduğu gerçeğinin en son ve en güncel örneği Irak'ta yaşananlar. ABD'nin işgali, ülkedeki kimi etnik ayırımcı unsurları kışkırtıp harekete geçirince işler çığırından çıktı. Hala'nın 'bu ülkede artık sınırlar yok' deyişi, gelinen noktayı son derece güzel özetliyor. Hala devam ediyor: 'Devlet belirsiz bir anarşi içinde, sanki bir boşluğa süzülüyor. Zifiri karanlıkta duyduğumuz bilinmeyen bir sesten korktuğumuz gibi korku içindeyiz.' Paranoyanın sınırları da giderek genişler ülkede. Korku, pek çok insanı teslim alır. Hala'nın burada yine ilginç bir belirlemesi var: 'Herkes sinir hastası oldu, kimileri masalarında kurşun geçirmez yeleklerle oturuyor.'

Bu arada bombalar patlıyor, silah sesleri kısa molalar dışında hiç susmuyor. Güvenlik çemberleri insanları daraltırken aynı amaçlı beton duvarlar her yana yayılıyor. Varide'nin 'küçük' bir şikâyeti var; alınan güvenlik önlemleri işyerine gidişini üç saat geciktiriyor. Yıllardır süren savaş ve çatışmalara ek olarak yaşanan bu işgal, ülkedeki pek çok şeyi Varide'nin işe üç saat gecikmeyle gitmesine benzer şekilde geciktirip geri bıraktırıyor.

Derken Saddam Hüseyin, dünyanın hafızasına kazınan görüntüsüyle yakalanıyor. Irak'ta sevinç ve endişe bir arada. 'Diktatör yakalandı ama sonra ne olacak?' sorusu herkes gibi Varide, Abbas ve Hala'nın da dilinde.

Nijhuis'e gelen bir ileti, Saddam Hüseyin'in yakalanışı sırasındaki ruh halini özetliyor: 'Saddam sadece bir adam. Neden biz Iraklılar bütün bunların olmasına izin verdik? Korku, yüreği sardığında özgürlük kaybolur. Biz, onun yüreklerimize korku salmasına izin verdik, onun sahip olduğu gücü ona biz verdik.'

Bu doğruydu ama neden şimdi insanlar Irak'ı terk ediyordu? Huzur, işgal sonrasında neden Irak'a uğramadı? ABD işgali ve Saddam Hüseyin'in yakalanması neden tüm dertleri bitirmedi?Terör Irak'ta niçin arttı?Mezhep çalışmalar' ne oldu da parladı?

Bu soruları kendine soranların sayısı bir hayli fazla. Bağdat'tan ayrılırken, Varide ve Hala'nın kafasında da aynı sorular var.

Ama Varide'nin yaşadığı iç hesaplaşma, Bağdat'ı terk ederken neler hissettiğini de yansıtıyor: 'Ayrıldığım için suçlululuk duyuyorum. Tam olarak ne olduğunu bilmesem de bir şeyleri kaybetmekten korkuyorum; belki de köklerimi. İnsanlar Bağdat'tan neden ayrıldığımı sorduklarında, sanki kendi sesimi duyuyorum. Öne sürdüğüm gerekçelerimle insanları ikna edebiliyorum ama kendimi edemiyorum.'

Varide, Abbas ve Hala'nın merkezinde yer aldığı Bağdat'ta Bir Aile, adeta roman gibi kurgulanmış. Betimlemeler, diyaloglar, insan tasvirleri ve ilişkilerin anlatımı roman tadı veriyor. Yalınlığı elden bırakmayan Nijhuis, kişilerin aktardıklarından ve gerçeklerden sapmadan ne olmuşsa ve nasıl anlatılmışsa duru biçimde hepsini okura sunuyor.

Kitapta aile fertleri ve onların yakın arkadaşlarının sözleri, genelde Saddam Hüseyin dönemini kötüler nitelikte. Buna gerekçe olarak da Hüseyin'in 'hayatlarını kısıtlamasını' hatta 'mahvetmesini' gösteriyorlar. Ancak diğer taraftan ABD işgalini de desteklemiyorlar. Tam bir arada kalmışlık duygusu hâkim. Yitirdikleriyle 'kazandıklarını' tarttıklarında kaybedilenler sanki bir boy öne geçiyor. Varide, Abbas ve Hala'nın anlattıkları sadece kendilerine ait değil. Irak'ta birçok insan ve aile buna benzer olayları, hatta bundan daha fazlasını yaşadı. Diktatörlüğün acısını bilen ama öte taraftan işgalin yarattığı yıkımın kızgın soluğunu ensesinde hisseden insanların öyküsü gün yüzüne çıkıyor burada.

Kendi ülkesinde çoğu zaman diken üstünde olmuş, korkuyu ve yokluğu görmüş; geçmişle bugün arasında sıkışmış ve geleceğe nasıl bakması gerektiğini kestiremeyen insanların arafta kalmış yaşamından bir parça sayfalara yansıyan.

Irak'ta herkes diktatörlük, işgal ve çatışmadan birini seçmeye zorlanıyor. Ama tercih edilmesi istenenleri belirleyen asla kendileri değil. Bu tarihsel gerçek hepsinden daha can skıcı.

Bağdat'ta Bir Aile/ Minka Nijhuis/ Çeviren: Gül Özlen/ Kitap Yayınevi/ 172 s.