Kazan öldü

CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, “Gizli bilgi ve belge bulundurma” davasına ilişkin "Burada Nasrettin Hoca'nın kazanı misali kazan doğurdu deyip bir dizi dava doğurdular, şimdi kazan ölmüştür. Bu kazanın altında hukuk, özgürlükler kalmasın" dedi.

AA

Davanın İzmir Adliyesi'ndeki duruşmasını izledikten sonra gazetecilere açıklama yapan Mustafa Balbay, kendisinin de 3 bin saat hakim karşısında kaldığını, "haksız tutuklamalarla yüz yüze kalmış biri olarak bir kez daha mahkemelerin karşı karşıya kaldığı tabloya tanık olduğunu" belirtti.

“Gizli bilgi ve belge bulundurma” davasının Nasrettin Hoca'nın kazanına döndüğünü ifade eden Balbay, "130 CD girmiş 250 CD çıkmış, yani CD'ler içeride çoğalmış. Bu Nasrettin Hoca'nın kazanının doğurmasına benziyor. Biliyorsunuz o fıkrada kazan daha sonra ölür. Gerçekten de bu CD'ler, bu yargılamalar çok doğurdu, yeni yargılamalar doğurdu. Ama şu anda hepiniz görülüyorsunuz ki ölmekte. Ama bu davalarla birlikte hukuk da ölmekte" diye konuştu.

Balbay, dün TBMM'de "yargı krizinin" hangi boyutlara vardığına tanık olduğunu, "herkesin, Başbakan'ın, Adalet Bakanı'nın, 'hata etmişiz, bu davalar yanlış açılmış' dediğini, Başbakan dün 'ayarlanmış mahkemelerde yürütülmekte olan davalar' dediğini" ifade ederek,  şöyle konuştu:

"O zaman bu durumda ne yapmak gerekir? Öncelik özgürlüklerdir. Ben bu davadan da yarından tezi yok, en geç öbür gün verilecek bir ara kararda yoğun bir tahliye bekliyorum. Mahkemeler, yargıçlar halk adına karar verirler. Eğer halk adına karar veriyorlarsa, Türkiye'de olup biteni dikkate alıyorsa, devletin tepesinde yargıya bakışı dikkate alıyorsa bu tahliyeleri, özgürlükleri vermek zorunda. Bu yargı tartışmalarında şu yöntem mi olsun, bu yöntem mi olsun, önce yeniden yargılama mı olsun gibi bir dizi tartışma var, ben bunların önüne şunu koymayı öneriyorum, önce özgürlükler verilmeli. Daha sonra yargılamaların nasıl devam edebileceği konuşulmalı. Yeniden yargılama yerine de gelinen noktada olması gereken iade-i mahkemedir. Bu yargılamalar gerçek bir mahkemeye iade edilmelidir. Bu deliller delil mi, suçlamaların altyapısına bakılmalı."

Davadaki  suçlamaların yüzde 70-80'inin dijital veriler olduğunu kaydeden Balbay, Meclis'te Avrupa Siber Suçlar Sözleşmesi'nin onay için beklediğini, onaylandığında davaların hepsinin çökmüş olacağını söyledi.

Balbay, sözleşmenin yürürlüğe girmesi için çağrıda bulunarak, "Anayasa Mahkemesi'nin önünde bir başvuru duruyor. CHP üçüncü yargı paketi için başvurdu. Anayasa Mahkemesi özgürlüklerden yana koyduğu tavrı devam ettirmelidir. Bunun devam ettirmenin koşulu da, şu anda önünde bulunan özel yetkili mahkemelerin ve özel kurulan mahkemelerin iptal edilmesi için yapılan başvuruyu görüşmesi ve gereğini yapmasıdır. Zaten bu mahkemeler çökünce bu davaların da çökmüş olacağı görülüyor. Ama tüm bunların önüne ben özgürlükleri koyuyorum. Bu tartışmayı yapanlara soru yineliyorum, sen hiç hapis yattın mı arkadaş" diye konuştu.

"İçişleri Bakanının bile bir gün sanık olabileceği bir tablo var ortada"

Bu davada "Deniz Kuvvetleri'nin bel kemiğinin çökertilmesi için gerekli her türlü sonucun hazırlandığını" savunan Balbay, "Üç yanı denizlerle çevrili ülkede Deniz Kuvvetleri'nin de dört yanı tel örgüler ve parmaklıklarla çevrilidir. Burada yargılanan aynı zamanda tek tek askerler, sivil memurlar değil, mahkeme önüne konmak istenen kurum olarak Deniz Kuvvetleri'dir. Burada sivil memurlar güya Genelkurmay'ı baskı altına alacak deniyor. Akla aykırı" dedi.

Balbay, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın da adının geçtiğini ifade ederek, şunları kaydetti:

"Eğer bu davaların mantığı sürerse İçişleri Bakanı'nın bile bir gün sanık olabileceği bir tablo var ortada. Tutukluluklarının sürmesi hepimizin gözü önünde bir kişinin bileklerinden kan akmasıdır. Herkes bunu seyretmektedir. Ruhen kan  kaybından gidecek bu insanlar. Eğer bu tutsaklıklar devam ederse, bu yargılamalarda keyfi uygulamalar sürerse bu 'adalet sarayı'nı kaldırın, 'hükümet sarayı' deyin buraya. 'Hükümeti eleştiren herkes burada yargılanır' deyin. Bu yüzden Ankara'da tartışılmakta olan, bu yargı kriziyle ilgili tartışmalar buradaki insanların özgürlüğü üzerinde yapılmamalıdır. Eğer hükümet samimiyse, Başbakan 'ayarlanmış mahkemelerde görülmekte olan davalar' dedi, buradaki 5 hakime ve savcıya sormak istiyorum bu nasıl bir ayarlanmadır, kim ayarladı? Yargının içinde bir kaosun yaratılmış olduğunu görüyoruz. Burada Nasrettin Hoca'nın kazanı misali kazan doğurdu deyip bir dizi dava doğurdular, şimdi kazan ölmüştür. Bu kazanın altında hukuk, özgürlükler kalmasın."

Açıklamanın ardından Balbay'a "Çocuklarımız çıkacak mı?" diye soran davanın sanıklarından Narin Korkmaz’ın annesi, "Adalet istiyoruz. Bize bir şey göstermediler. Arama tutanağını bana göstermediler, babasına göstermişler. Polisler beni içeri sokmadılar, polis eve gelince direkt mutfağa gitti" dedi.

İzmir'deki 38'i muvazzaf asker, 59'u tutuklu 357 sanığın yargılandığı davaya devam edildi

Terörle Mücadele Kanunu (TMK) 10. maddesiyle görevli İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davaya, tutuklu sanıklar ile bir kısım tutuksuz sanık ve avukatları katıldı.

Duruşmayı CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Türkiye Gazeteciler Feredasyonu Başkanı Atilla Sertel de izledi.

Tutuksuz sanık muvazzaf asker Celalettin Adil Beşorak, hiç kimseye ya da örgüte belge temin etmediğini, tarafından hazırlandığı ve örgüte kazandırıldığı isnat edilen belgelerin hukuki dayanağı ve geçerliliğinin olmadığını savundu. Beşorak, "Hiçbir yasa dışı örgütsel yapı içinde yer almadım, kimseye rızamla ya da şantaj veya tehditle bilgi veya belge sağlamadım. Gizli bilgi ve bulundurma suçlamasını kabul etmiyorum. Tarafıma maddi sorular sorulmadan, maddi kanıtlar gösterilmeden, yargılanmamı adil bulmuyorum. Yargılama sonunda mahkemenizin masum olduğum sonucuna ulaşacağına eminim. Beraatimi talep ederim" dedi.

Mahkeme Başkanı Atilla Rahman’ın, ceza verilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep edip etmediğini sorması üzerine Beşoylar "Masum olduğumun ortaya çıkacağından eminim, bu yüzden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istemiyorum" karşılığını verdi.

Tutuksuz sanık muvazzaf asker Mahmut Cem Aksular, Gökova Fırkateyn’inde görev yaptığını, irtibatının olduğu ileri sürülen kişileri tanımadığını, görmediğini, hayatının hiçbir döneminde o şahıslarla telefon konuşmasının dahi olmadığını söyledi.

İddianamede temin ettiği öne sürülen belgelerin kayıt tarihinde kendisinin izinde olduğunu söyleyen Aksular, "Kimsenin kişisel verilerini kaydetmedim, belge temin etmedim. Beni kesseniz hiçbir şey vermem. Suçsuz olduğum için hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını istemiyorum" dedi.

Fatih Taymaz, iddianamede 4 belge temin ettiğinin ileri sürüldüğünü, fakat kimseye belge vermediği gibi, belge vermesi için tehdit de edilmediğini söyledi.

Öte yandan, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, duruşmaya  ara verildiği sırada tutuklu sanıkların olduğu bölüme geçerek, sanıklarla sohbet etti.

Sanıkların "Mecliste sesimizi duyurun. Sonumuz ne olacak? Çok büyük bir adaletsizlik yaşanıyor" sözleri üzerine, Balbay, "Özgürlükler en kısa sürede gelecek. Ülkemizin önceliği özgürlükler. Bu davaların hata olduğu yetkili tüm kişiler tarafından dile getiriliyor" dedi.

Başbakan Erdoğan’ın son günlerdeki açıklamalarına dikkati çeken Balbay, "İçeride kendinizi yalnız hissetmeyin. Özgürlüklerin gelmesi için var gücümüzle çalışıyoruz ve sizlerin yanındayız" dedi.

Duruşmaya, öğleden sonra devam edilmek üzere ara verildi.

Dava

TMK 10. maddesiyle görevli savcı Zafer Kılınç'ın "askeri gizli bilgi ve belgeleri” ele geçirme, bulundurma" suçlamasıyla 49'u muvazzaf asker, 79'u tutuklu 357 sanık hakkında hazırladığı iddianamede sanıklar hakkında 2 ile müebbet hapis arasında değişen cezalar istenmişti.

İddianamede adı geçen 831 mağdurdan arasında devlet memuru, asker ve MİT mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişinin suç örgütü tarafından fişlendiği iddia edilmişti.

Çete lideri olduğu iddiasıyla suçlanan marina işletmecisi Bilgin Özkaynak ile Narin Korkmaz hakkında, "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, kişisel verilerin kaydedilmesi, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek" suçlarından müebbet ve 9'ar yıl, sanıklar arasındaki Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı Koramiral Veysel Kösele hakkında ise "suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak, yasaklanan bilgileri temin etmek" suçlamasıyla 2 ila 6 yıl hapis cezası talep edilmişti.

İzmir 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 2013 yılı nisan ayında görülmeye başlanan davada bugüne kadar tutuklu 20 kişi tahliye edilmişti.