‘Kayıtsız şartsız sevgi gerek’

Nora Fingscheidt’ın Berlin’den ödüllü ‘Oyunbozan’ 38. İstanbul Film Festivali’nde... Yönetmen ile Berlin’de konuştuk.

Esin Küçüktepepınar

Henüz dokuz yaşında ama bir travma nedeniyle öfkesini kontrol edemeyen ve annesine dönemediği için iyice hırçınlaşan bir kız çocuğu olan Benni nasıl kurtulur? Belgeselci genç yönetmen Nora Fingscheidt, Almanya misali mükemmel işlediği varsayılan bir sosyal devleti sorguladığı bu ilk filmi “Oyunbozan/Systemsprenge” ile Berlin’de yenilikçi filmlere verilen Alfred Bauer Ödülü’nü kazandı. Pembe giysileriyle çelişen sertliği, sakin anlarında bile içinde kopan fırtınaları sızdırmayı başaran başroldeki Helena Zengel’ın müthiş oyunculuğu ve Türkiye kökenli İsviçreli görüntü yönetmeni Yunus Roy İmer’in telaşı ve aciliyeti mükemmelen hissettiren kamerasıyla film, dön dolaş elbette sevgi ve şevkati yüceltiyor. Şimdilerde 38. İstanbul Film Festivali’ne de konuk olan yönetmenle öncesinde, Berlin’de görüştük.

- Saldırganlığıyla başedilemediği için mükemmel görünen bir sistemde bile “arıza” olarak kabul edilen, küçük bir kız çocuğunu anlatmak nereden aklınıza geldi?

Yıllar önce belgesel için çalışırken bir kadın sığınma evinde rasladığım henüz 14 yaşındaki kızın durumuna çok şaşırdım ve üzüldüm. O kadar genç birisinin oraya gelmesinin nedeni olarak sistemin çaresizliği aslında. Yani ailesinin bakamadığı veya bakmak istemediği, bakıcı ailede veya hastanede de tutulamayan kısaca ne yapılacağı bilinemeyen çocuklar var ortada. Sistemde bir “arıza” (Systemsprenge) olarak görülen bu çocukları anlatmak istedim. Ben de aslında başına buyruk ve isyankâr bir çocuktum. Sanatı seviyordum ama ilgi alanım her an değişiyordu. Resim yapmayı seviyordum ama tutkula veya kendimi adayacak kadar değil. Sonunda sinemayı tutkuyla sevdiğimi anladım. Ama çocuklukta ve büyüme çağındaki ilgi dağınıklığını çok iyi anlıyorum. Hem kişisel hem de araştırmalara dayalı sosyal bir meseleyi gümdeme getirmek, bunu da küçük bir kız çocuğu aracılığıyla anlatmak istedim.

- Belli ki küçük kızın en çok annesinin ilgisine ve sevgisine ihtiyacı var değil mi? Yine de siz filmdeki hiçbir karakteri hedef göstermeden, onlara belirli bir mesafeden yaklaşıyorsunuz.

Malesef en kıymetli olan sevgiden mahrum durumda ama anne de dahil kimseyi doğrudan suçlamak istemedim çünkü manalı olmazdı, kolaya kaçmak sayılırdı. Burada sistemin büyük eksiği ve değişmesi gereken şeyler var. Düşünün o kadar mükemmel işlediği düşünülen bu sistemde yer bulamayınca Kenya’daki eğitim kamplarına gönderilen çocuklar var. Gerçi bu sorunu sadece Almanya’ya mal edemem, dünyanın çoğu yerinde benzer sorunlar yaşanıyor.

- Türkiye’de böyle bir çocuğun durumunu ve nerede bakılabileceğini bilemiyorum...

Elbette Benni’nin hikâyesi başka yerlerde farklı olurdu. Kimileri bana kendi ülkelerinde böyle bir çocuğun birkaç olumsuzluktan sonra sokağa atılabileceğini söyledi. Yani maalesef yeni ve tek bir ülkeye ait bir sorun değil. Sinemada da 60 yıl önce François Truffaut “Dörtyüz Darbe” ile şahane anlatmış. Çocuğun en büyük ihtiyacı kayıtsız şartsız sevgidir ve maalesef bunu her çocuk alamıyor.

İsyankâr ama pembe seviyor

- Hayli isyankâr ve saldırgan bir kız çocuğu ama pembe rengi çok seviyor...

Evet, özellikle böyle bir karşıtlık istedim zaten küçük bir kız çocuğu olduğu hemen anlaşılmıyor, çoğu seyirci de başlarda erkek sanıyor. Bunu özellikle istedim çünkü hayatta kalmak adına savaşıyor, canını dişine takıyor, annesine geri dönmenin yollarını arıyor. Elbette saldırganlığıyla bunu sabote ediyor ama vazgeçmeyen bir çocuk. Burada cinsiyet algılarıyla da oynamak istedim elbette. Bu nedenle tam da kız rengi ama pembe anlamlı oluyor. Pembenin yanısıra karakterimi kırmızı, turuncu ve sarı gibi duygusal ve güçlü renklerle sarmalamak istedim.

‘Helena Zengel inanılmaz bir çocuk’

- Başroldeki Helena Zengel saldırganlığının altındaki kırılganlığıyla müthiş bir oyunculuk sergiliyor. Birlikte nasıl çalıştınız?

Çok zor bir rol olduğunu bilerek aramaya başladık ve açıkçası aradığımı bulamayacağım endişesi de vardı ama Helena ile karşılaştığımda çok etkilendim ve sonraki günlerde de aklımdan hiç çıkmadı. Aslında kafamda sarışın bir kız çocuğu yoktu ama seçmelerde o kadar iyiydi ki sonrasında hiç tereddüt etmedim. Bu arada Almanya’da çocuk oyuncu konusunda çok sıkı kanunlar var, dikkatli olmanız gerekiyor ama çekim günlerini uzatarak bu sorunu hallettik. Film boyunca bağırtı çağırtı dolaşsa da sakin ve sessiz anlarında da içinde kopan fırtınaları ve çocuksu kırılganlığını incelikle hissettiriyor. İnanılmaz bir çocuk! Senaryoyu annesiyle okuduktan sonra o da çok istedi ve karakterin dünyasına girebilmesi için çekimlerden altı ay öncesinde çalışmaya başladık.