Kaygılarınızı paylaşın
Çift terapisti Dr. Gülcan Özer, “Herkes Kendi Hayatının Kahramanı” kitabında aşkta, evlilikte, ilişkilerde valizimizde getirdiklerimizi irdeliyor.
Ezgi Atabilen- “Ben bir ses bulucuyum” diye tarifliyorsunuz mesleki kimliğinizi. Peki, bugünlerde Türkiye’nin sesi nasıl? Günümüz ilişkilerinin sesi size ne söylüyor?
Türkiye’nin sesi bugün ve ben bildiğimden, duyduğumdan bu yana hep karışıktır, cızırtısı bol, altyazısı çok, söylediği ve söylemek istediği başkadır memleketin. Günümüz ilişkileri ise haz çağının, “daima mutlu olunmalıdır” fantezisinin az emek çok kazanç dünyasından nasibini almıştır elbet. Ancak hepimizdeki o yalnızlığı giderme, gönül eşini bulma mevzusu güncellendiğinde ses pek güzelleşir.
- Ülkenin gündemi dolayısıyla gerim gerim geriliyoruz son dönemde. Hele ki darbe girişimi akşamından bu yana... Televizyondaki haberler kişilerin sinir stres durumunu da hayli yükseltiyor, o yükselince eşine, partnerine de yansıtıyor ruh halini. Sizce toplumun gerginliği ikili ilişkilere nasıl yansıyor ve yansıyacak?
Toplumsal ve kişisel gerginlikler elbet kendimize ve partnere yansıyacak. Kaygılı olmak, umutsuz olmak insana da ilişkisine de iyi gelmez ancak gerçek bu ve baş ederken bir yandan kaygılarımızı çokça paylaşmak diğer yandan olağan hayat treninden inmemek lazımdır. Paylaşılmayan kaygılar sıklıkla daha kızgın olma yahut karşındaki ile iletişmeyi azaltma, anlaşılmama şeklinde tezahür edebilir ki bu durum insanları en yakınlığa ihtiyaç duydukları vakit uzaklaştırır. Kaygılarımızı konuşacağız elbet ve fakat sadece onları değil, hayatı, hayalleri ve alternatif senaryolarımızı da konuşacağız.
‘Çözümsüzlük döngüsüne takılanlar’
- En çok hangi sebeplerden geliyorlar size? Kadınların çift terapisine daha açık olduğunu tahmin ediyorum. İlişkide olduğu insanı, hele ki geleneksel bir erkekse, terapiye getiremiyorsa, nasıl bir yol izliyorsunuz?
İletişim dertleri, yönetilemeyen çatışmalar, evlilik dışı ilişkiler, mutsuzuz, ebeveynlik sonrası yeniden yapılanamama, cinsel dertler, köken aileler ile sıkıntılar... İnsan canlısının muhtemel sahip olduğu dertlerin hepsi ve daha çoğu. Terapiye gelme talebi kadınlarda daha çok ancak dahil olan erkeklerin teropatik performansının hiç düşük olmadığını düşünürüm. Erkekler daha zor gelir ve daha kapalıdır ancak kanal açıldığında, anlama ve anlatma ihtiyacı gürül gürül akar. Çift terapisine eşlerden biri dahil olmadığında iş hep daha zordur, terapi sürecinde olan kendi deneyimlerini paylaştığında ve ilişkisine dair samimi isteğini aktardığında, terapi odasının hayalinin karşındakini değiştirmek olmadığını anladığı ve anlattığında sıklıkla birlikte görmek mümkündür.
- Aşkın bitmeye mahkûm olduğunu, zaten bir “görme bozukluğu hali” olduğunu söylüyorsunuz. Hatta aşk bitmeden evlenmeyin diyorsunuz okurlara. Neden?
Aşk yüksek bir duygu, kendiliğinden geliyor, işgal ediyor, tüm dünyaya karşı iki âşık “gerisi teferruat” diyor, lakin bir vakit sonra inmeye, azalmaya, dönüşmeye başlıyor ki o vakit karşınızdakini basbayağı yeni tanımaya başladığınız vakittir. Kimi aşk biter, buharlaşıp uçar, dönüşmez, kimi ise önce devrilir sonra ilişkiye, evliliğe evrilir. Sonrası bildik ve zor hikâye, önce kendiliğinden gelen aşk pankartı kalkar, sevgi emek ister, korkma kolayına bırakmam seni, ömürlük yarim ol, pankartı açılır.
Âşıkken değil ama, bir vakitler âşık olduğumuz, âşık halini de, insan halini de bildiğimiz biriyle evlenmek iyidir, hoştur. Kastım budur.
Konuşmak bir performans sanatı
- Konuşmak insanın en büyük cezalarındandır, diyorsunuz kitapta. Hayatını dinleyerek ve konuşarak kazanan biri olarak bunu söylemeniz ilginç geldi bana. Neden böyle düşünüyorsunuz?
Çünkü konuşmak günümüzde bir performans sanatı, kendi sesimizi hayranlıkla dinleyip, sıranın tekrar bize gelmesini bekler haldeyiz. Zihnimize büyük harfler ile kazındı; iletişim her şeydir ve doğru iletişerek/konuşarak aşamayacağın dert yoktur. Kendi sesinin, sözünün sihrine kapılmak hastalığından mustaribiz. Anlamak, anlaşılmak, duygusunu fark etmek, hatta damarlarında hissetmek meselesinin uzağına düştük. Benimki bir fantezi, gözle, gönülle anlasaydık, anlaşılsaydık ne şahane olurdu mevzusu. Ve fakat madem konuşarak cezalandırıldık o vakit dibini bulana kadar konuşacağız.
- Kitapta en çok beğendiğim öğütlerden biri, “lütfen strateji olmasın”. Özellikle annenin öğütleri ve rol modelleriyle de ilgili olarak, erkekleri stratejiyle yönetmeye çalışan kadın tipleri var. Geçenlerde bir arkadaşım da, “Ben niye erkeklere istediğini yaptıran kadınlardan değilim” diye hayıflandı mesela... Ne demek istersiniz stratejist kadınlara?
Eğer kısa süreli bir ilişki içindeyseniz ve çok strateji yapasım var durumundaysanız buyrunuz dükkân sizin. Ve fakat ömürlük ilişkiler ancak gerçeği taşır gerisi hikâyedir, lezzet kaybıdır, yorgunluktur ve en fenası samimiyetsizliktir. Ömür uzun böyle geçmez, yazık olur.
- Aldatan erkeklerle aldatan kadınlar arasındaki fark dünyada ve Türkiye’de nasıl? Coğrafyaya göre değişen aldatılmaya tepki biçimlerini de soracağım tabii. Bir de aldattıysanız tüm yüküyle omuzlayın, diyorsunuz...
Aldatma zor ve kırılgan bir konudur, kişisel ve toplumsal yükü çoktur ve günün sonunda kontrat ihlalidir. Ve fakat mevzunun en fena kısmı aldatanın yaşadıklarını kendi üzerinden okumadığında, karşındakinin kederini görmediğinde hatta “Senin yüzünden yaptım” tonlamasına geldiğinde olur. İnsan bu, ham, pişecek hatta yanacak, kabul ancak yaşadıklarını sırtında taşıyacak. Yakışan budur.
Bizde evlilik dışı ilişkiler ile ilgili bilgi yok, deneyimler var, kadınların evlilik dışı ilişkilerinin duygusal talepleri yüksek, erotik maceralar çok daha az ve kadın aldatmalarının evliliği sonlandırma oranı yüksek. Erkeklerde ise erotik maceralar önde, duygusal içerik çok daha zayıf ve evlilik devam oranı daha yüksek. Dünyadaki ahvalde buna benzer haldedir.
‘Evlilik öncesi terapisi’
- Eşcinsel çiftler de geliyor mu size? Türkiye’de sokakta yürürken el ele tutuşmanın hazzını bile özgürce yaşayamadıklarını da hesaba katarak soracağım, eşcinsel çiftlerin problemleri daha ziyade ikili ilişkilerin doğası kaynaklı mı yoksa toplumsal baskının tesirinden ötürü mü? Onlara nasıl yardımcı oluyorsunuz?
Çok az eşcinsel çiftle çalıştım. Deneyimli olduğum bir alan değil ancak kanaat aktarabilirim. Cevap hepsi ve fazlası. İlişkilerinin doğası, toplumsal baskı ve aslında çifti bir araya getiren sinsi toplumsal kurallamanın yokluğu, çocuk sahibi olma mevzusu...
- Size sözlü veya nişanlıyken de gelinebilir mi?
Evlilik öncesi çift terapisine gidilebilir, dünyada epey yaygın bir başvuru vaktidir. Bizde de evlilik öncesi dönemde çiftleri görmeye başladık, bu bazen tedbiren geliş, bazen ise problem merkezlidir ve işlevsel bir durumdur.
‘Aşk ‘butona basmak’tan fazlasını ister’
- Akıllı telefonlarda partner bulmaya yarayan Tinder ya da diğer kullanıcıyı sağa kaydırınca “sepete at”tığınız, sola kaydırınca beğenmediğiniz için bir daha karşınıza çıkarmayan uygulamalar var. Yeni nesil aşklar teknolojinin tanıdığı bu ‘imkânlardan’ nasıl etkilenecek?
Hep birlikte seyredip göreceğiz ve fakat gönül gönüle, göz göze değmeden olmaz. Aşk da ilişki de butona basmaktan fazlasını ister, gençlerin bunu öğrenmeleri gerekecek.
‘Açık ilişki çözüm değil’
- Türkiye’de açık ilişki oranı da hızla artıyor. Ona nasıl bakıyorsunuz? Çözümsüzlüğe ilerleyen bazı ilişkilerde açık ilişki bir çözüm gibi görülüyor. Bu olabilir mi?
Açık ilişki dünyada dönem dönem alternatif ilişki biçimi olarak güncellendi, bizde de çözümsüzlüğe alternatif olarak görenler var. Cevabım net, katiyen olmaz, zira kadın erkek ilişkisi azgelişmiş bir ilişkidir ve benliğin altında seyreden aidiyete hizmet eder. Kadın erkek ilişkisini gelişkin hale getirelim, içinden aidiyeti alalım fantezisine sahip olduğunuzda ise gerçeklik bozuluyor.
‘Kazanılan annelik vazgeçilen kadınlık’
- Çocukla beraber iki kişiyken hayatına birden üçüncü bir varlık dahil oluyor. Özellikle annenin ilgisinin çocuğa kaymasıyla erkek ilgisiz kalıyor. Erkek bu durumdan nasıl etkileniyor? Kadın ikisine birden nasıl yetebilir? Bu süreçten ilişkinin zedelenmesini engellemek için yapılması gerekenler ne?
Çocuk sahibi olmak çiftin hayatındaki en keskin virajlardandır. Ebeveynlik en çok da annelik ilişkiyi işgal eder, karı koca, kadın erkek olmak hızla irtifa kaybeder. Bildiğimiz hikâye, kazanılan annelik vazgeçilen kadınlık. Ancak yeni jenerasyon bu mevzuda temkinli, kadın ve erkek oluşlarını, ebeveynliğin bundan başka bir hal olduğunu daha iyi fark ediyor ve yönetiyor diye düşünüyorum. Çocuksuz zaman geçirmek, birbirini unutmamak lazım. Burada zorlanan çiftler daha ziyade koca ile ilişkide annelik yapan kadınlar, onlar asıl çocukları ile tanıştıklarında oyundan çıkıyorlar ve ilişkinin ritmi bozuluyor, yeni bir senaryo yazılması gerekiyor.