Katliamın tanığı konuştu!
Maraş katliamı yaşandığında 8 yaşında olan Derya Narlı, katliamın sosyal hayata etkilerini anlattı.
cumhuriyet.com.tr33 yıl önce yaşanan Maraş katliamına 8 yaşındayken tanık olan Derya Narlı (41), katliamdan sonraki yıllarda da Maraş’ta kalan ailesinin konuyu hiç konuşmadığını belirterek, “Evimizin duvarındaki kırmızı çarpıyı hatırlıyorum. Ama katliamdan sonra tamamen içimize kapandık, bunları hiç konuşmadık. Katliamın büyüklüğünü, sarsıcılığını, Mersin’e yerleştikten, o döneme ait fotoğrafları gördükten sonra anladım” diyor.
1988 yılından beri Mersin’de yaşayan Derya Narlı, Maraş katliamında bir yakınını kaybetmemiş ama katliam öncesinde ve sonrasında yaşanan süreç, Narlı’nın çocukluk ve ilk gençlik çağlarında derin izler bırakmış.
Birçok Maraşlı Alevi aile gibi, Narlı ailesi de bir sabah evlerinin duvarına kırmızı boyayla çarpı yapıldığını fark etmiş. “O anı hâlâ çok iyi hatırlıyorum” diyen Derya Narlı, 2 ağabeyinin sendikal mücadele içinde olan öğretmen olduğunu ancak onların bile bu kırmızı çarpıların bir katliam hazırlığı olduğunu anlamadığını söylüyor. Narlı, “Anlasalardı, önceden sezmiş olsalardı tedbir alırlardı. Ama hiçbir tedbir yoktu” diyor.
Kentteki gergin havayı, çocuk görüsüyle hissettiğini de söylüyor Derya Narlı. Okula giderken, kendi yaşıtlarının önünü kesmesini, onu okula almamalarını hatırlıyor. Annesiyle birlikte, amcasının oğlunun oturduğu apartmana gittiklerini, kapıcıya ‘Ekmek bırakacağız’ dedikleri halde kapıcının onları apartmana almadığını da hatırlıyor. “Belki de kapıcılara varana kadar bir hazırlık içindeydiler” diyor.
Müstakil evin duvarındaki kırmızı çarpı işaretinin ne anlama geldiği, daha çok yoksul Alevilerin yaşadığı Yörükselim Mahallesi’nde ilk saldırılar başlayınca anlaşılmış. Ondan sonrasını şöyle anlatıyor Derya Narlı:
“Olaylar çıkınca babam bizi kendi arabamıza bindirdi. 6 kardeş köye doğru yola çıktık. Maraş’ın çıkışında bir jandarma karakolu vardı. O mevkide jandarma yol kontrolü yapıyordu. Ağabeyim jandarma noktasını görünce arabayı durdurdu. O anda, yolun kenarından onlarca insanın çıktığını gördük. Ellerinde sopalar, tokaçlar vardı. Arabamıza vurdular, camları kırdılar, bizi dışarı çıkartmaya çalıştılar. İnmedik. Ağabeyim arabayı çalıştırdı, oradan uzaklaştık. Tam kurtulduk derken arkamızdan kiremit rengi Reno marka bir arabanın geldiğini gördük. Silah sıktılar. Araba artık yürüyemez duruma gelmişti. Diğer ağabeyim ‘Şurada bir Sünni köy var, oraya sığınalım’ dedi. Çakallı Köyü. O köyde tanıdıklarımız vardı çünkü bizim köye işçi olarak gelirlerdi. Biz köy yoluna dönünce araba peşimizi bıraktı. Köye vardık. Halk toplandı. ‘Bunları ne yapalım’ diye konuştular. Bizim köyde işçiliğimizi yapan birisi ‘Ben bunların ekmeğini yedim. Ben sahip çıkarım’ dedi. O gece o kişide misafir olduk. Bizim köye gitmek için tutucu bir kasabadan geçmek gerekiyordu. Tehlikeli olur diye düşündüler, Aksu Nehri’nden geçerek köyümüze ulaştık.”
Bir yıl sonra yeniden Maraş’a döndüklerini anlatan Derya Narlı, birçok Alevi ailede olduğu gibi, kendi ailesinde de o katliam günlerinin hiçbir sohbette geçmediğini söylüyor. Narlı, katliamın ardından hem kentteki sosyal yaşamın, hem aile içindeki iletişimin değişime uğradığı yönündeki izlenimlerini ise şu sözlerle anlatıyor:
“Ben liseyi bitirene kadar ev ve okul dışında hiçbir yeri görmedim. Maraş’ın hiçbir caddesini bilmem. Oyun oynamaya, sokağa çıkmaya bile korkardım. Katliamdan önce Maraş’ta kadınlar çalışırdı, rahat giyinirdi, akşamları dışarı çıkardı, sinemaya giderdi. Bense liseyi bitirene kadar sinemaya gitmedim. Olaylardan sonra evimizde bir kitap bile kalmamıştı. Ağabeylerim, ablam eğitimciydi ama bizim evimize kitap girmezdi. Sadece Rüzgar Gibi Geçti adlı kitap vardı, onu defalarca okumuştum. Ekonomik olarak yoksul bir aile değildik, durumumuz iyiydi. Ama ben eğitim hayatım boyunca kendimi hep ezik hissettim. İnsanların yüzüne bakamazdım konuşurken. 1988 senesinde Mersin’e geldikten sonra o ezikliği atabildim. Hatta insanların hava karardıktan sonra dışarıda geziyor olması çok hoşuma gitmişti. Ailemizde, çocukların başına bir şey gelir kaygısıyla o günler hiç konuşulmazdı. O nedenle katliamın büyüklüğünü, sarsıcılığını, Mersin’e yerleştikten, o döneme ait fotoğrafları gördükten sonra anladım. Aradan bunca zaman geçti, kardeşler arasında bu konuyu hâlâ konuşmayız.”