Karın ağrınızın nedeni taş hastalığı olabilir
Soğukların gelmesi ile üşütmeye bağlı olarak karın ağrıları kendini göstermeye başladı.
cumhuriyet.com.trAyakları sıcak tutma, sıkı giyinme, beslenmeye dikkat etme gibi birkaç önlem ile karın ağrıları ile baş etmek mümkün. Ancak tüm bu önlemlere rağmen karın ağrılarınız devam ediyorsa, bunun nedeni soğuklar değil, taş hastalığı olabilir. Memorial Ataşehir Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Egemen Avcı, taş hastalığı ve tekrar oluşum riskleri hakkında bilgi verdi.
Önlem alınmaz ise taş tekrarlayabilen bir hastalıktır
Taş hastalığı; bel, böbrek bölgesi veya kasıklarda yaşanan aralıklı ağrılar ve taşın düşürülmesi ile sonlanan bir hastalık olarak bilinir. Ancak taş hastalığının tedavisi sonrası tekrarlayabileceği ise genelde göz ardı edilir. Tedavi sonrası taş üzerine araştırmaların yapılması sizi ileride tekrar bu hastalık ile karşı karşıya kalmanızı önleyecektir.
Irk, yaş, cinsiyet faktörünün yanı sıra coğrafi özellikler de etkili olur
Taş oluşum mekanizması hakkında çok çeşitli teoriler olmakla beraber en çok kabul görenlerden birisi yoğun idrarda mevcut kristallerin birleşmesi ve oluşan nüvenin büyümesi sonrası taş oluşumu. Bir diğer teori taş oluşumunu engelleyen sitrat, magnezyum, pirofosfat gibi maddelerin idrarda yeterli düzeyde bulunmamaları. Ailede taş varlığı, ırk, yaş, cinsiyet, yaşanılan yerin coğrafi özellikleri, sıvı tüketimi yetersizliği ve beslenme alışkanlığının taş oluşumuna neden olduğuna dair çalışmalar mevcut. Özellikle 20-40 yaş arası taş oluşumu daha sık görülür. Kadınlara göre taş oluşumu erkeklerde daha sık görülmektedir. Yaşanılan yerin coğrafi özellikleri de etkili olmakta. Dağ, çöl ya da tropikal bölgelerde yaşayanlarda taş ihtimali yüksek.
Hiçbir şikayeti olmayan hastalar da olabilir
En sık görülen belirtisi yan ağrısıdır. Taş düşüren hastalar çok şiddetli ağrı duyabildikleri gibi, böbrek fonksiyonlarını bozacak düzeyde taşı olup hiçbir şikayeti olmayan hastalar da olabilir. Ailede taş öyküsü olan, idrar renginde pembelik ya da kırmızılık gören ve yan ağrısı olan kişiler mutlaka doktoruna başvurmalı. Böbrek taşı, idrar yolu enfeksiyonuna neden olabileceği için tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu olanlarda da taş araştırılmalı. Daha az sıklıkla yan ağrısına ek olarak bulantı ve kusma yapabilir.
Taşın yerine ve büyüklüğüne göre tedavi yöntemi değişir
Tedavi aşaması taşın yerine ve büyüklüğüne göre değişiyor. Taş, milimetrik boyutta ve böbrek içinde şikayet yapmadan duruyorsa 6 aylık veya senelik ultrasonlarla takip edilebilir. Şikayet yapıyorsa veya taş hastanın düşüremeyeceği kadar büyük ise ESWL dediğimiz vücut dışından gönderilen şok dalgalarıyla kırılabilir. ESWL tarafından kırılamayacak kadar büyükse veya zor yerdeyse ameliyat etmek gerekmektedir. Böbrek taşı için PCNL (Perkütan Nefrolitotomi) dediğimiz ameliyat artık tüm dünyada birinci sırada önerilmekte olup açık ameliyat oranları dünyada oldukça düştü. Ülkemizde kapalı olarak uygulanan bu ameliyat tekniği hızla yaygınlaşmakta olup önümüzdeki senelerde dünya standartlarına ulaşacağımız beklenmekte. Son yıllarda endoskopik cerrahideki gelişmelere paralel olarak RIRS( Retrograde İntraRenal Surgery) dediğimiz teknik de böbrek taşı tedavilerinde önemli bir pay almaya başlamıştır. Bu teknik sayesinde idrar yapılan delikten girilerek böbreğin içine kadar çıkılmakta ve taş burada kırılıyor. Bu sayede hiçbir kesi izi olmadan hasta böbrek taşından kurtulabiliyor. Üreter dediğimiz ve böbrekteki idrarı idrar kesesine taşıyan tüpteki taşlar da üreteroskopik yöntemle kırılmakta yine hasta bu bölgedeki taşlardan hiçbir kesi izi olmadan kurtuluyor.
Su, limonata ve portakal suyu tüketin, greyfurt ve kızılcıktan uzak durun
Taş düşüren hastaların yaklaşık yüzde 50’si hayatlarının kalan bölümünde yeniden taşla karşılaşacaklar. Bunu engellemek için tekrarlayan taş hastalığı olanlarda taşın cinsini öğrenmek, metabolik inceleme yapmak ve bazı önerilerde bulunmak yararlı olabilir. Günde 2-3 lt sıvı tüketilmesi idrar konsantrasyonunu azaltacağı için en dikkate değer öneridir. Sıvı, yemeklerden sonraki 3 saat içinde alınırsa daha yararlı olur. Özellikle su, limonata, portakal suyu tüketimi önerilirken, greyfurt suyu ve kızılcık suyunun çok tüketilmesi önerilmemekte. Vejetaryen diyet ( sebze ve meyve ağırlıklı) tavsiye edilirken, hayvansal proteinlerden zengin beslenmeden kaçınmamız gerekmektedir. Bitki köklerinin kurutulmuş halleri, ıspanak, kakao, çay ve fındık içerdiği yüksek oksalat miktarı nedeniyle fazla tüketilmemeli. Aynı şekilde C vitamini içeren haplar çok yüksek miktarda kullanılmamalı. Diyette kalsiyum içeren gıdalardan peynir, yoğurt, dondurma, brokoli rahatlıkla tüketilebilir. Yediğimiz besinlerdeki tuz miktarını azaltmamız gerekiyor.