Kardelen çiçeğinin kurtarılış öyküsü
Gazeteci Bülent Ecevit, Toros dağlarının süsü Kardelen çiçek soğanlarının aşırı sökümüyle giriştiği mücadelesini bir kitapta topladı. E yayınlarından çıkan "Kardelen ve Doğa Sevdası Yazılar" adlı kitapta doğada yok olmak üzere olan bir çiçeğin kurtarılış öyküsü anlatılıyor.
cumhuriyet.com.trYıl 1988’di. Anayurdu Akseki ve İbradı yaylaları olan kardelen çiçeğinin soğanı için doğadan sökülen miktarı 70 milyon adet dolayındaydı. Daha eski yıllarda 100 milyon adeti bulduğu söyleniyordu.
Yörüklerin Mayıs aylarında yaylaya çıkarken doğal alanlarında topladığı çiçek soğanları, aracılar tarafından tüccarlara devrediliyordu. Daha sonra da çiçekciliğin merkezi olan Hollanda’ya ihraç ediliyordu.
Kardelen çiçek soğanı ticareti, bir talana dönüşmüştü. Bilim adamları bunun farkındaydı. Gerekli uyarıları yetkililere yapmıştı. Komisyonlar aracılığıyla talanın boyutunu ortaya çıkarmaya çalışıyorlardı.
Gazete haberleri yayınlanmaya başlayınca, doğa sevdalıları da tepki göstermeye başladı.
Türkiye’de ilk kez, yok olmakla karşı karşıya kalan bir bitki türüne karşı çevreciler tepki göstermeye başlamışlardı.
Karların altından çıkan “Torosların gelinliği” denilen bu nadide çiçeklerinin yitip gitmesini önlemek isteyen çevreciler seslerini çıkarıyordu.
Tepki o kadar büyüdü ki, kardelen çiçeği çevrecilerin simgesi oldu.
Jandarma güçleri ile orman memurları, dağlardan izinsiz olarak toplanan çiçek soğanlarının peşine düşmüştü. Her hafta traktörler ve kamyonlar yakalanıyordu. Cezalar da arttırılmıştı.
Bilim insanları devreye girdi. Doğadan çiçek soğanı sökümü sınırlandırıldı. Doğal alanlarında üretimi için üretici teşvik edildi.
Doğal çiçek soğanlarının dünya üzerinde sınırsızca ticaretinin yapılmasını önleyen protokollere Türkiye imza atmak zorunda kaldı.
Ve bugün kardelen çiçeği soğanının doğadan toplanmasına 6 milyon adetle sınırlama getirildi. Bilim insanlarının görüşleri, ilgili bakanlıkların aldığı kararlar ve ihracatçı firmaların yetkilileri ile soğan toplayıcı köylülerin anlatımlarıyla yıllar süren mücadelenin hikayesi var birinci bölümde.
İkinci bölümünde ise 10 yıla yakın süren “Ecevit Yollarda” isimli röportajlarından bazı öyküler yer alıyor. Toros dağlarının yüreği yanık insanlarının bazen sevinçli, bazen de hüzünlü hikayeleri, dağ köylerindeki gerçek yaşamı yansıtıyor.
E yayınlarından çıkan Kardelen ve Doğa Sevdası Yazılar kitabının 160 sayfa ve fiyatı 10 lira.
----------
Gazeteci Bülent Ecevit, kardelen talanıyla giriştiği mücadeleyi şöyle anlatıyor:
‘Kardelen’ kızımın adı...
Herkes sorar olmuştu, “Neden Kardelen?”
Yıllarca anlattım nedenini. Sonra kardelenin normal öyküsünü yazmaya karar verdim.
Anayurdu Toros dağlarının Batı Akdeniz bölümü olan bir Anadolu çiçeği yok oluyordu. Köylüler üç beş kuruş kazanabilmek için yaylalarda çiçek soğanlarını söküyordu. Öyle ki kardelenlerin kökünü kuruturcasına. Birçok firma vardı, köylünün elinden bu kardelen soğanlarını alıp yurt dışına yüksek kârla satan. Toroslarda, yani anayurdunda ‘Kardelen yağması’ bir canlının yok olma pahasına hızla sürüyordu.
Toros Kardeleni’nin peşinde iz sürmeye girişmiştim artık. Ve sonunda Anadolu’nun eşsiz bir çiçeğini belli ölçüde de olsa talandan kurtarabilmiş olmanın verdiği mutluluğun ötesinde ne bir şan-şöhret, ne bir ödül-madalya bekliyordu beni. Fakat araştırmayı huzur içinde tamamlamış bir gazetecilik, diğer yanıyla da kızına “KARDELEN” adını vermiş bir babalık bekliyordu yolun sonunda beni. Bir magazin starının ya da bir siyasi idolün yaygın adı değil, sonuna kadar Anadolulu olan bir çiçeğin adı...
Ödül buydu galiba.
Anayurdu Toroslar
Kardelen, yollara düşürdü beni. Şimdi onun öyküsünü biraz genişçe, hem bir gazeteci ağzıyla hem bilimsel araştırmaları katarak okurlara sunuyorum.
Kar kalkmadan dağlarda ve yamaçlarda karı delip çiçeğini açtığı için yöre halkı tarafından “Kardelen” diye tanımlanan bir çiçek. Bilimsel adı Galanthus Vitalis. Güzelhatunçiçeğigillerin bir türü olarak tanımlanıyor.
Çeşitli firmalar, “Kardelen” ve diğer doğal çiçeklerin soğanlarını Avrupa ülkelerine ihraç ederek önemli bir döviz kaynağı oluşturuyorlardı. Türkiye’de pek yüz verilmiyordu ama Hollanda gibi bir çok Avrupa ülkesinde aranan bir süs bitkisiydi.
Türkiye’de doğadan çiçek sökümüne Hollandalı Yeşiller karşı çıkıyordu. Ülkelerindeki firmalara ve hükümete protesto mektupları yağdırıyorlardı. Çevre konularına yeni yeni ısınan Türkiye’de ise bu konu henüz ‘gündeme’ bile gelememişti...
Talanı bilim ortaya çıkardı
TÜBİTAK’ın oluşturduğu, Prof.Dr. Tuna Ekim başkanlığında yapılan araştırmalar talanın boyutunu ortaya çıkarmıştı. Kim, neden doğadaki bu güzel çiçeği yok etmek isteyebilirdiki. Bu çiçeği sökenler, toplayıp satanlar bir doğa harikasını hem de anayurdunda yok edilmesine neden olduklarının farkında mıydı acaba?
Araştırmanın sonuçları yürek dağlayıcı boyuttaydı.
----------
İkinci Bölüm
Gide gide yok olan öyküler
Geçimini toprakla sağlayan çiftçilerimiz, sürülerini dağ tepe dolaştıran çobanlarımız ile sebze ve pamuk işçilerinin hikayelerini, üstadımız Fikret Otyam’ın ‘GİDE GİDE’ adını verdiği röportajlarında okumuştum yıllar önce. Güneydoğuya Türkiye’nin her yerinden kadınlı erkekli işçi akını vardı. Karın tokluğuna sabahtan akşama kadar çamurlu toprağın içinde pamuk toplama öykülerini okumuştuk. Kimi işçiler sebze bahçelerinde çapa ve hasat için çalışırdı. Sineklerden bataklıktan kaptıkları hastalıktan ölen kadınların, çocukların hikayeleri yürekleri dağlardı.
Yaklaşık 10 yıl boyunca (2002-2012) Akdeniz kıyılarındaki, Toros dağlarında belde, köy ve yaylaları dolaştım. Çiftçinin, yörük köylüsünün, çobanının kimi zaman acılı, kimi zaman mutlu ve sevinçli yaşam hikayelerini dinledim kimi zaman da tanık oldum. Bazı öyküleri dilden dile dolaşır olmuştu.
Kültürlerini, hayat tarzlarını ve yaşam umutlarını çocuklarına da vermek istiyorlardı. Eskisi gibi değildi artık köyde yaşam. En önemlisi çocuklar okumalıydı. Hiç değilse onlar cahil köylü değil, okumuş köylü çiftçi ve hatta çoban olmalıydılar. Yani kısacası ‘Okumuş görmüş yörük köylüsü, çiftçisi’ olmalılardı.