Karantina Sineması: Bir Wuhan karası ‘The Wild Goose Lake’

Çin sinemasının geçen yıl Cannes’da ana yarışmaya alınan tek filmi “The Wild Goose Lake” Başka Sinema ve BluTV işbirliği ile çevrimiçi vizyonda. Filmin ilginç bir özelliği de salgının başladığı Wuhan'da geçiyor oluşu.

Emrah Kolukısa

Çinli yönetmen Diao Yinan bundan 6 yıl önce Berlin Film Festivali’nde kendisine Altın Ayı ödülünü getiren “Black Coal, Thin Ice”dan bu yana çektiği ilk film olan “The Wild Goose lake” ile geçen yıl Cannes Film Festivali’nde Altın palmiye için yarışmıştı. Başka Sinema tarafından BluTV’de vizyona giren ve “Güney İstasyonunda Randevu” adını alan film safkan bir noir sinema örneği. İşin ilginç yanı her şeyin şu yaşadığımız günlere damgasını vuran pandeminin başladığı yer olan Wuhan’da geçiyor oluşu. 


KARANLIK VE TRAJİK BİR KARAKTERİN HİKÂYESİ

Diao Yinan’ın izleyiciyi çok çabuk yakalayan ve özellikle kamerayı kendine has kullanışıyla öne çıkan bir görsel dili var. Buna beklenmedik kurgu hamleleri ve neon ışıklarıyla bezeli renk paleti de eklenince noir ile arthouse arasında konuşlanan nefis bir film çıkmış ortaya. Henüz ilk sahnede, hatta ilk karede gerilimi kuran ve izleyiciyi “Ne oluyor, neye bakıyorum, neden bu insanlar burada” sorularıyla avucunun içine alan “Güney İstasyonunda Randevu” tam da adı gibi bir tren istasyonunun önünde ve birbirini tanımayan kadınla bir erkeğin buluşmasıyla başlıyor. Adamın beklediği kadın onun yanına gelip ondan ateş isteyen kadın değildir belki ama, ikisinin de pek başka bir çaresi yoktur. Aralarında güven tesis etmek için adam ona iki gün boyunca yaşadıklarını anlatmaya başlar ve film geri dönüşlerle ve zamanda sıçramalarla (sevdiğim bir noir taktiği) hikâyesini önümüzde açmaya başlar. Namlı bir gangster olan adam, yani Zhou Zenong (Hu Ge oynamış bu karanlık ama bir o kadar da trajik karakteri) Wuhan’ı paylaşamayan sokak çetelerinin birini lideridir ve yanlışlıkla (!) bir polisi öldürmüştür. Polis öldürmek her yerde olduğu gibi burada da kıutsala el uzatmak anlamına geldiğinden tüm şehir onu yakalamak için seferber olmuştur ve Güney İstasyonu’nun önünde onunla buluşan fahişe (Plaj Güzeli denilen cinsten bir konsomatris) Liu onun tek çıkış yoludur. Ama pek tahmin edeceğiniz bir çıkış yolu değil, doğrusu.

Film yer yer şiddetin bir hayli keskinleştiği ama Hitchcock’a nazire yaparcasına titizlikle hesaplanmış gerilimli sahneleriyle (başlardaki çetelerin toplaştığı kalabalık ‘eğitim’ sahnesi gibi) puan kazanıyor ve tipik bir noir gibi trajik bir finale doğru ilerlerken zaman zaman temposunu ağırdan alarak adeta bir Antonioni filmi havasına bürünüveriyor. Gölleriyle meşhur Wuhan’da insanların Boney M şarkısı eşliğinde dans ettiği sokak diskosu sahnesi örneğin “Trendeki Yabancılar” filminin lunapark (hani şu atlı karıncanın olduğu) sahnesiyle aşık atabilir kanaatimizce. Filmin göz alıcı ama ustaca tasarlanmış renkleri ise belki siyah beyaz noirların ışık gölge oyunlarının uzağına düşüyor biraz ama Diao Yinan’ın kendi noir hissiyatını kurmakta örneğin benzer renklere yönelen Nicolas Winding Refn gibi yönetmenlerden çok daha etkili oluyor. 


Olaylar tüm polis teşkilatının ve diğer çetelerin peşinde olduğu Zhou’nun etrafında dönüyor gibi dursa da filmin asıl kilit karakterinin Liu olduğunu vurgulamakta yarar var. Film boyunca gelgitler yaşayan, manasızcasına sert erkek dünyasının ortasında kendine has incelikleriyle ayakta durmaya çalışan (ve bunu da büyük ölçüde başaran) Liu izleyicinin kafasındaki asıl soruyu yanıtlamayı hikâyenin sonuna kadar geciktirecek ve her türlü ahlaki önyargıyı zorlayacak bir mesafede durmayı becerecektir. İşin bu kısmı elbette yönetmen ve oyuncu işbirliğinin bir sonucu. Liu’nun aksiyonlarını tam olarak anlamakta ve anlamlandırmakta zorlandığımız için (Antonioni hissiyatı biraz da bu karakterin davranışlarıyla var ediyor kendini) özdeşlik de kuramıyoruz kolay kolay ve hem karaktere hem de olaylara mesafemizi koruyoruz.


“Güney istasyonunda Randevu” 13 Mayıs’a kadar BluTV’de izlenebilir. Cannes’da bir ödül alamasa da eleştirmenlerin övgüyle söz ettiği film bu ayın öne çıkan filmlerinde şüphesiz. hele ki suç filmlerine meraklı ve sinemaya özgün bir yaklaşım getirmek isteyen bir yönetmenin taze perspektifine de açıksanız kaçırmayın derim.

FİLMİN NOTU: 8/10