‘Karagözüm İki Gözüm’ sergisinin küratörü Cengiz Özek ile söyleşi

Yapı Kredi Müzesi’nde açılan “Karagözüm İki Gözüm” sergisi 21 Şubat 2021’e dek sürecek. serginin küratörü Cengiz Özek ile hem sergiyi hem de Karagöz’ün tarihten bugüne serüvenini konuştuk.

Emrah Kolukısa

Bugün Karagöz denince akla ilk gelen isimlerden biri Cengiz Özek. Çocuk yaşlarında meşgul olmaya başladığı Karagöz sanatını çok uzun bir süredir hem Türkiye’de hem de yurt dışında tanıtmak için çaba harcayan Özek geleneksel anlamda yetişmiş bir Karagöz ustası. Tasvirlerini kendi yapıp boyuyor, kendi diktiği perdede oyunlar oynatıyor ve birçok ülkede seminerler, atölyeler veriyor. 2013 yılında İstanbul Karagöz Kukla Vakfı’nı ve Karagöz Müzesi’ni kuran Cengiz Özek 23 yıldır da Uluslararası İstanbul Kukla Festivali’ni düzenliyor, İstanbul’a dünyanın dört bir yanından kukla sanatçıları ve kukla toplulukları getirtiyor. Uzun lafın kısası “Karagözüm İki Gözüm” sergisinin küratörlüğünü üstlendiğini duyunca hiç şaşırmadık ve hemen kendisine ulaşıp sorularımızı sıraladık. 


“Karagözüm İki Gözüm” sergisi ne kadar sürede hazırlandı ve neden Ragıp Tuğtekin koleksiyonu temel alındı? 

Sergi aslında 7 Temmuz için düşünülmüştü. Fakat pandemi sürecindeki alınan tedbirler nedeniyle serginin başlama süreci 15 Eylül’e kalmış oldu. Tabii ki biz bunu geçen şubat ayından itibaren düşlemeye; gerek sergi gerek katalog çalışmalarını yapılandırmaya başlamıştık. Bir gün Yapı Kredi Müzesi müdürü Nihat Tekdemir’in bir telefon davetiyle bu sergide küratör olarak yer alıp alamayacağım soruldu. Yapı Kredi Müzesi kendi koleksiyonlarını muhtelif aralıklarla seyirciyle buluşturuyor. Şimdi sıra ellerindeki Karagöz koleksiyonuna gelmişti. Bu koleksiyonun %95’i Ragıp Tuğtekin'e geri kalanı ise Rıfat Erdinar’a aitti. Ragıp Tuğtekin saygı duyduğum benim de Karagöz hocamın hocası olan; dünyada birçok müzede özel koleksiyonlarda eseri bulunan bir sanatçı. Nitekim Yapı Kredi Müzesi birkaç defa bu koleksiyonu seyirciyle buluşturmuştu. Son sergi 2000'li yılların başalarındaydı. Bu sefer Ragıp Tuğtekin’in Karagöz eserlerini, Karagöz dünyasındaki yerini, etkilendiklerini ve yetiştirdiği ya da yetişmesinde vesile olduğu sanatçıları bir arada görmeye vesile olan bir sergi olacaktı. Böylece yola koyulmuş olduk.

Sergi için çok güzel bir katalog hazırlanmış. Dünyadan önemli kukla ustalarının da yazıları var katalogda. Bunun kürasyonunu nasıl tasarladın?

Karagöz yalnız İstanbul ya da bir başkent folklorü olarak hayatımızda yer almadı. Dünyada birçok noktada seyirciyle buluştu. Hatta onların tiyatrosuna da yön verdi, adını değiştirdi. Balkanlar, Romanya- Macaristan, Yunanistan, Kuzey Afrika'nın Fas’a kadar olan bölümü, Orta Doğu hep Karagöz’ün seyirciyle buluştuğu yerler arasındaydı. Zaten şöyle uzaktan baktığımızda bu bölgelerin Osmanlı Dönemi haritasında yer alan bölgeler olduğunu kolaylıkla görebiliriz. Doğaldır ki bu kadar büyük bir alanı etkilemiş sanatın diğer dünya kültürlerindeki kukla sanatlarıyla etkileşimi ve bulunduğu noktayı seyirciyle de paylaşmak gerekiyordu. Bu nedenle Asya'daki köklü kukla geleneğini ve bu gelenekle Karagöz'ün modern buluşmalarını Tayvan Kukla Müzesi Müdürü Robin Ruizendaal kaleme aldı.

Karagözün tarihinde önemli bir yer tuttuğuna inanılan  birçok araştırmacının savunduğu bir görüş olarak kitaplarda yerini alan Memlük Gölge Oyunu ve Karagöz bağlantısını da bu katalogda okuyucuyla paylaşmak gerekiyordu. Bu konuda da en tecrübeli isimlerden Prof. Dr. Nabil Baghat yazısıyla bize yardımcı oldu.

Ayrıca Karagöz'ün geleneksel form içindeki halkı temsil eden bir karakter olması nedeniyle Avrupa'daki birçok geleneksel formdaki el kuklası baş karakterleriyle de bu anlamda da bir birliktelik taşıyordu. İşte bu konuyu da yıllardır Karagöz’ün ailesi olarak bahsetmeyi şiar edinen; Pulcinella’dan Guignol’den Kasper’den Petruska'dan Karagöz'ün ailesi olarak devamlı bahseden ve bunu İspanya’da Tolosa’da Kukla Merkezi’nde açtığı muhteşem sergiyle taçlandıran ve “Polichinella’nın Yolculuğu” başlığı altında bir kitap yazarak bütün dünyaya anlatan Toni Rumbau ele aldı.

Öte yandan Karagöz’ün pek bilinmeyen karanlık bir dönemi olduğunu düşündüğüm Cumhuriyetin ilk dönemlerinde Halkevleri ve Karagöz ilişkisini anlatan bir makale de mutlaka yer almalıydı. Bu konuyu da araştırıp ışığa kavuşturan Uğru Topal’a da çok teşekkür etmek lazım. Yine bu sanatın inişleri çıkışları ve bu sanatın normlarını belirlemeye çalışan her defasında Karagöz sanatını kültürler arası platformda gündeme getiren Metin And’ı da Murat Huten’in kaleminden okuyoruz. Bir hat sanatı söz konusu olunca tabi ki ona ait özel terimler önem arz ediyor. Bu konuda daha önce de sözlük oluşturan ve kitap yayımlayan Uğur Göktaş bu katalogda da bu terimlere açıklık getirmiş oldu.

Hiç kimsenin bilmediği Karagöz içinde gizli bir oyun dağarcığı oluşturan gerçeküstü hikayeler, halk efsaneleri; kısacası cinler, devler, büyücüler, cadılar vb. nasıl Karagöz içinde yer almışlardı, geleneğimizle bunlar örtüşüyor muydu? Bunlardan da bahsetmemiz gerekiyordu. Dr. Nuray Bilgili zaten bu konuda oluşturduğu birkaç kitabının yarattığı etkiyle bu husuta bir şeyler söylenebilecek en önemli isim haline gelmişti. Tabii ki konu Ragıp Tuğtekin olunca Ragıp Tuğtekin’i de onun hakkında yazılan her şeyi bir araya getirmek ve onu anlatmak gerekiyordu. İşte Aziz Murat Aslan da bu konuda güzel bir yazı derledi.

Hem serginin küratörü olarak hem de bu yıl 42. Karagöz yılımı kutlayan bir sanatçı olarak ben de Ragıp Tuğtekin’le kesişen yollarımı Karagöz serüvenimi izleyiciye anlatmak istedim. Gerisi, bence en önemli kısmı, Karagöz figürleri… Bu figürlere bakınca onları sindirdikçe Karagöz'ün hala günümüzde devam edebilecek materyallere sahip olduğunu göreceğiz. Bu beni en çok heyecanlandıran bölümü.



'KARAGÖZ SONSUZ BİR ÖZGÜRLÜĞE SAHİP'

42 yıllık Karagöz deneyimin olduğunu söyledin, hem oynatıcı hem de yazar olarak… Ama sadece klasik metinlere bağlı kalan bir Karagöz ustası değilsin. Bunun sebebini anlatır mısın?

 Karagöz’ün klasik bir oyun yapısı var.  Dört bölümden oluşmakta. Bunlar giriş, söyleşi, ana oyun ve bitiş. Bu dört bölüm Karagöz'ü herhangi bir gölge oyunundan ayıran en önemli unsur. Yani ana oyunu değiştirerek diğer üç bölümü sabit bırakırsanız her seferinde değişik bir oyun elde edebilirsiniz. Peki bu ana oyunlar nelere göre yazılıyordu; konularını nereden alıyorlardı:

1- Günlük sosyal olaylar

2- Gerçeküstü hikayeler

3: Halk hikayeleri

Demek ki çok geniş bir dağarcığı var. Bir şeyler eklenebilir. Yeni oyunlar yazılabilir. Artık günümüz seyircisi neye odaklanıyor bunları fark ederek ana oyun bölümünü istediğimiz gibi değiştirebiliriz. Bu söylediklerimi desteklemek için Topkapı Sarayı Karagöz koleksiyonuna dikkat çekmek isterim. Bu koleksiyon içindeki bir uçan balon tasvirini anımsatmak isterim. Demek ki uçan balon Karagöz sanatçısını heyecanlandırmış ki Karagöz perdesine giriş yapabilmiş. Unutmayalım 16. yüzyılda başladığını varsaydığımız sanattan bahsediyoruz. Ayrıca bu söylediklerimi destekleyen başka argümanlar da var bu koleksiyon içerisinde. Örneğin Çelebiler; sarıklı kaftanlı 18. yy kıyafetiyle yer alan çelebilerden Tanzimat Dönemi kıyafetiyle yer alan çelebilere hatta avrupai tarzda giyinen çelebilere uzanan geniş bir yelpaze… Demek ki Karagöz güncel hayatı takip ediyordu. Yine bu koleksiyon içerisinde öyle bir spesifik bir figure var ki; herkesin bildiği gibi Sultan Abdülaziz tahta geçtiğinde başında aziziye fesi diye anılan bir fes giyerdi. Çok kısa bir periyot olmasına rağmen aziziye fesli bir figür de bu koleksiyonda yer almakta. Örnekleri çoğaltmak mümkün ama bütün bu örnekler Karagöz'ün günü takip ettiğini gösteriyor, yani hep güncel.

Ayrıca 16. ve17. yy’da gerçekten Karagöz’de ne oynanıyordu, nerden biliyoruz? Çünkü bu konuda yazılı belgelere ulaşmak çok zor. Hatta yok denilecek kadar az. Keza Karagöz nasıl oynatılıyordu, perdenin şekli boyutları nasıldı bunları da bilmiyoruz. Bizim bildiklerimiz daha çok 19. yy ve sonrasına ait. Ve burada da birtakım kurallar belirleyen yazarlarımız olmuş. Ama bu kuralları neye göre belirlediklerini hiç bir zaman söylememişler. Karagöz’ü sanatsal olarak bir çerçeveye oturtmak isteme düşüncelerine saygı duyuyorum fakat birçok sanatçıyı da bu kuralları delip geçebilecek güçten mahrum bıraktıklarını düşünüyorum. Karagöz bir gölge oyunu sanatıdır, kendi oyun yapısı, iskeleti çerçevesinde sonsuz bir özgürlüğe sahiptir.

 

Karagöz oynatırken kullandığın figürleri de kendin yapıyorsun, değil mi? Bütün Karagöz ustaları böyle midir?

Evet kendim yapıyorum. Oyunlarımdaki bütün karakterleri kendim çizmeye çalışıyorum. Örneğin “Çöp Canavarı” adlı oyunumdaki Çöp Canavarı karakteri çok sevildi. Hatta “Çöp Canavarı” oyunu Karagöz’ün modern bir yorumu olarak dünyada da büyük ilgi gördü. Bu nedenle Çöp Canavarı figürüm Almanya Stuttgart Linden Museum ve Hollanda Leiden'da Rijksmuseum van Oudheden gölge oyunları koleksiyonuna dahil edildi. Doğrusunu söylemek gerekirse bir kuklacının, bir Karagöz sanatçısının kendi kuklasını, Karagöz figürünü kendisinin tasarlayıp yapmasında fayda var. Çünkü bir figürün ağırlık noktaları oynatırken onun hareket noktalarını etkiler . Gölge kuklasını siz yaptığınızda oynatıcı olarak bütün bu ağırlık noktalarına hakim olacak ve sahnede gösteri sırasında bir oynatıcı olarak çok rahat edeceksiniz. Ama bazı insanlar kukla yapmaktan hoşlanmıyor olabilir. Sadece oynatma aşamasıyla ilgileniyor olabilir. O zaman başkasının tasarladığı kuklalarla gösteri yapmak kaçınılmaz bir süreç. Ayrıca bu bütün dünyada da böyle.

Senin de katıldığını bildiğim bir görüşe göre 2017 Karagöz'ün, gölge tiyatrosunun Türkiye'ye girişinin 500. yılıydı. Bunu neye göre belirleyebiliyoruz?

Karagöz'ün gölge oyunun Türkiye'ye İstanbul’a gelişinin üzerinde görüş bildiren birçok araştırmacı vardır. Sergide de bu görüşlerin hepsine yer vermeye çalışıyoruz. Fakat edebi eserlere ve şenliknamelere baktığımızda 16. yy'dan itibaren gölge oyunuyla ilgili notlar düşüldüğünü görüyoruz. Demek ki 16. yy' dan itibaren ülkemizde gölge oyununun çok net bir şekilde var olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bu fikri İbn-i İyas’ın 16. yy'da yazdığı, yakın zamanda dilimize de çevrilmiş olan “Yavuz'un Mısır Seferi” adlı tarihsel kitabında bir paragrafta şöyle diyor: “Yavuz Sultan Selim Memlük Sultanına savaş ilan etti ve onu yendi. Memlük Sultanı Tomanbay’ı asarak ortadan kaldırmak istedi. İp kopunca işlem bir kez daha tekrar edildi.”  Söz konusu dönemde çok gelişmiş Memlük Gölge Oyunu vardı. Ki bu oyunlardan 3 tanesi yazma eser olarak günümüze kadar ulaşmış; hem İstanbul kütüphanelerinde hem de İspanya' da bu oyunlara ulaşmak mümkün. İçlerinden bir tanesi de Karagöz'ün Ters Evlenmesi adlı oyunuyla büyük benzerlik göstermekte.

Kaldığımız yerden devam edersek Memlük Sultanı’nın idam edilme sahnesini ve ipin kopuş hikayesini Memlük Gölge Oyunu Sanatçıları Yavuz Sultan Selim'e bir gösteri olarak sunarlar. Bundan çok hoşlanan Yavuz Sultan Selim ise bütün bu sanatçıları oğlu Süleyman seyretsin diye getirmek istediğini beyan eder.

Burada da  görüleceği gibi İbn-i İyas’ın kitabında yazanlar bize tutunabileceğimiz bir dal vermektedir Karagöz’ün tarihi hakkında. Ama, tabii yeni bir belge keşfedilir ve Karagöz’ün tarihi yeniden yazılabilir.


'GÖLGE OYUNU ASYA'DA BAŞLADI'

Türkiye’deki Karagöz’ü dünyadaki başka geleneksel kukla ve gölge oyunu türleriyle karşılaştırıldığında ne görüyorsun? ne gibi ortak noktalar var örneğin, ve Karagöz nelerden, hangi kültürlerden neleri ödünç almış sence?

Gölge oyununun Asya’da başladığını çok net bir şekilde ifade edebiliriz. Endonezya, Kamboçya, Hindistan gibi ülkelerde dini ritüel olarak Ramayana ve Mahabharata hikayeleri oynanmaktadır. Bunlar dokuz saatlik gösterilerdir; bütün gece sürer. Fakat çok gariptir ki bu oyunların oynandığı ya da ritüellerin gerçekleştiği günler ergenliğe geçiş, nişan, evlilik töreni gibi kutsanması gereken günlerde yapılıyor. Karagöz de bildiğimiz gibi sünnet gibi bir ergenliğe geçiş döneminde oynatılır. 

Çin gölge oyununa gelince; aslında Çin’den doğmuş Tayvan'da gölge oyunu oldukça rağbet görmektedir. Tasvirlerin hareket mekanizmaları, oynatma mantığı, derilerin aşırı transparan olması ve perdede renkli gözükmeleri Karagöz ile büyük benzerlik göstermektedir. Öte yandan araştırmacı yazar Prof. Dr. Fan Pen Chen "Moğolistan'daki Koca El figürünün Çin gölge oyunuyla alışveriş içinde olduğunu" düşünmektedir. Demek ki eski zamanlarda Moğollardaki gölge oyununun da Karagöz'e teknik olarak bir benzerlik gösterdiğini söylemek mümkündür.

Tabii ki Memlük Gölge Oyunu Karagöz'e büyük ilham kaynağı olmuştur düşüncesindeyim. Ve sonrasında devam eden Kuzey Afrika bugünkü Orta Doğu, Balkanlar, Yunanistan ve Kıbrıs'taki her iki kesimde de oynayan gölge oyunlarının Karagöz sanatından türediğini söylemek mümkündür.

'KARAGÖZ, MİZAHININ ÖNEMLİ BİR YANINI KAYBETTİ'

Günümüzde Karagöz neye dönüştü? yani örneğin hangi özelliklerini yitirdi, ya da izleyici kitlesi nasıl değişti?

Eskiden Karagöz İstanbul'un kozmopolit yapısından çok beslenirdi. Oyunların %70'i bu kozmopolit yapı içerisinde yer alan insanların Ermeni, Rum, Laz, Kayserili, Avrupalı (Frenk), Acem, Arap , Çerkez, Kastamonulu, İstanbul'da yaşayan çeşitli kadınlar her zaman bu perdenin konuğu olmuşlardı. Bunların arasındaki dil problemleri, yanlış anlaşmalar Karagöz'de komediyi sağlayan ana unsurlar olmuştur. Fakat günümüzde artık bu yapıyı ve dil farklılıklarını yakalamak mümkün değilmiş gibi gözüküyor. Yani Karagöz çok önemli bir mizah kaynağını kaybetmiş durumda. 

Kanımca günümüz oyunlarında harekete dayalı sözsüz espriler daha çok komediyi destekler duruma gelmiştir. Bunlar içinde günümüzle bağlantılı yeni oyunlar yazmak kaçınılmaz olmuştur. Karagöz'ün eskiden büyüklere oynandığını çeşitli edebi eserlerde okuyoruz. Ve oyun metinlerinin büyüklere yönelik yazıldığını görmekteyiz. Fakat günümüzde Karagöz’ün görselliğinin naif yapısı büyüklerden çok artık çocuklara hitap etmelidir düşüncesini yaratmıştır. Bugün Avrupadaki geleneksel formdaki kuklalara baktığımızda onların da aynı süreci yaşadığını gözlemlemekteyiz.

Cengiz Özek'in orijinal olarak tasarladığı tasvirlerden 'Çöp Canavarı'. 

Karagöz muhalif midir sence?

Karagöz oynatan kişiler halkın içinden çıkan insanlardı. Ciğerci, manav, camcı vb espri yeteneği olan insanların Karagöz’ün asıl var olmasında yer aldıklarını söyleyebiliriz. Keza bu insanlar kalbur üstü nitelikte olduğu için siyasetten anladıkları pek söylenemez. Bundan dolayı Karagöz’ün muhalif olduğu söylenemez. Ancak Karagöz toplumun ortak bir mirası olduğu için canı yandığı zaman halkın sesi olmuştur. Peki Karagöz’ün canını yakan nelerdi; sözgelimi zam geldiği zaman Karagöz'ün canı yanar ve konuşmaya başlardı. Herhalde günümüzde yaşasaydı almış başını giden döviz kurları onun ana söylemlerinden biri olurdu ya da maske taktın takmadın gibi konular olurdu…

Yunanistan ile bir türlü paylaşamadığımız konulardan biri de Karagöz. Senin görüşün ne bu konuda.

Hepimizin bildiği gibi Yunanistan Osmanlı sınırları içerisinde yüzyıllarca yaşadı. Ve burada Karagöz’ün oynandığını hatta türkçe oynandığını gösteren bir çok belge var. Ayrıca Karagiozis ile Karagöz teknik olarak birbiriyle neredeyse tıpatıp aynı.  Yani Platon'un mağara hikayesindeki gölge anlatımlarından Türk Karagöz'üne yüzde yüz benzer bir Karagiozis’in çıkması mümkün değil. Kaldı ki hiçbir yunan kaynağında 16. yy'ın öncesine uzanan gölge oyunuyla ilgili bir tek cümle bile yok.

'DÜNYADAKİ KUKLA SANATI EĞİTİMİ BİZDE MAALESEF YOK'

Çok uzun bir süredir dünyayı gezip Karagöz gösterileri ve atölyeler düzenliyorsun. Karagöz’e yurt dışında nasıl bakıyorlar?

Bugüne kadar beş kıtada elliye yakın ülkede iki yüzün üstünde şehirde yüzlerce gösteri yaptım, workshop gerçekleştirdim ve sergiler açıp söyleşiler gerçekleştirdim.  Ayrıca dünyadaki birçok müze koleksiyonlarında eserlerim kabul edildi. Karagöz’ü dünya bilmese bizim bu kadar yoğun bir şekilde dünyanın dört bir yanında gösteri yapmamız ve müzelerde eserlerimin yer alması mümkün değil. Tabii ki sıradan halk Karagöz'ü bilmeyebilir. Fakat kukla ile uğraşan herkesin Karagöz'ü çok iyi tanıdığını söyleyebilirim.

Tabii şunu bilmek gerekir ki dünyada birçok ülkede dört yıllık kukla akademileri var. Ve buradan çıkan kukla sanatçıları dünya kuklasını tanıyarak mezun oluyor. Ve bu bilgi ve bilinçle oyunlar hazırlıyor, festivaller organize ediyorlar, çeşitli etkinlikler tertip edebiliyorlar… Darısı ülkemizin başına. 

20 yılı aşkın bir süredir düzenlediğin İstanbul Kukla Festivali bu yıl yapılacak mı, programa dair ayrıntılar belli mi?

Bu soruya çok net cevap vermek isterdim. Ben de henüz bilmiyorum 23. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali bu yıl neler yapabilecek. Görüşmelerimiz sürüyor; düşlediğim sokakta, meydanlarda açık hava kukla fotoğraf sergileri organize etmek ve internet üstünden bazı gösterilere, özellikle sözsüz olanlara yer vermek. Düşündüğüm oyunlar yediden yetmişe herkesin ilgisini çekebilecek seviyede; İtalya'dan Controluce'nin "Didone E Enea" adlı barok gölge operası, Rusya'dan Puppet Theatre Brodyachaya Sobochka’nın "Thumbelina" (Parmak Kız) adlı oyunu, İspanya'dan Jordi Bertran'ın "Antologia" adlı oyunu ve Türkiye’den “Çöp Canavarı” ve “Büyülü Ağaç”la bendeniz… 

Ayrıca “Sihirli Lamba” adlı oyunumla online bir premier yapmak istiyorum. Tabii ki internet üzerinden çocuklara yönelik gölge atölyeleri yapmak ve çeşitli söyleşiler yapmak da arzularımız arasındadır.