Karaelmas'ın Hababam Sınıfı
Maden işçisinin alın teriyle yoğrulmuş bir kentin, 'sarı-lacivert' renkleriyle yıkılmaz kalesi: Mehmet Çelikel Lisesi... Kelebeğin Rüyası filmine konu olan Zonguldaklı genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun okulu. Ve 26 yıl sonra bitmek bilmeyen lise anıları...
Aykut KüçükkayaMaden işçisinin alın teriyle yoğrulmuş bir kentin, ‘sarı-lacivert’ renkleriyle yıkılmaz kalesi: Mehmet Çelikel Lisesi...
Kelebeğin Rüyası’nı izleyenler anımsayacaktır. 1940’lı yılların başında geçen filmde Yılmaz Erdoğan’ın büründüğü rol edebiyat dünyamızın simge şairi Behçet Necatigil’di. Zonguldaklı genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun edebiyat öğretmeni Necatigil, kentin simgelerinden Çelikel Lisesi’nin hocalarındandı...
Yok yok biz o kadar yaşlı değiliz!..
Şunun şurasında Çelikel’den mezun olalı ‘26 yıl’ olmuş!..
Evet... Bizim de parmaklarımız 80’li yılların sonunda Çelikel’in sınıflarında o kara tahtaların önünde kalktı...
O ‘şen’ çocuklar; tam 26 yıl sonra Kanlıca’da buluştu. 1989- 90’ın 6 MAT F mezunları 6 Ağustos’ta akın akın İstanbul’un yolunu tuttu. Kimi ABD’den (Aysun), kimi Antalya’dan (Ümrancığım), kimi İzmir’den (Seyhan), kimi Aydın’dan (Tülay) kimi Ankara’dan (Mehmet, Pervin, Figen), kimi Trakya’dan (İdris), kimi memleketimiz Zonguldak’tan (Aslı), kimisi de İstanbul’un farklı semtlerinden (Baha, Ebru, Okan, Kıvanç, Sedef) 26 yıl önceki sıra arkadaşlarını görmek için geldi...
‘6 MAT F’ hiç değişmedi
Buluşma yerinin evime bu kadar yakın olması bazı sınıf arkadaşlarımdan sert eleştiriler alsa da gece yarısı ‘teşekkürleri’ büyük bir gururla kabul edecektim!..
Aradan geçen 26 yılda ‘6 MAT F’ hiç mi hiç değişmemişti. Hayata 89’da kaldığımız yerden devam ediyor gibiydik. Yine kısslar, Zonguldak’ın en güzel kızlarıydı. Sıra arkadaşım Mehmet Şen’in esprileri Baro Bahçe’de yankılanırken, çocuklarımızın bağırışları da tesisteki diğer konukları rahatsız ediyordu!..
Ve bitmek bilmeyen lise anıları, başrolde benim anım.
Tarih: 3 Mayıs 1989...
Bizler Çelikel’in yolunu tutarken Fenerbahçe, Galatasaray’a Ali Sami Yen’de konuk oluyor...
Teneffüs zili çalıyor. Sıra arkadaşım Mehmet Şen, Cimbom 3-0 öne geçince bizimle başlıyor dalgaya, burada anlatılmaz el hareketleri de işin cabası...
Derse giriyoruz. Elimde pilli küçük radyolardan... Kitabın arasında en kısık seste dinliyorum... Kulağım sıraya yapışık vaziyette. Öğretmen sorarsa ‘kulağım ağrıyor hocam’ diyeceğim... Sarı-lacivert aşkımız tarihe dönüşe imza atıyor. 1, 2, 3 oluyor... Kendimi tutuyorum... Ama 4. gol gelince ben Fizik dersini bırakıp, ‘golllllllll’ diye sıçrıyorum sıradan. Hoca şaşkın, Cimbomlular daha da şaşkın, Fenerliler sevinç içinde...
O tarihi maç bizim sınıfın da tarihi anılarından birisi olarak 27 yıl sonra Kanlıca’da sohbetimiz oluyor...
Hayaller...
Gecenin ilerleyen saatlerinde aklıma bir soru geliyor. Kimisi eczacı-doktor, kimisi avukat-öğretmen, kimisi bankacı-fizikçi olan ‘sınıf arkadaşlarıma’ hayallerini soruyorum:
“15-16 yaşlarında hangi mesleği yapmayı hayal ediyordun? Hayat seni hangi mesleğe sürükledi? Şimdi ne yapmak isterdin?”
ODTÜ’de fizik okuyan Okan şimdilerde roman yazmak istiyor. Öğretmenimiz Ebru ‘iyi ki annemi dinledim, öğretmen oldum’ diyerek annesine duacı. Aysun ‘kakari kikiri’ yapabileceği bir şeyler isterken, Figen hayallerini internette blog sayfalarına yazarak gerçekleştirmeye çalışıyor. Hayallerden aklımda kalanlar bunlar...
Peki benim hayallerim!..
Ben lisedeyken Zonguldak’ın Mecburiyet Caddesi’nde gezerken yapmak istediğim mesleği yapıyorum. Hem de yerin altında 35 yıl çalışan bir maden işçisinin oğlunun çalışmak istediği gazetede, Cumhuriyet’te.
Sahi!.. Şimdi ne yapmak isterdim?
Bir bar işletmek isterdim, şöyle Datça Palamutbükü’nde küçük bir yerim olsaydı. Sınıf arkadaşlarım gelse uzun uzun sohbete dalsaydık.
Kim bilir?
Belki de o yüzden her hafta cuma akşamları Cumhuriyet’te haberin merkezinde happy fridayde hayalimi gerçekleştiriyorum...