Kara ten, ak yürek

Kara Tenli Şiirler başlıklı seçki çeviri şiir yazınımızın üst düzey bir ürünüdür Özcan Özbilge’nin İngilizce yazan zenci şairlerin şiirlerinden seçerek yaptığı çevirileri içermektedir. Yazko 1983 Çeviri Şiir Büyük Ödülü’nün verildiği yapıttır.

Oğuz Demiralp / Cumhuriyet Kitap Eki

Kara Tenli Şiirler başlıklı seçki çeviri şiir yazınımızın üst düzey bir ürünüdür Özcan Özbilge’nin İngilizce yazan zenci şairlerin şiirlerinden seçerek yaptığı çevirileri içermektedir. Yazko 1983 Çeviri Şiir Büyük Ödülü’nün verildiği yapıttır.

Çeviriler gerçekten başarılı. Şiirler çeviri koymuyor, Türkçe yazılmış gibi okunuyorlar. George Floyd olayı nedeniyle bir kez daha uzandım bu kitaba. Şiirler, sanatsal değerlerinin kalıcılığı bir yana, içerik bakımından da güncel. İnsanlık ten ırkçılığıyla savaşım konusunda ilerledi, ama hâlâ gidecek o kadar uzun bir yol var ki!

Bu arada kültürel ırkçılık damarı kalınlaştı. Kendi kavmini, dinini, dilini üstün görüp gerisini aşağılayanlar dünyanın hemen her yerinde. İnsan hakları evrenselmiş, hikâye! Yerkürede olan bitene bakınca, insanlığın bir gün ‘çeşitlilik içinde birlik’ durağına varması gök kuşağının altından geçmesi kadar olanaksız görünebiliyor. Neyse ki, şiir insanlığın özeleştiri yoluya kendini aşıp değiştirme gizilgücünü anımsatıyor bize. Güveneceğiz bu gizilgüce, insana şiir söyleten güce. Güzelliğe ve eşitliğe giden başka yol var mı?

Kolay değil dayanmak.

Fenton Johnson “Uygarlık bize o kadar çok şey verdi ki / ölmek yeğdir / Büyüyüp de renkli olduğumu görmekten / (...) / Bıktım, usandım uygarlıktan” diyor. “ipekli bir kumaşla sardım düşlerimi / Bir kenara koydum altın bir kutu içinde; / Uzun süre oyalayacaklar güvenin dişlerini, / (...) / Kin beslemiyorum hiç, kızgın bile değilim kimseye - Yeryüzünün nefesini böyle acı ve soğuk kıldı diye” dizeleri Countee Cullen’den.

Ünlü Langston Hughes pes etmiyor: “Ne kadar güzel olduğumu da görecekler / Ve utanacaklar // Ben de varım, Amerika.” Martin Luther King Jr. o gür sesiyle sarsıyor insan kubbeyi: “Bir düşüm var benim/ öyle bir düş ki...”

MAYA ANGELOU

Çevirmenin şair, şiir seçimine karışılmaz, ama bu güldestede Maya Angelou’dan birkaç dize aradı gözlerim. Kafesteki Kuşların Neden Şarkı Söylediğini Bilen bu Kibele misali efsane kadının Gene de Yükseliyorum (Still i rise) şiirini bütün dünya bilir. “Tarihin utanç kulübelerinin üstünden yükseliyorum / Acıya kök salmış geçmişin içinden yükseliyorum / Siyah bir okyanusum ben, kabarıyorum...” derken kara tenlilerin eşitlik istencini, direncini, yarına inancını dile getirir Maya Hatun.

Kara tenli şairler İngilizce yazarak İngilizce yazına katkı yapar, Fransızca yazanları da Fransız yazınına. Tarihin onları sürüklediği Batı kültürlerin parçası olmuşlardır. O kültürlerin dışında değil, içindedirler. Eksik, yanlış olanı dile getirir, Batı kültürünün yarasının içinden konuşurlar. Dolayısıyla sadece sanat zevki alarak değil, canları acıyarak okur onları beyaz kişiler. Bakarlar ki, en büyük yapıtları onların elinde iç yüzü gösteren birer ayna olmuş.

OMEROS

Örneğin Santa Lucia’lı büyük şair Derek Walcott, Nobel almadan iki yıl önce 1990’da Omeros’u yayınlamıştı. Santa Lucia adasına Helen derlermiş. İngilizlerle Fransızlar epey kapışmışlar adayı ele geçirmek için. Sonunda İngilizler kazanmış. Omeros’da, bakıyorsunuz, Akhileus ve Hector adlı iki zenci balıkçı paylaşamıyorlar Helen adlı güzeli. Omeros üçyüzü aşkın sayfalı bir destan. Karmaşık yapısı yüzünden postmodern diyorlar. Santa Lucia’da yaşayan beyazlar destanın ayrı bir damarı. Bir de destan söyleyicinin bütün Batıyı dolaşması var, Boston’dan İstanbul’a kadar. Bir kimlik araştırması sanki. Santa Lucia’da Avrupa’dan gelen beyazlarla Afrika’dan gelen karaların kültürleri birbirine karışmıştır. Tarihin zokasını yutup ortadan kalkanlar da adanın yerli halkı aruaklar olmuştur, ABD’ndeki gibi. (1823’te ABD yüce yargısı ‘keşiften gelen tanrısal hakkın’ yerli halkın toprak haklarından daha üstün olduğu kararına varmıştır. Bu da Amerikan usulü kılıç hakkı. Yerlilerin kökü kurutuldu, ama zencilerin gelecekleri var.) Ne yazık ki tarihin akışı içinde geriye dönüp yeniden başlamak olanağı bulunmamaktadır. Santa Lucia zenci, yerli, beyaz kökenlerin birbirine karışıp yeni bir kimlik halinde yaşamasıyla yoluna devam etmek zorundadır. Karayipler’in tümüne açık olan tek yol. Böyle diyor çağdaş Homeros.

AIME CESARE

Frans(ızc)anın büyük şairlerinden Martinikli Aimé Césaire elbette aklımıza gelir bu bağlamda. Césaire 1969 yılında Bir Fırtına başlıklı bir tiyatro oyunu ortaya çıkarmıştır. Shakespeare’in ünlü Fırtına’sına naziredir bu yapıt. Gene Prospero ile Caliban kafa kafaya gelirler. İkisi de şiddete eğilimlidir. Ariel biraz arada kalır. Caliban’a, beyaz adamı yok etmeye değil bilinçlendirmeye çalışmak gerektiğini anlatmaya çalışır. Yorumlara göre, Ariel Martin Luther King Jr.’dır, Caliban ise Malcolm X. Oyunun sonunda, Fırtına’dan ayrımlı olarak, Prospero adada kalır. Césaire “Benim coğrafyam insandır” der. Kendini Batı kültürünün dışında görmez, ama bu kültür içinde zenciliğine sahip çıkar, sömürgeci kafanın kalıtımını değiller. Fransızcanın bir başka büyük şairi Leopold Sedar Senghor ile birlikte zencilik (négritude) akımını kurmuştur.

SENGHOR

Senghor Senegallidir. Fransız Akademisi üyesi olmuştur. Fransa’da bakanlık yapmıştır. 1960 yılında ülkesi bağımsızlığa kavuşunca cumhurbaşkanı olmuş, bu görevinde yirmi yıl kalmıştır. Bir şiirinde “Hep doğru yoldan söz edip yanlış yollardan giden Fransa’yı bağışla, Tanrım” der; “Belleğimden sök al Fransa olmayan Fransa’yı, Fransa’nın yüzündeki şu küçüklük ve kin maskesini.” Fransız kültürünün evrensel yönünden ve Fransızcadan kopmadan kara tenlilerin kimlik, eşitlik uğraşını ilerletmiştir Senghor.

Clint Eastwood’in Beyaz Avcı, Kara Yürek başlıklı filmini bilirsiniz. Yukarıda saydığımız şairlerin hepsi kara tenli ama ak yürekli. Gel gelelim, ten ve kültür ırkçılığını aşmak için yeryüzündeki insanların çoğunluğunun ak yürekli olması gerekli. Yolumuz uzun.