Kara leke olarak tarihe geçen dava işte böyle çöktü: Tutarsız ve absürd iddianame
Cumhuriyet davasında 4 gün boyunca savunma yapan arkadaşlarımız, iddianamedeki skandalları tek tek ifşa etti. Artık trajikomik bile denilemeyecek suçlamalarla Cumhuriyet Gazetesi’ne kara çalmaya çalışan savcılığın iddiaları, yapılan savunmalarla çöktü. Cumhuriyet davasının “pideci-parkeci” davası olduğu ve düzenlenen operasyonla Cumhuriyet’in susturulmaya çalışıldığı ortaya konuldu.
KEMAL GÖKTAŞCumhuriyet davasında savunma yapan arkadaşlarımız hukukun kara tarihine geçen iddianamedeki skandalları ifşa etti. Artık traji-komik bile denilemeyecek suçlamalarla Cumhuriyet’e kara çalmaya çalışan savcılığın iddiaları pazartesi günü başlayan duruşmada yapılan savunmalarla çöktü. Cumhuriyet davasının “pideci- parkeci” davası olduğunu ve delil üfürerek Cumhuriyet’in susturulmaya çalışıldığını ortaya koyan ve tarihe kara bir leke olarak geçecek usulsüzlüklerden bazıları şöyle:
Bir savcı daha
* Balık baştan kokmuştu. Cumhuriyet’e açılan soruşturmayı FETÖ’cülükten yargılanan ve hakkında iki müebbet hapis cezası istenilen savcı Murat İnam yürüttü.
* İnam soruşturmayı “basında çıkan iddialara dayanarak resen (kendiliğinden) açtığını ileri süren bir belge düzenledi ama daha sonra dönemin Adalet Bakanı Bozdağ, bu iş için İnam’ın görevlendirildiğini söyledi. Yani emir gelmiş, FETÖ sanığı İnam, Cumhuriyet’e soruşturma açmıştı.
* İnam iddianame hazırlanana kadar bütün soruşturma işlemlerini yürüttü. HSYK’ye yapılan başvurular sonuçsuz kaldı ve sonunda FETÖ sanığı bir savcı Cumhuriyet’e FETÖ’ye yardımdan dava açtı. İddianamede ise gelen tepkileri bertaraf etme amacıyla farklı iki savcının imzası vardı.
* Duruşma savcısı Hacı Hasan Bölükbaşı’nın “Gülen’e hakaret edemezsiniz” diyerek yazarımız Mine Kırıkkanat hakkında dava açtığı ortaya çıktı.
Küçük soruşturması
* Savcı İnam’ın soruşturmada yaptığı ilk iş yazıları, tweetleri ve televizyondaki konuşmaları ile sürekli Cumhuriyet’i hedef gösteren Cem Küçük’ü tanık olarak dinlemek oldu. Soruşturmada gözaltı kararı verilene kadar başka da tanık dinlenmedi.
* Cem Küçük ifadesinde Cumhuriyet’e “FETÖ, PKK ve DHKP-C” ile irtibat içinde olduğu iftirasını attı. Bu suçlama iddianamede de aynen yer aldı. Yani Cumhuriyet soruşturması bir “Cem Küçük”soruşturması olarak başladı ve yürütüldü.
Dosyayı gerçeğe aykırı
* Turhan Günay, Vakıf yöneticisi olmadığı halde iddianamede gerçeğe aykırı biçimde vakıf yöneticisi olduğu iddia edildi ve Günay bunu defalarca bildirmesine rağmen sırf bu nedenle 9 ay tutuklu kaldı.
* İddianameye göre Cumhuriyet Vakfı’nın 3 başkanı vardı. “Gerçek” Başkan Orhan Erinç “Bir ara eşbaşkanlığa mı geçtik diye şüphelendim” dedi.
* Kadri Gürsel’i dosyaya ekleyebilmek için polis fezlekesine gerçeğe aykırı biçimde Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve Yenigün Haber Ajansı imza yetkilisi olduğu yalanları yazıldı.
* Bir arkadaşımızın 5 yaşındaki kızı ile bir diğerinin 40 yıl önce boşandığı eski eşinin mal varlıkları bile araştırıldı. Ortaya kocaman bir sıfır çıktı.
* Akın Atalay, 28 Mart 2011’de evinin parke işlerini yapan Hüseyin Aktaş’a 2.500 TL gönderdi. Hüseyin Aktaş’ın oğlu Atilla’nın 2009’da çalıştığı şirket hakkında MASAK’ın raporu vardı. Savcılık bu yüzden Atalay’ı suçladı!
* Bülent Utku’nun 11 sene önce HDP milletvekili Erol Dora’nın yanında sigortalı olarak 1 yıl çalışması suç unsuru sayıldı.
* Vakıf üyemiz Önder Çelik, 6 yıl önce arabasını tamir ettirdiği kişiye 345 TL havale etti. Bu kişinin akrabasının 8 yıl önce çalıştığı şirket hakkında işlem yapılmış olması nedeniyle savcılık Çelik’i suçladı.
* Bülent Utku, müvekkilinin gönderdiği nafaka alacağı parası nedeniyle suçlandı. Gerekçe o kişi hakkında soruşturma olmasıydı.
* “Aydın ENGİN’in hesabına 821 TL havale gönderdiği belirlenen T.K. isimli kişinin açıktan hırsızlık olayına şüpheli olarak karıştığı” iddiası teröre yardım iddianamesinde yer aldı.
* MASAK raporunda Orhan Erinç’in hesabından hiç para çekmemesi suç unsuru gibi gösterildi. Erinç “Cimriliğim nedeniyle suçlanıyorum” diye espri yaptı.
* Nisan 2016’da Koza şirketi adına verilen ihale ilanı bedeli suç unsuru sayıldı. Oysa ilanı 2015’te devletçe atanan kayyım vermişti.
* Işık Üniversitesinden alınan 1.000TL’lik işlem MASAK raporunda cemaatçi İpek Üniversitesi’nden gelmiş gibi yazıldı.
Saçmalıklar potporisi
* Aydın Engin, açılışını TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in yaptığı Abant toplantısına katılmakla suçlandı.
* Cumhuriyetçilerin tutuklanmasının zeminini oluşturan Vakıf davasını açanlardan Alev Coşkun 2013 ve Mustafa Balbay 2015 yılında vakıftan ayrılmışlardı, buna rağmen tasfiye edildik dediler. Balbay, iddianamede yayın politikası değişikliğinin miladı olarak Can Dündar’ın genel yayın yönetmeni olmasını gösterdi. Oysa Dündar’ın atanması kararının altında Balbay’ın da imzası vardı.
* Savcılıkta, gazetede herkesin “Orhan abi” diye hitap ettiği Orhan Erinç’e, cemaat abileriyle bağ kurma niyetiyle “Size neden abi diyorlar?” diye soruldu. Erinç “Daha önce amca diyorlardı, yaşlanınca abi demeye başladılar” esprisini tutanağa geçirtti.
* Cumhuriyet Vakfı’ndan Yenigün AŞ’şe borç verilmesi, “borca batık şirkete kaynak aktarma” diye suçlandı. Oysa Yenigün AŞ, 2016 yılını kârla kapattı.
* Cumhuriyet Vakfı, mülkünü satarken mecburiyet olmamasına rağmen Vakıf Gayrimenkul Değerleme AŞ’den rapor aldı. Buna rağmen Vakfın zarara uğratıldığı iddia edildi.
Erdoğan’ın avukatıyla görüşmek suç
* Güray Öz’ün doğum gününde pide siparişi verdiği dükkânın sahibinin FETÖ’den soruşturulması suç unsuru sayıldı. İddianın saçmalığı bir yana pideci FETÖ’den değil, hırsızlıktan soruşturulmuş üstelik takipsizlik kararı almıştı.
* Birçok arkadaşımızın, yılda 600 bin kişinin aradığı ünlü tur şirketi ETS Tur’u araması, bu şirket hakkında 2014’te açılan bir soruşturma olduğu gerekçesiyle suç unsuru olarak dosyaya girdi.
* Kitap Eki Yayın Yönetmeni Turhan Günay’ı kitap fuarına çağıran iki kişi ve yazdıkları kitapları göndermek isteyen iki yazarın araması suç unsuru oldu.
* Akın Atalay’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın avukatı Faik Işık’la görüşmesi suç unsuru sayıldı. Işık, aynı zamanda TBMM’nin 15 Temmuz sonrası açılan davalara katılmak üzere anlaştığı avukattı.
ByLock güzellemeleri
* Birçok arkadaşımız, bir süre önce tutuklanan muhasebe çalışanımız Emre İper’le telefonda konuştuğu için suçlandı. Oysa İper, hakkında ByLock suçlaması olduğunu iddianameden öğrenir öğrenmez telefonunu uzman adli bilirkişiye teslim etmiş ve ByLock kullanmadığına dair rapor almıştı. Buna rağmen tutuklandı ve hâlâ cezaevinde.
* Kadri Gürsel’e telefonlarında ByLock yüklü cemaatçilerin propaganda amaçlı ve birçok gazeteciye gönderdikleri SMS’ler suç sayıldı. Oysa yıllardır FETÖ tehlikesine dikkat çeken Gürsel, bir kampanya çerçevesinde atılan bu SMS’lere hiç cevap vermemişti.
* Birçok arkadaşımızın 2007’den itibaren yaptıkları telefon görüşmeleri suç olarak sayıldı. Hakan Kara’ya ByLock’un icat edilmediği bir tarihte, 2013 yılında yaptığı 19 saniyelik bir görüşme suç unsuru olarak yöneltildi. O tarihte Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gülen’i geçmiş olsun demek için aramış, hatta eski Başbakan Ahmet Davutoğlu Gülen’i ziyaret etmişti.
* Avukatımız Mustafa Kemal Güngör’ün müvekkilleriyle yaptığı görüşmeler suç sayıldı. l Eski Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç, bazı gazetecilerin kendisini aramaları nedeniyle suçlandı. Gerekçe o gazetecilerde ByLock olması ya da daha sonra haklarında soruşturma açılmasıydı.
SANATÇILARDAN GAZETE OKUMA EYLEMİ
İstanbul Çağlayan Adliyesi önünde sanatçılar ve aktivistler gazete okuma eylemi yaptı. Eyleme, CHP Milletvekili Barış Yarkadaş, sanatçı Nur Sürer, Defne Halman, Dev Genç kurucularından Sarp Kuray, avukat Kemal Aytaç ve aktivistler katıldı. Gazetemizin kitap ekini ve ana gazetesini okuyan eylemciler hava muhalefetinden dolayı eylemi yarıda kesmek zorunda kaldılar.
Bilirkişi skandalları
* Savcı, Cumhuriyet haberlerini incelemesi için iletişim ya da hukuk fakültesi mezunu olmayan bir bilirkişiye, Ünal Aldemir’e görev verdi. Üstelik bilgisayar mühendisi olan ve yandaş basın örgütlerinde çalışan, iktidarı öven yazıları ve Twitter paylaşımları ortalıkta dolaşan Ünal Aldemir’in resmi bilirkişi listesinde adı dahi yoktu. Yasal zorunluluk olmasına rağmen neden bilirkişi olarak seçildiği açıklanmadı. Yazdığı rapor, Cumhuriyet’i susturma operasyonunun ruhuna uygundu ama bilimsellikten eser yoktu.
* Bilirkişinin tahrifat yaparak rapor düzenlediği ortaya çıktı. Normalde suçlama konusu yaptığı haberin yer aldığı sayfanın tamamını dosyaya koyan bilirkişi, Cumhuriyet’in 16 Temmuz sayısındaki “Çare demokrasi” manşetini keserek altındaki “Türkiye kaosta” başlığını raporuna koydu.
* “Cadı avı başladı” başlığını suçlama konusu yapan bilirkişi, o başlığın hemen üstündeki “Darbecilerin İhanet konuşmaları” haberini de dosyaya koyduğu kupürden kesti.
* 12 Temmuz 2016 tarihli cemaatçilerin YAŞ’ta tasfiye edileceğine ilişkin Cumhuriyet’in haberini suç diye dosyaya koyan bilirkişi, aynı haberin, aynı gün yandaş Star gazetesinde manşet olduğunu gizledi.
* Cumhuriyet Vakfı seçimleri ile ilgili usulsüzlük raporu yazan da vakıflar hukuku uzmanı değil, bir arkeologu. Mali inceleme ile ilgili bilirkişinin ise adı dahi yoktu.
Sigara yazısı iddianamede
* İddianamede Cumhuriyet’te yayımlanan 77 haber ile arkadaşlarımızın attığı 149 tweet suç unsuru olarak gösterildi. İddianamede “haber” kelimesi 660 kez kullanıldı.
* Cumhurbaşkanı Erdoğan cezaevindeki 177 kişiden sadece 2’sinin sarı basın kartı olduğunu ileri sürdü ama (sarı basın kartının ölçüt olmadığı gerçeği bir yana) sadece Cumhuriyet davasında sarı basın kartı sahibi 9 gazeteci vardı.
* Ahmet Şık’ın daha önce takipsizlikle sonuçlanmış röportajını suç unsuru olarak gösterdiler. Üstelik takipsizlik kararını veren savcı bunun kaldırılması için hâkime başvurdu.
* Kadri Gürsel, Erdoğan’ın sigara konusundaki tutumundan yola çıkarak yazdığı eleştirel yazısındaki tek bir cümle nedeniyle tutuklandı. İddianamede yazının 15 Temmuz’dan 3 gün önce yazıldığına dikkat çekildi. Gürsel “Yazıyı darbeden 3 gün önce yazma sebebim Erdoğan’ın Bulgar bakanın sigara paketine darbeden 3 gün önce el koymuş olmasıdır” dedi.
* Vakıf yöneticileri, hiçbir dahilleri ve etkileri olmadığı halde haber ve manşetlerden sorumlu tutuldu. Haberlerin suçlanması bir yana Basın Kanunu’na göre suç unsuru bir haberden kimin sorumlu tutulacağı açıkça yazılı.
Basın kanunu hiçe sayıldı
* Cumhuriyet’te yayımlanan haberlerin hiçbirine Basın Kanunu’na göre dava açılması gereken 4 aylık sürede dava açılmamıştı. Yani Basın Savcılığı bunlarda suç unsuru görmemişti. Ama bu haberler iddianamede “terör örgütlerine yardım” diye suçlandı.
* Haberlerden ve yazılardan istediği malzemeyi toplayamayan savcı bu defa görülmedik bir yönteme başvurdu ve arkadaşlarımızın iletişim kayıtları ile mali durumlarını araştırdı. Burada da savcılığın istediği sonuç çıkmamıştı ama ne gam... Savcılık telefonunda ByLock yüklü olan kişilerle “iletişim kaydı” olduğu gerekçesiyle arkadaşlarımızı suçlamaya kalktı. Sonuçta iletişim kaydı var diye “teröre yardım” suçunun unsuru olarak gösterildi. 215 bin ByLokçu olduğu ve bir kişinin ortalama iletişim kurduğu kişi sayısı düşünüldüğünde yaklaşık 12 milyon kişi böyle suçlanabilir.